Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Zafer, zafer benimdir diyebilenlerindir

Kıymetli okurlar, uzun bir aradan sonra yine sizlerle beraber olmanın mutluluğunu yaşadığımı ifade etmeliyim. Ağustos ve devamında Eylül, Türk Milleti için zaferlerin aylarıdır. Büyük Türk Milleti bundan tam 101 yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde dünyada emsali görülmemiş bir zafere, Büyük Taarruza imza atarak yepyeni bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden kapıları ardına kadar açmıştır. Nihayetinde bu muazzam harp 9 Eylül’de Emperyalistlerin ve onların maşaların İzmir’de denize dökülmesi ile son bulmuştur. Bu gün de modern Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş kızları sporda voleybolda Avrupa Şampiyonu olarak Avrupa’nın başkenti sayılan Brüksel’de şanlı bayrağımızı göndere çektirmiş, İstiklal Marşımızı tüm Avrupa’ya dinletmiştir. Bu muhteşem başarıdan ötürü başta takımdaki tüm kızlarımız olmak üzere emeği geçen herkesi yürekten kutluyoruz. Ve diyoruz ki; artık sizden bir Olimpiyat Şampiyonluğu da bekliyoruz. Bu gururu bize yaşatacağınıza da kuşkumuz yoktur. Hep şuna inanmışımdır; Türk insanına, Türk kadınına gerekli imkânlar tanındığında başaramayacakları hiçbir iş yoktur. Dünyayı yerinden oynatabilirler. Türk kadınına herkes güvenmek zorundadır. Türk kadını akıllıdır, zekidir, onurludur, iffetlidir, dürüsttür. Yeter ki kendisine imkân tanınsın. Geri kalmış Orta Doğu ülkelerinin cahil kadınları gibi “çocuk doğurma makinesi” değildir Türk kadını. Fevkalade iyi anne de olur, bilimde, sanatta, sporda şanlı bayrağımızı göndere çektirip, İstiklal Marşımızı tüm dünyaya da dinletir, göğsümüzü kabartır. Türk kadını bu dur işte. Zafere inanmış bir Türk kadının ulaşamayacağı zafer yoktur. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlarken bize bu onuru yaşattığınız için tebrikler “Filenin Sultanları”, başarılarınız daim olsun.

Uzun zamandır ekonomimiz kötü gidiyordu. Ekonominin başına Mehmet Şimşek geldikten sonra olması gereken radikal tedbirler alındı ve ekonomi bir yoluna koyulmaya çalışılıyor. İktisat Bilimi gerçekte matematik, sosyoloji, hukuk, felsefe, istatistik bilim dallarının adeta bir harmonisasyonu gibidir. Hepsini bir arada ve “senkronize” olarak ama en önemlisi de “doğru biçimde” kullanmazsanız reel ekonominin düzelmesi asla mümkün olmaz. Bu gün Türkiye’de en önemli ekonomik sorunların başında “Türk Lirasının değer kaybı” gelmektedir. Türk lirası değersizleşince halkın alım gücü de buna paralel olarak düşmektedir. Ekonomide üretimin arz ve talep dengesine göre şekillendiğini düşünürsek, üretilen malın halk tarafından satın alınamaması üretim bantlarının da yavaşlamasına sebep olur. Tarımda da böyledir. Halk alamıyorsa, devlet de almıyorsa, dış pazara da ihraç edemiyorsan üretim yavaşlar ve durur. Tüm ülkelerde iç pazar önemlidir. Çünkü ülkenin ürettiği her şeyi ihraç etmek teknik olarak mümkün değildir ve dünyada da örneği yoktur. Günümüzde en çarpıcı örnek de Çin. Çin dünyanın fabrikası olarak adlandırılıyordu. Muazzam bir ihracat gücü ile adeta tüm dünya pazarlarında etkindi. Lakin halkının çok büyük bir kısmı ayda 30 $’a çalışıyordu, alım gücü çok düşüktü. Çin, iç pazara hitap edemediği için bugün ekonomide uçurumun kenarına geldi. Şimdi çıkış yolları arıyorlar. Üretim çarklarının dönmesi için iç pazarda halkın alım gücü olmalıdır. Bugün ne yazık ki ülkemizde halkın büyük çoğunluğu temel ihtiyaç maddelerine ulaşmakta bile zorlanmaktadır. Peynir, zeytin, yağ, pirinç, sebze meyve, et, süt gibi ürünlerin fiyatları halkın büyük çoğunluğunun alım gücünün üstündedir. Unutmamak lazım ki iyi beslenemeyen çocuklar ileride ülkenin geleceğinde başarılı olamazlar. 2005-2006-2007 gibi yıllarda Türk lirası fevkalade değer kazanmıştı. 1€ yaklaşık 2 lira idi. 1$ yaklaşık 1,5 lira idi. Burada sorun kazanılan değerin dışarıdan gelen döviz girdilerinden kaynaklanması idi. Yani paramız üretmemizden, ürettiklerimizi dünyaya satarak gelir elde etmemizden kaynaklanmıyordu. Hâlbuki bir ülkenin parasını değerli olması için üretmesi “şarttır”. Aksi halde ağzımızla kuş tutsak paramız değer kazanmaz. Şimdi Sayın Mehmet Şimşek tüm gayreti ile Türk lirasının değerlenmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğinin çalışması içinde. Bizce burada yol bellidir ve tektir. Kamu kurumları israf derecesine varan harcamalardan vazgeçecekler ve tasarrufa gidecekler, devlet de bütün gücü ile her alanda üretime destek vererek yeni bir kalkınma hamlesini başlatacaktır. Başka yolu yoktur. Haberlerde görüyoruz; Örneğin Vali, kaymakam, müdür vb. bürokratlar 3-4 yıllık makam aracının modeli eskidi diye hemen son model Audi, Mercedes gibi yeni üst segment lüks araçlar alıyorlar. Bu araçlar da halktan toplanan vergilerle alınıyor. Alma kardeşim alma; tarlada annenden doğarken lüks Audi ile mi doğdun? Ne olur yani 3-4 yıllık aracı kullanmaya devam etsen, incilerin mi dökülür? Dünyanın en haklı ve meşru savaşı olan Kurtuluş Savaşını yaparken bu savaşın kahramanlarından İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un sırtında paltosu bile yoktu o Ankara ayazında. Ne oldu Akif itibarsız mı oldu? Dünyanın en itibarlı insanlarından biri olarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı ve ölümsüzleşti. Sen son model Audi’ye binince Akif’ten daha mı itibarlı olacağını sanıyorsun? Sayın Mehmet Şimşek’in işi hayli zor. Ama ekonomiyi bir yoluna koyup düze çıkaracağını da ümit ediyoruz. Çünkü Şimşek bilimin gösterdiği istikamette yürüyen biridir. Muvaffak olması halinde ülkemizin ferahlayacağına kuşku yoktur.

Bu bölümde de biraz dış politika ilgili görüşlerimizi sizinle paylaşacaktık ama yazı hayli uzun oldu. Zira Kerkük’te çok önemli gelişmeler oluyor ve Kerkük millî güvenliğimiz açısından hayati önem taşıyor. Bir sonraki yazımızda bu konuyu analiz etmeye çalışacağız.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları