Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Yeni yıla girdik 

Yeni yıla girdik ama ne giriş. Ortalık toz duman. Aslında yeni yıla umutla ve güzel dileklerle girmiştik ama ekonomik durum memleketi bir hayli sarsıyor. Tabii dileğimiz bir an önce ülkemizin ekonomik durumunun düzelmesi ve vatandaşlarımızın geçim sıkıntısından kurtularak refahını bir nebze olsun yükseltmesidir. Lakin daha yılın ilk gününde hemen her şeye gelen çok yüksek zamlar vatandaşın yaşamını ciddi biçimde zorlaştırdı. Biz hiçbir siyasi iradenin sırf vatandaşına sıkıntı yaratsın diye zam yaptığını hiçbir zaman düşünmedik. Çünkü böyle bir tutum hayatın doğal akışına uygun değildir. Eğer bir siyasi irade böylesi yüksek zamları yapıyorsa öncelikle finansal sıkıntı olduğu düşünülebilir. İkinci nokta olarak uygulanan stratejik düzeydeki ekonomi politikaları ile sosyal yaşamın gerçekleri arasında bir uyumsuzluk, bir hata olduğu değerlendirilebilir. Örneğin, biz 1980'den beri uygulanan "neo- liberalizm" mihverli ekonomi politikalarının dünyanın tüm devletleri için yıkım getiren "vahşi bir ekonomik sistem" olduğunu ifade ettik.

Türkiye ne yazık ki 1980'den sonra bu ekonomik sistemi tercih etti ve kalkınmasını asla gerçekleştiremedi. (Tabii bunda Türkiye'nin 38 yıllık terörle mücadelesinin ve burada harcadığı 450 milyar dolara yakın bir kaynağın da heba olmasının büyük etkisinin olduğunun da altını çizmeliyiz.) Çünkü neo-liberal ekonomi Türkiye'nin sosyolojisine, kültürel yapısına, yaşam koşullarına, jeopolitik ve jeostratejik durumuna asla uygun değildi. Türkiye için en uygun ekonomik model Devlet Planlama Teşkilatının da kalkınma planları ile desteklediği "karma ekonomik sistem" idi. Ancak Türkiye sağlıktan eğitime, telekomünikasyondan ulaşıma, sanayiden tarıma hemen her şeyi özelleştirme yoluna gitti. Hal böyle olunca da giderek kalkınma yerine sıkıntılı uzun süreçlere girdi. Belki büyüdü ama kalkınamadı. Çünkü büyümeden elde edilen hâsıla da çok dengesiz bir gelir dağılımı ile bir avuç kişiye ve yurt dışındaki kuruluşlara aktı. Hemen somut bir örnekle durumu açıklayalım. 2022 ye girer girmez "araç muayene ücretlerine" çok büyük oranda zam yapıldı. Mesela eski model bir Şahin arabası olan sıradan vatandaş geçen yıl 372,88 lira muayene ücreti öderken bu yıl 507,40 lira muayene ücreti ödeyecek. Son model Mercedes arabası olan da kırık dökük Şahin'i olan da aynı para? Zam oranı yüzde 33,07. Bu büyük bir orandır. Peki, kim yapıyor bu muayeneyi? Türkiye'de tek bir kuruluş yapıyor; TÜVTÜRK kuruluşu. Peki, kimindir bu kurum? Söyleyelim; merkezi Münih'te bir Alman firması olan TÜVSÜD, merkezi Londra'da olan bir İngiliz firması Brıdgepoınt ve bir Türk firması olan Doğuş Grubu. İşte biz bu tür kuruluşları Türkiye ekonomisi için 40 yıldır hiç doğru bulmadık. Birincisi yapılan muayene işi bir hizmet işidir. Gidiyorsunuz adamlar bir frene bakıyor, bir farları kontrol ediyor, birkaç noktayı daha kontrol ettikten sonra belgeye kaşeyi basıyor gönderiyor. Yani 5 dakikalık bir iş. Bir bakım yapmıyor, arızalı bir parçayı filan değiştirmiyor. Sadece kontrol ediyor, büyük bir emek, malzeme filan yok yani. Ama bize göre bu hizmet için inanılmaz fahiş sayılacak bir parayı alıyor. Peki, bu muayene gereksiz midir? Hayır, trafik ve kamu güvenliği açısından kesinlikle çok gereklidir, şarttır. Lakin fiyat yapılan hizmete oranla çok fahiştir. İyi de biz neden paramızı bu Alman ve İngiliz firmalarına ödüyoruz? Eskiden bu muayene işini Karayolları Genel Müdürlüğü bünyesindeki kontrol istasyonları yapıyordu. Yine yasal olarak vatandaşı mecbur tutarsınız bu muayeneyi yaptırırsınız. Ama Karayollarına yaptırırsınız. Nasıl? Yeni teknoloji ile donatılmış istasyonlar kurarsınız, Tuvturk de çalışan insanları da işe alırsınız sonuçta vatandaşın ödediği para da devletimize kalır. Neden Alman'a, İngiliz'e gitsin ki? Bir başka soru da neden bu iş sadece Tuvtürk firmasının tekelinde? Madem serbest piyasa ekonomisi koşulları uygulanıyor başka firmalar da bu işi yapsınlar. O zaman tekel oluşmamış olur, rekabet olur ve muayene ücretleri de böylesi astronomik olmaz. Zaten özel sektörün tekel oluşturması mevcut Ticaret Hukuku kurallarına göre de yasak değil mi? İşte burada tek bir örnekle açıklamaya çalıştığımız gibi Türkiye'nin bu gün çektiği tüm ekonomik sıkıntıların temelinde böylesi fazlaca yapılmış "özelleştirme" uygulamaları vardır. Bu özelleştirmeler giderek yıllar içinde ekonomik sistemi tıkanma aşamasına getirmiştir. Özel sektör de olacak, devlet de olacak ekonomik hayatta.

Devlet özellikle vatandaşlarını koruyan bir denge unsuru olarak bulunmalıdır ekonomik sistem içinde. En büyük yanlışlardan biri de "Devletin ekonomide ne işi var?" sözüdür. Bu sözdeki sorunun cevabını almak isteyenler Almanya'ya, İngiltere'ye, Hollanda'ya, Japonya'ya hatta ABD'ye dönüp bir bakmalıdırlar acaba devlet ekonomide var mı yok mu diye? Çin ABD'de bir limanı satın almak istemişti de ABD Kongresi hop oturup hop kalkmış o limanın satışına zinhar izin vermemiş ve devletin elinde tutmuştu. Daha önce TEK vardı elektrik dağıtım işinde. Bu günkü özel dağıtım şirketlerinden çok daha güzel de hizmet veriyordu. Neden elektrik dağıtım işi özel şirketlere verildi? Sonuçta bunlar bir üretim şirketi değil, hizmet şirketi. Sayacı okuyor ücreti yazıyor. Elektriği üretenden alıyor, dağıtım şirketi olarak vatandaşa satıyor yani tam bir aracı kurum. Bu işi TEK'in bünyesinde bulunan TEDAŞ neden yapmaz? Alırsınız aynı personeli, yenilersiniz cihazları, genişletirsiniz dağıtım ağını, mükemmel yaparlar. Elde edilen gelir de devletimizin hazinesine kalır. Biz özellikle hizmet sektöründe bu tür faaliyetlerin ağırlıklı olarak özel sektör tarafından yapılmasını Türkiye ekonomisinin geleceği açısından da çok uygun bulmuyoruz. Telekomünikasyon vb. stratejik alanlarda da öyle. Şimdi nasıl çözümler ortaya koyulup uygulanmalı ki bu dar boğazdan çıkılsın? Bizim temel önerimiz her alanda özellikle ve en öncelikle tarımdan ve hayvancılıktan başlayarak hızlıca yüksek ölçekte, yüksek teknolojili ve katma değeri de yüksek üretime geçmektir. (Tarım gelişirse kentten köye geri dönüş de başlar ve köyler kalkınır.) Yine sanayi yatırımlarına kaynak ayrılarak hız verilmeli, Türkiye'nin fabrika bacaları çoğaltılmalıdır. Tabii en önemli alan da bilişim teknolojisinde atılacak adımlardır. Zira bu ülkenin müthiş genç beyinleri var. Önemli olan ne yapıp edip o genç beyinlerin de göçünü önlemek. Burada devlete çok iş düşmektedir. Türkiye her sorunu aşabilecek insan kaynağına ve ekonomik kaynağa sahiptir. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları