Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Yunan'ın esas derdi…

Türkiye uzun süredir Doğu Akdeniz'de Türk Milletinin ve Yavru Vatan Kıbrıs Türk'ünün milli hak ve menfaatlerini korumak amacı ile büyük bir mücadele vermektedir. Altını çizerek söyleyelim ki bu bütün Türk Milletinin geleceğinin mücadelesidir, her türlü tartışmanın üzerindedir ve milli varlık davasıdır. Doğu Akdeniz 21nci yüzyıl jeopolitiğinde fay hattının üzerinde ve Türkiye'de merkezindedir. Bu fay hattı üzerinde bir taraf ABD ve AB diğer taraf da Rusya ve Çin'dir. Akdeniz medeniyet projesinde Türkiye bölgesel bir güçtür, Mavi Vatan da bu olgunun adıdır. Türkiye Doğu Akdeniz mücadelesinde, rejisörlüğünü Napolyoculuk oynayan Macron soytarısının yönettiği Fransa'nın liderlik ve kışkırtmasında Fransa, Yunanistan, Mısır, İsrail ve el altı yapımcılığını ABD'nin üstlendiği bir Yunan kumpanyası ile karşı karşıyadır.

 Fransa Doğu Akdeniz meselesini çok kötü provake etmektedir. Tıpkı 1nci Dünya savaşında yaptığı gibi. Ama kumpanyada şirret, çirkef ve şırfıntı kız rolünü Yunan politikacıları oynuyorlar, bunun da altını çizelim. Yunanistan aslında bir din devletidir. Papazların tarihsel Türk düşmanlığı konusunu daha ilkokuldan küçük Yunan çocuklarına işlediklerini biliyoruz. Rum papazları "Megalo İdea- Büyük İdeal" den vazgeçmemeye yeminlidirler. Yunanlı çocuklar büyüyüp aklıselim ile düşünmeye başlayınca bu duyguların önemli ölçüde mantıkları ile yer değiştirdiğini düşünsek de tamamen yok olduğunu söylemek güçtür. Tabii Yunan medyasının kışkırtıcı çığırtkanlığı da maddi kazançları kesilmesin diyedir, yoksa milli menfaatleri için değil.

Yunanistan'ın asıl derdi Doğu Akdeniz'den çok "Adalar Denizi'nde" yani Ege'dedir. Çünkü Yunanistan ne kadar çok şirretleşirse şirretleşsin Doğu Akdeniz'de "sahildar devlet" olmadığından yani kıyısı olmadığından söz hakkı bile yoktur. Doğu Akdeniz Yunanistan'ı ilgilendiren bir mesele değildir. Yunanistan cazgırlık yaparak Doğu Akdeniz'i gösterip Ege'den koparmak istediklerinin peşindedir. Türkiye, Merkel'in ricasını kırmamış Yunanistan ile iyi komşuluk ilişkilerini esas alarak ilan ettiği NAVTEX'i geçici bir süre askıya almış, Oruç Reisi Antalya'ya çekmiş ve bir jest yapmıştı. Yunanistan bunu fırsat bilerek Türkiye'nin iyi niyetini suiistimal etmiş ve fırsattan istifade Mısır ile MEB anlaşması imzaladığını açıklamıştır.

Yunanistan'ın anlaşma teklifindeki zırvalığı Mısır dahi anlamış ki Meis Adasını anlaşma dışı bırakmıştır. Yunanistan zırva biçimde Girit ve Rodos adalarını "ana kara" gibi göstererek Mısır ile sahildar komşuluk tesis etmeye çalışmıştır. Oysaki tüm dünyada geçerli Uluslararası Deniz Hukuku normlarına göre  "Ana kara ülkesi olan devletlerin adalarının kıta sahanlıkları ve Münhasır Ekonomik Bölgeleri yoktur, olamaz da." Adaların kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgelerinin olabilmesi için sözkonusu ülkelerin "sadece ada ülkesi" olmaları şarttır. Örneğin İzlanda, Yeni Zelanda gibi. Yunanistan ise bir ana kara devletidir ve Doğu Akdeniz'de kıyısı olmayan bir ülkedir. Bütün bu nedenlerle Yunanistan ile Mısır arasında imzalanan MEB anlaşmasının hukuki hiçbir geçerliliği yoktur. Bu anlaşma AB ile koordineli, ABD destekli bir anlaşmadır. 

Türkiye hukuka uygun biçimde Libya ile anlaşma yapınca şer grubunun tümü kınıyor, ama Yunanistan'ın bu zırva anlaşmasına tık yok. Bütün mesele Türkiye'yi Doğu Akdeniz'den atmak, Antalya ve İskenderun körfezlerine sıkıştırmaktır. Zaten Sevilla Üniversitesi haritası diye ortalıkta gezen deli saçması harita da bu iş için özel tezgâhlanmış olup uluslar arası kamuoyunda algı yönetimi için kullanılan bir kâğıt parçasıdır.

Sevilla haritası bir AB dokümanı değildir. AB'nin deniz yetki alanları ve MEB konusunda herhangi bir yetkisi yoktur. Olsaydı Yunanistan ve İtalya aralarında anlaşma yapamazlar, harita Brüksel'de masa üstünde çizilirdi. Türkiye bu haritaya AB haritası dememelidir. Çünkü bu durumda AB'yi muhatap ve yetkili addetmiş oluruz. Türkiye yeni bir eskalasyon ile yeniden Oruç Reisi sahaya sürmüş, araştırmalarına devam etmektedir. Lakin bu eskalasyonu Meis bölgesinde yapsaydı dünya kamuoyuna Yunanistan'ın ciyaklamasının ne kadar ahmakça olduğunu daha rahat anlatma imkanı bulabilirdi, Türkiye çok haklı, böyle zırvalık olmaz dedirtebilirdi. Biz Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan'ın Türkiye bir sıcak çatışmaya girebileceğine çok ihtimal vermiyoruz. Çünkü harbin temel prensiplerinden biri de "kuvvet mukayesesi" dir. Türkiye ile Yunanistan'ın "milli güç unsurları" teraziye bile gelmez. Yunanistan'da da "aritmetik okumuş" politikacı ve askerler vardır muhakkak. Lakin günümüz dünyası her türlü provokasyona açıktır.

Beyrut'ta bombayı kim patlattı acaba? Fransa her türlü provokasyonu yapabilecek şaklaban bir lidere sahip. Askeri açıdan kendini güçlü gören Fransa Yunanistan'ı her biçimde kışkırtabilir. Yunanistan aynı oyuna 1nci Dünya Savaşında da düşmüştü. Aldığı gaz ile Anadolu'ya çıktı, asırlar boyu unutulmayacak bir dayakla İzmir'den denize döküldü. Türkiye süreç içinde "sert gücü" ile birlikte "yumuşak gücünü" yani diplomasisini de ön plana çıkartmalıdır. Zira "harp bir stratejik düşünme sanatı"dır. Harp prensipleri içinde "sıklet merkezi" kavramı temel unsurdur ve bu unsur asıl cephe bölgesinde yapılmalıdır. Tali cephelerde tali güç yeterlidir. Türkiye için şu aşamada Doğu Akdeniz- Kıbrıs, Suriye, Kuzey Irak ve Libya gibi birkaç cephede askeri angajman içindedir. Bu durumda sıklet merkezi Doğu Akdeniz görünmektedir. Zira Suriye'de durum stabil, Kuzey Irak'da ise terörle mücadele yeterli kuvvetle başarı ile sürmektedir.

Sıklet merkezinin oluşturulmaması bir harekâtta "başarıdan faydalanma ve başarıyı genişletme" imkânını da riske sokabilir. Esas olan cephe sayısını arttırmak değil diploması gücünü kullanarak cephe sayısını azaltmaktır. O nedenle Türkiye Dışişleri diplomasisi ile İsrail, Suriye, Lübnan ve Mısır'la biçimde tüm olumsuzlukları olumluya çevirmenin gayretini göstermeli, onlarla "kazan kazan" metoduyla MEB anlaşmaları imzalamalıdır. Kıbrıs'ta da derhal bir deniz ve hava üssü kurmalıdır. Türkiye Doğu Akdeniz'de kılıcı çekmiştir. Kılıç çekilmişse öyle veya böyle sonuç alınmadan kınına girerse o kılıcı elimizden almaya kalkarlar. Yunanistan nasıl anlaşmalara aykırı biçimde adalarda bayrak dikip, asker konuşlandırıp kuzu çeviriyorsa Türkiye'de mukabil olarak bunu yapmalıdır. Örneğin Kaş ilçesinin karşısında bulunan Meis adasının kuzey batısındaki Kara ada ve doğusundaki Fener adası Türk karasuları içinde olan adalardır.

Bu adalara daha önce de halkımız Türk Bayrağını dikmişti. Türkiye bu adalara iki bayrak dikerse Yunanistan'a 580 km., Türkiye'ye 1,7 km. mesafede olan Meis adası Yunanistan'ın kozu olmaktan çıkar. Bizim endişemiz Yunanistan Doğu Akdeniz'de çıkardığı kargaşa sonu şer koalisyonunu Türkiye'nin başına sararak fırsattan istifade Ege'de (Adalar Denizinde) 12 mil gibi çılgın emellerini gerçekleştirmeye kalkmasıdır. Türkiye, diplomasi yolu ile Akdeniz havzasındaki devletleri içine alacak bir "Akdeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi" tesis edebilirse kalıcı olarak bölgenin lideri olur. Zira ülkeler arasında kurulan en sağlam bağ "mideden kurulan bağ"dır. Yunanistan'ın esas hedefi Doğu Akdeniz'den çok Ege'dir.  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları