Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Yürekler yandı

Geçtiğimiz hafta Perşembe gününden beri Türkiye'nin 150 noktasında hemen hemen aynı anda orman yangınları çıktı. Yazının yazıldığı an itibariyle Tarım Orman Bakanlığının açıklamasına göre son altı günde 32 ilde 137 yangın kontrol altına alınmış durumda, 6 ilde 13 yangın ise devam ediyor. Bu yangınlar devletimizin, yerel yönetimlerin ve halkımızın büyük gayretleri ile 137 den 13e kadar düşürüldü. Yanan bölgeler genellikle Akdeniz ve Ege kıyılarındaki il ve ilçelerimizin hudutları içinde. Akdeniz kıyısındaki Manavgat'ta Çarşamba günü öğleden sonra başlayan orman yangınlarına saatler ilerledikçe yenileri eklendi, alevler birçok yerde evlere ve otellere ulaştı. Hafta başından bu yana Antalya, Muğla, İzmir, Osmaniye, Mersin, Adana, Çanakkale, Kayseri, Edirne, Kütahya, Aydın, Kilis, Kocaeli, Kastamonu, Sakarya, İstanbul, Hatay, Bursa, Diyarbakır, Karaman, Balıkesir, Manisa, Bingöl, Kırklareli, Bilecik, Şanlıurfa, Bitlis, Kahramanmaraş, Çorum, Isparta illerinde yangınlar meydana geldi. Öncelikle şunun altını çizmek isteriz; bu kadar çok yangın Türkiye'de aynı anda nasıl çıktı? Bunu pek aklımız almıyor. Ancak güvenlik güçlerimiz ve yangın konusunda uzman teknik heyetler bu sorunun cevabını mutlaka bulacaklardır. Büyük yangınlar büyük afetler demektir. Büyük afetler ile önceden planlanmış ve koordine edilmiş tedbirlerle mücadele ederek başarılı olunabilinir. Bu yangınlarda Tarım Orman Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Yerel Yönetimler ve tüm halkımız canla başla gayret gösterdiler. Orman Genel Müdürlüğü personeli canlarını hiçe sayarak çalıştılar ve şehitler verdiler. Aziz şehitlerimize Yüce Allah'tan rahmet diliyoruz, mekânları cennet olsun. Ancak hala yangınlar devam ediyor, henüz tamamen söndürülmüş değil.

Orman yangınları ile mücadele konusunu birkaç başlık altında incelemek gerekir. Öncelikle altını çizelim, biz Orman Mühendisi değiliz, Hava Kuvvetleri mensubu pilot değiliz, İtfaiye teşkilatı mensubu değiliz. Bütün bu mesleklerin uzmanlıklarına büyük saygımız var. Ancak okuyup öğrendiklerimizi uzmanların da görüşlerini alarak aklımızın süzgecinden geçirip bir takım sonuçlara varmamız da doğaldır. Çünkü bu mesele milli bir meseledir ve sonuçta Adana'dan Muğla'ya, Aydın'a kadar Türkiye'mizin ormanları yanmaktadır. Birinci nokta ormanlarımızdaki ağaç cinsleri ve bitki örtüsüdür. Türkiye'de genelde orman yapılmak istendiğinde hemen çam ağacı ekilir. Hatta orman seferberliklerinde de hemen şu kadar çam fidanı bağışlandı, ekildi diye haber olur. Türkiye'nin özellikle Akdeniz ve Ege bölgesinde yazları çok sıcak geçer. Ziraat mühendisleri böylesi sıcak bölgelerde çam özellikle de kozalaklı çam ağacı ekilmesinin büyük yanlış olduğunu söylüyorlar. Çünkü yanan her kozalak el bombası gibi 100-200 metre öteye fırlayarak yangının hızla büyümesine neden oluyor. Allah korusun bir savaşta 5 filo savaş uçağı bu bölgelere bomba atsaydı ancak bu kadar ormanı yakabilirdi. Çam ağacı soğuk iklimlerin ağacıdır. Doğu ve Kuzey bölgelerine ekilir. Akdeniz ve Ege bölgesinde ekilmesi en uygun ağaçlar meşe, kayın, gürgen, akçaağaç gibi ağaçlar olur. Bu ağaçların ötesinde ceviz, badem, sakız, incir gibi ekonomik değeri yüksek olan ağaçları ekmek gerekir. Tüm bunların ötesinde dünyanın en değerli ağacı olan zeytin ekilmesi şarttır. Zaten yüzyıl evvel Türkiye'de ormanlarda çamdan ziyade yukarıda saydığımız ağaçlar çoğunluktaydı. Bu ağaçlar yaban hayatı için daha uygun bir yaşam alanı oluşturuyordu. Bu ağaçlar azalıp, çam ağaçları çoğalınca yaban hayatı da değişti ve birçok hayvanın nesli tükendi. Yüz yıl evvel bu topraklarda köylülerin canavar dediği "Anadolu parsı" ( leopar) vardı şimdi var mı? Yok deniliyor. Belki varsa da bir iki tane kalmıştır. Peki, neden bu değişim oldu? Emperyal güç bu topraklar için her şeyi hesaplıyordu hem de çok uzun vadeli olarak. 1947 yılındaki Marshall yardımı ile Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki milyonlarca zeytin ağacı sökülerek ABD'ye götürüldü. Yerine ABD'den çam ve kavak ağaçları getirilerek verildi ve bu ağaçlar dikildi. Kavak ağaçları polenleri ile alerji hastalıklarına neden oldu. Çam ağaçları ise sadece çıra gibi yanmaya yaradı. Hâlbuki diğer ağaçlarımızın ekonomik değeri çok daha fazla idi. Örneğim çam ağacından yapılan mobilya mı daha pahalıdır yoksa meşe ağacından yapılan mı? Mobilyacı tanıdıklarınıza sorun. Tabii ki meşe ağacı kıymetlidir. Çam zayıftır, gürgen kuvvetli ağaçtır. Öte yandan ormanların bu şekilde dönüşümü orman köylülerin ekonomik yaşamlarını da olumsuz etkiledi. Orman köylüleri köylerinden şehirlere göç ettiler. Bu durum nüfusun ekonomik ve sosyal yaşama uygun dağılımını bozduğundan şehirlerde sorunlar başladığı gibi tarımsal alanlardaki üretim de giderek düştü. Bir diğer önemli nokta da organizasyon ve eğitim noktasıdır. Böylesi büyük afetlerde organizasyon ve senkronizasyon hayati önemdedir. Yani afete müdahale eden kurum ve kuruluşlar bir orkestra gibi uyum içerisinde çalışmalıdırlar. Aksi halde karmaşa ve kaos olur, afete etkili müdahale gerçekleşmez. Bu konuda liderlik edebilecek en birincil kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir. Çünkü TSK her açıdan Türkiye'nin en organize kurumudur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her kuvvetinin bünyesinde "yangın söndürme ve kurtarma eğitimleri" periyodik olarak aylık eğitim planlarında mevcuttur. Her personel bir yangın durumunda ne yapacağını bilir ve bunun sürekli eğitimi yapılır. Çünkü bir savaşta düşmanın attığı bir füze de yangın çıkartabilir ve bunun söndürülmesi gerekir. Ya da düşman veya ona müzahir unsurlar da yangınlar çıkartabilir. Deniz ve Hava Kuvvetlerinde Yangın Bölükleri vardır. Kadrolarında itfaiye teşkilatları bulunur. Bu büyük afette TSK'nın neden devreye alınmadığı da kamuoyunda konuşuluyor. TSK kendi başına gidip afete müdahale edemez. Mevcut İller İdaresi Kanunu mülki amirin mevcut imkânlarla başa çıkamadığı hadiselerde o ildeki Garnizon Komutanlığından destek isteme yetkisini veriyor. Mülki Amirden gelen talebi TSK hemen yerine getirir. Biz Hava Subayı pilot değiliz. Bu konuda bir bilgimiz yok. O nedenle bu konuda uzman olanların düşüncelerine itibar etmek durumundayız. E. Hv. Pilot Korgeneral Erdoğan Karakuş ve E. Hv. Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş'ın ekranlarda söylediklerine göre, bu afette Hava Kuvvetlerimizdeki C-130 nakliye uçakları bir kit ile su atabilir duruma gelebiliyormuş. Öte yandan bir kısım genel maksat helikopteri su atmak için kullanılabilirmiş. Öte yandan Karataş Paşaya göre, hurda uçak olmaz, bakımsız uçak olurmuş. Karakuş Paşanın ekranlarda söylediğine göre örneğin 1977 de envantere giren F-5 muharip uçaklarımızdan 50-60 tanesi halen Hava Kuvvetlerimizde bakımları yapılarak ve gerektiğinde parça değiştirilerek halen kullanılıyormuş. Tabii dediğimiz gibi bizim uzmanlık alanımızda olmayan bu konuları uzmanların iddiaları olarak yazıyoruz. Buradan şu sonuca da ulaşmak mümkündür; orman yangınlarını söndürme görevi Türk Hava Kuvvetlerinin organizasyon-harekât sorumluluğuna verilebilir ve Orman Genel Müdürlüğü personeli, sivil itfaiye kuruluşları da Hava Kuvvetlerimizle harekât kontrolünde senkronize çalışarak çok daha kısa sürede etkili sonuç alınabilir. Bu tür meselelere kafa yormak zorundayız. Çünkü yanan ormanlar gelecek kuşakların bize emanetidir. Yangınlarda şehit düşen ormancılarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz. Yangınları söndürmek için canla başla çalışan herkese ama herkese şükranlarımızı iletiyoruz. Rabbim bir daha böyle afetler göstermesin.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları