Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Vatan savunması olmadıkça savaş bir cinayettir

Bu yazı yazılırken İsrail ile Hamas arasındaki savaşın 17’nci gününe girilmişti. Siyasi düzlemde de, Harekât Alanında da her an öyle ani değişmeler oluyor ki yetişmek mümkün değil. Ancak savaş dinamik bir süreçtir ve durum muhakemeleri de bu dinamizme paralel olarak sürekli yenilenir. İsrail ile Hamas arasındaki savaş aslında bir savaş olmaktan çıkmış, bir soykırıma (Holokost) dönmüş durumdadır. Çünkü savaşın bile bir onuru, belli kuralları vardır ama şimdi yok. İsrail okul, hastane, kilise, pazar yeri, park demeden önüne gelen her yeri bombalıyor ve daha kundakta bile olan bebekler ölüyor ve ne yazık ki 200 milyonluk Müslüman Arap dünyası da bu katliamı sadece seyrediyor. Bazılarının yöneticileri sadece kendilerinin duyacağı biçimde adeta fısıltı halinde kınama yayınlıyor. E hani Müslümanlıktı, hani ümmetti? Bu çok ama çok acı bir durumdur. Hiçbir Arap devleti yöneticisi için bunların hiçbir önemi olmadığını yaşayarak görüyoruz. Hepsi lafta kalıyor. Çünkü Arap devletlerinin hemen tüm yöneticileri bu katliamları yapanların hamisi olan ABD tarafından o koltuklara oturtuldular. ABD’nin bir saniye emrinden çıksalar ertesi sabahı bile göremezler. O nedenle de gıklarını çıkaramazlar. En çok merakla beklenen nokta İsrail’in Gazze’ye bir kara harekâtı yapıp yapmayacağı ve bunun ne zaman olacağıdır. Bize göre İsrail bir kara harekâtı yapacaktır ve Gazze’yi ikiye bölerek kuzey tarafını insansızlaştırılmış olarak ilhak etmek isteyecektir. Çünkü İsrail’in ilhak etmek istediği Gazze bölgesinin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı içinde gazhidrat yatakları mevcuttur ve İsrail bu enerji kaynaklarını Filistin’e bırakmayı istemiyor. Yarın bir Filistin Devleti kurulursa bu kaynaklar ile zenginleşirler ve İsrail’e tehdit olurlar diye düşünüyor. Ancak bunun ötesinde çok daha büyük bir planın olduğunu da değerlendiriyoruz. Şöyle ki; İsrail sadece Gazze’yi işgal etmekle kalmayacak, Suriye’nin Golan tepeleri üzerinden Suriye’nin doğusundaki Sengal (Sincar) dağlık bölgesine kadar uzanan bir koridoru yani Davud Koridorunu açmak isteyecektir. Çünkü ABD’nin hedefi Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD teröristlerinden oluşan bir “Garnizon Kürt Devleti” kurmaktır. İşte Davud Koridoru’nun bu Garnizon Kürt Devletini Akdeniz’e bağlayan koridor olması planlanmaktadır. Zira denizle bağlantısı olmayan bir devletin pek yaşama olanağı olmadığını düşünmektedirler. Bu koridoru Suriye’nin kuzeyinden yani sınırlarımızın hemen dibinden geçireceklerdi ama kahraman Türk Ordusu’nun yaptığı operasyonlar ile bu imkânları ortadan kalktı. Tabii İsrail’in böyle bir harekâtı gerçekleştirmesi durumunda İran’ın Şii hilalinin kırılacağı ve İran’ın bölgedeki etkinliğinin çok büyük ölçüde zayıflayacağı, üstünlüğün İsrail’in eline geçeceği açıktır. İsrail bu harekâtı yaparken Hamas ile birlikte Hizbullah ve Haşti Şabi militanları ile de çok ciddi çatışmalar yaşayacağı kaçınılmazdır. Özellikle Hamas bugün 100 bin militanı, elindeki uzun menzilli Şahap -3 füzeleri ile İsrail için ciddi bir askeri tehdit durumundadır. İsrail’in nihai hedefinin Arz-ı Mevud yani Vaad Edilmiş Topraklar üzerinde Büyük İsrail devletinin kurulması olduğu bilinen bir gerçektir. İsrail için stratejik olan bu hedef ABD için bu taktik bir hedeftir. ABD’nin asıl hedefi İran ve maalesef sonrasında da Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bozmaktır. İran ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozularak bölünmesi İsrail için tehdidin azalmasına neden olmuştur. Yıllarca yazdık çizdik anlattık; “Türkiye’nin toprak bütünlüğü Suriye’nin toprak bütünlüğünden geçer.” dedik ama dinletemedik. Hatta “Stratejik derinlik ve değerli yalnızlık” gibi dünya siyaset literatüründe bile bulunmayan muhteşem (!) bir icatla bir haftada Emevi Camisi’nde namaz kılmaya kalktık. Sonuç ortada. İran “savaş her an yayılabilir.” diye açıklama yaparken İsrail “savaş sonrasına hazırlanıyoruz.” diye açıklama yapıyorlar. Aslında İsrail ABD için Orta Doğu’da bir koçbaşı rolünü oynuyor. Çünkü ABD yine dünyayı tek kutuplu bir dünya haline getirmeye çalışıyor. ABD’nin en korktuğu mesele “doların küresel rezerv para niteliğini kaybetmesidir.” Çin “Yuan’ı” küresel rezerv para haline getirmeye çalışıyor. ABD, Çin için çok hayati olan kuşak yol projesinin önünü keserek sıfırlamak için Orta Doğu’da bulunuyor ve Çin’i bulunduğu yere hapsederek etkisizleştirmeye çalışıyor. Rusya zaten ordusunun büyük kısmı ile Ukrayna savaşına angaje olmuş durumda. Buna rağmen Suriye’nin Tartus limanındaki deniz üssünde ciddi bir donanma gücü bulunduruyor. Ayrıca Karadeniz’deki uluslararası hava sahasında Mig’leri keşif uçuşlarına çıkartıyor. Öte yandan Çin de altı gemilik bir deniz gücü ile Doğu Akdeniz’e konuşlanıyor. Fransa ve İngiltere de ABD’nin yanında saf tutarak Doğu Akdeniz’de askerî güç bulundurma kararı alıyor. Yani dünyanın bütün devleri Gazze’nin karşısında sıralanıyor. Batı ülkelerinin tümü İsrail’e yanındayız desteğini verirken, Arap ülkelerinden Filistin’e ne Ürdün, ne Mısır, ne diğerleri en küçük bir destek vermiyor. Gazze’de bir katliam yapılıyor ama 200 milyonluk Arap dünyasında tık yok. E, olmaz tabii, çünkü hemen tüm Arap ülkelerinin yöneticileri ABD tarafından o koltuklarda tutuluyor. Yöneticileri de ülkelerinde “müstemleke valisi” konumundalar. İsrail Gazze’de Hamas ile kara savaşına girerse çok yüksek ölçüde zayiat verir. Çünkü Gazze’nin altında 230 m. derinliğe kadar inen 3 katlı tünel sistemi var. Bu tüneller İsrail’e büyük zayiat verdirebilir. Gazze dünyanın en zor harekât alanı konumundadır. 2014’te İsrail giriştiği harekâtta 400 asker kaybetmişti. Şimdi çok büyük kayıp vermekten fazlasıyla çekiniyorlar. İstihbarat çarkındaki “emareler” yani “EBU- Esas Bilgi Unsurları” geleceğe yönelik muhtemel durumları tahmin edebilmek için çok önemlidir. Burada Biden’in “Dönüm noktasındayız, aldığımız kararlar önümüzdeki 10 yılı belirler.” sözü, İran’ın “Çatışmalar genişleyebilir.” sözü, ABD’nin bölgedeki insanlarını çekme çalışmaları, İsrail’in bölgedeki diplomatlarını geri çekmesi, ABD’nin muazzam yığınaklanması, Türkiye’nin etrafında onlarca üs kurması bu savaşın giderek genişleyeceği ve ABD’nin bu ihtimal ile tedbirler alması yönünde önemli işaretlerdir. Zaten İsrail Ordusu da ABD’nin hazırlıklarını tamamlayana kadar kara harekâtını beklettiklerini de açıkladı. İyi de ABD ne için hazırlıklarını tamamlıyor? Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemlerini, Patriot bataryalarını getiriyor. Ne için, “Muharebe İçin Teşkilatlanıyor”. ABD askerleri İran’a karşı fiilen bir çatışmanın içinde olur mu? Şu aşamada bize göre olmaz. Ama hem ABD’nin hem de İran’ın bir vekâlet savaşı içinde vekilleri ile çatışması mümkündür. Bir önemli nokta da Türkiye’nin garantörlük gayretleridir. İnsani açıdan hepimiz bu savaşın bir an önce bitmesini, çocukların ölmemesini istiyoruz. Ancak garantörlük çok önemli risk ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Garantör olduğunuzda garantörü olduğunuz devlete karşı bir saldırı olduğunda onu durdurabilecek gücünüz olmalıdır. Türkiye Filistin’e garantör olursa İsrail’in garantörü kim olacaktır; muhtemelen ABD. O zaman İsrail, Filistin’e saldırırsa Türkiye bu saldırıyı gerektiğinde güç kullanarak nasıl önleyecektir? ABD ile mi çatışmaya gireceğiz? Bugün Sayın Cumhurbaşkanının uyguladığı “denge politikası” son derece doğru ve isabetlidir ve aynen devam ettirilmelidir. Bazı aklıevvellerin Mehmetçiği Gazze’ye göndererek Filistin davasına fiilen bulaşmasını istemek son derece akıldışı bir tutumdur. Böyle bir durumda Türkiye bundan çok büyük zararlar görür. Hayalle dış politika şekillendirilmez, sonra iş Emevi Camisi’nde namaz kılma meselesine benzer. Sözün özü; bu kirli, vahşi, acımasız ve lanetli savaş bir an önce sonlandırılmalı, çocukların daha fazla ölmesine izin verilmemelidir. Çünkü Büyük Atatürk’ün dediği gibi “eğer vatan savunması yapmıyorsanız savaş bir cinayettir.”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları