Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Yine bir derin acı... Yastayız

Geçtiğimiz Cuma günü akşamüstü Türkiye yine derin bir acı ile sarsıldı. Türk Milletinin yüreğine yine ateşler düştü. Öncelikle hepimizin yüreğini yakan bu elim hadisede hayatını kaybeden aziz maden şehitlerimize Yüce Allah''tan rahmet, ailelerine, yakınlarına ve tüm milletimize başsağlığı dileriz. Görev şehitlerimizin mekânları cennet olsun. Bartın Amasra''da Türkiye Taşkömürü İşletmelerine ait bir taş kömürü ocağında patlama olmuş madencilerimiz toprak altında kalmıştı. Tabii olay duyulduğunda tüm Türkiye alarma geçti ve büyük bir hızla olaya müdahale edilerek, göçük altında kalan madencilerimizi kurtarmaya odaklanıldı. Zamana karşı bir yarış başladı çünkü kaybedilen her saniye yitip giden bir can, bir hayat demekti. Bunun için bütün olanaklar seferber edildi ve göçük altından madencilerimiz çıkarılmaya çalışıldı. Sağ olarak kurtarılan çok sayıda madencimiz yanında ne yazık ki hayatını kaybedenler ve yaralananlar da vardı. Resmî açıklamalara göre 41 madencimiz şehit olmuşlardı.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan''ın da vurguladığı gibi şimdi tüm sorumlular ortaya çıkarılacak. Bunun için yargı makamları da harekete geçmiş, altı Cumhuriyet Savcısı soruşturmaya başlamış. Medyada çıkan haberlerden öğrendiğimiz kadarı ile kaza metan gazının aniden yükselmesi sonucu oluşan patlama nedeniyle meydana gelmiş. Yaşanan faciada 350 metre derinlikten cesetler çıkarılmış oysa ki bu madene ilişkin; Anayasaya göre Yüksek Yargı Organı olan Sayıştay''ın 2017 ve 2019 yılında hazırladığı raporlarda, burada 300 metrede dahi maden kazısı yapılmasının ciddi riskler taşıdığı belirtilmiş. O zaman meselenin bam teli tam da burasıdır denilebilir. Sayıştay raporlarında ne yazıldığına baktığımızda özetle; 2017 raporunda "Gaz birikme ihtimali olan yerlerde elektrikle çalışan ekipmanlar yerine basınçlı havalı ekipmanlar kullanılması, solunabilir tozla ve patlayıcı tozla mücadeleye gereken önemin verilmesi, damar gaz içeriklerinin tespiti ve ocakların derinleşmesi ile artan degaj olasılığına karşı alınacak önlemler konusuna titizlikle önem verilmesi gerekmektedir. Kazaların oluş nedenleri ile önlenebilme şartlarının tespitine yönelik AR-GE faaliyetine önem verilmeli. Standartlara uygun kişisel koruyucu malzemeler temin edilmeli, kullanımı takip edilmeli." deniliyor.

2019 Raporunda ise "2019''da dengelenmiş üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra "Kurum Degaj Yönergesi" hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir." deniliyor. Bu arada şunu belirtelim Amasra maden ocağında ilk kez grizu patlaması yaşanmış. Peki, iş sağlığı ve iş güvenliği açısından olaya bakıldığında da yine medyada çıkan haberlere göre sensörler devre dışı kalmış. Yapılan ilk incelemeye göre ocaktaki patlamaya ani yükselen metan gazı neden olmuş. Savcılık, metan gazının, o sırada dinamit patlatılmasıyla olayın meydana geldiği yönündeki iddiaları araştırıyor. Sürekli ölçülen ve sensörlerle takip edilen gaz oranı, patlamanın meydana geldiği kotta değerlerin üzerine çıkmış. Ocaktaki gaz izleme sensörlerinin son olarak 1.7''yi gösterdiği ve bu verinin ardından da devre dışı kaldığı haberlerde vurgulanıyor. İş güvenliği uzmanları sensörlerin 1in üzerine çıkmasından itibaren durumun dikkatle takibi gerektiğini belirtiyorlar. Tabii burada bir ihmal var mı yok mu bunu biz bilemeyiz. Bu konu Savcılık araştırması ve yargı süreci sonunda ortaya çıkacaktır. Lakin bu konuda Sayıştay denetim raporlarının olması ve bu raporlardaki uyarıların ilgili mercilerce ne denli dikkate alındığı da incelemeler sonrası ortaya çıkacaktır. Biz bir "maden mühendisi" yani meselenin uzmanı değiliz. O nedenle teknik sebepler üzerinde ahkâm kesmek haddimiz değildir. Ancak "aklın ortaya koyduğu" bazı genel kuralları da ifade etmeliyiz. Türkiye Taşkömürü İşletmeleri "2019 yılındaki raporla ilgili haberlerde, çalışan damarların tamamında gaz içeriğinin yüksek olduğu ifade edilmektedir. Söz konusu haberlerde kömürün içerisinde yer alan metan gazı, ''Çalışılan ortamdaki havada yüksek metan gazı tespit edildi'' şeklinde lanse edilmektedir. Söz konusu ifade tamamen yanlıştır" diye bir açıklamada bulundu. Ama her iki Sayıştay raporundaki uyarılar ne kadar dikkate alındı, ne önlemler alındı, Kurum Degaj Yönergesi tam uygulandı mı, gerekli çalışmalar yapılıp, kaza anında hayat kurtarıcı ekipmanlar tedarik edilip kullanıma verildi mi? Bütün bunlar soru işareti ve biz bunları bilmiyoruz. Tabii kimse suçludur ya da suçlu değildir demek de bizim haddimiz değildir, buna yapılacak Savcılık soruşturmaları sonunda yargı mercileri karar verecektir. Bütün bunların sonucu şunları söylemek mümkündür. Öncelikle Nasreddin Hoca''nın dediği gibi "testiyi kırmadan önce uyarmak" esastır, testi kırıldıktan sonra ne yapsan boş, kırılan testi bir daha yapışmaz. TTİ''leri bir kamu kurumudur. Özel sektör gibi "ben çok para kazanayım da önlemlere sonra para yatırırım" demez, diyemez. Çünkü orada çalışanlar devletin yaşamlarını korumak zorunda olduğu kendi vatandaşlarıdır. Türkiye bu gün savunma sanayi başta olmak üzere pek çok alanda teknoloji üreten, geliştiren bir ülkedir. Aklımıza geldi; örneğin yer altında bu gazı kontrol edecek ve daha önceden uyaracak robotlar üretebilir. Ya da gaz tehdidi başladığı andan itibaren insanların madeni hızla terk edebileceği tahliye sistemleri kurabilir. Tabii tüm bunlar bir maliyet getirir ama unutmamak lazım ki dünyada hiçbir şey insan hayatından kıymetli değildir.

Almanya''da 1971''den beri madenlerde ölüm olmadığını biliyoruz. İyi de bizim insanımız Alman vatandaşından daha mı az değerli? Elbette ki değil. Stratejik öngörü hayatın her alanında, kamuda veya özel sektörde yöneticiler için vazgeçilmez bir niteliktir. Olacakları önceden görmek ve buna karşı tedbirler almak esasına dayanır. Örneğin sağlık sektöründe, her yıl binlerce insanımız "grip" oluyor. Sosyal güvencesi olan bir birey grip aşısı olmamışsa grip olduğunda antibiyotik dâhil ilaçlar, aldığı sağlık hizmeti filan topladığımızda bir grip aşısına ödenenden çok daha fazla maliyet çıkıyor. Hele bir de grip zatürreye çevirirse o zaman hastane, radyoloji, MR, doktor, daha ağır etkili ilaçlar filan derken devletin kişiye harcadığı para tavan yapıyor. Kişinin kaybettiği iş gücü de ülke ekonomisi üretimine yansıyor, üzerine bunu da koy, masrafın maddi değer toplamı bir grip aşısının fiyatını kat be kat geçiyor. Önleyici sağlık tedbiri olarak tüm vatandaşları grip aşısı yapsak inanıyoruz ki hastalandıklarında yapılan masrafın onda birini ancak harcarız. Yani her meselede önleyici tedbir esastır. Tıpkı hastalanmadan önceki koruyucu sağlık tedbirleri gibi. Bu maden faciasında da görülüyor ki ne kadar yüksek düzeyde tedbir alırsak canımız o kadar az yanar. Mesela baksak Almanya ne yapmış da 1971''den beri can kaybı yaşamıyor. E, biz de orada yapılanın aynısını yapalım demek yanlış olmaz herhalde. Türkiye bunları başarabilecek güçte bir ülkedir. Şehitlerimize tekrar Yüce Rabbimizden rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, şehitlerimizin yakınlarına ve Büyük Türk Milletine de başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Allah milletimize böyle felaketleri bir daha göstermesin.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları