Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

 Yakın tarihten bir yaprak

Geçtiğimiz Pazar günü 12 Eylül askeri darbesinin 41'nci yıldönümü idi. Çok zaman tam 41 yıl geçmiş. Ama olanlar dün gibi hafızamızda. Bu yazımızda yakın tarihimizin önemli kavşaklarından bir olan 12 Eylül ile ilgili birkaç anekdotu sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü o tarihte 24 yaşında genç bir Üsteğmendim ve Ankara 4'ncü Kolordu ve Sıkıyönetim Komutanı Korgeneral Recep Ergun'un yaveri idim. Haziran 1980 tayinlerinde Korg. Ergun'un Emir Subaylığına tayinim çıkmıştı. Emir Subaylığı, eski deyimle Yaverlik bir "özel karargâh subaylığı" görevidir. İcracı bir makam değildir, emir komuta durumu yoktur, bir iki hizmet görevlisi ve yardımcısı dışında personeli yoktur. Lakin sürekli Komutanın yanında olduğu için tüm olaylara tanık olma imkânı vardır. Aynı zamanda da Komutanın yakın korumasıdır. Yaz boyunca çok hareketli günler yaşanıyordu Ankara'da. Bu günün 50 yaş altı kuşakları bilmezler hemen her gün sokaklarda birçok insan çatışmalarda hayatını kaybediyordu. Belediye otobüsleri bombalanıyor, bankalar soyuluyor, hastaneler bile taranıyor, silahlı örgütleri birbirleri ile çatışıyordu. Devletin kurumlarında bile inanılmaz bir sağ-sol bölünmesi vardı. Örneğin tüm öğretmenler Töb-Der ve Ülkü-Bir diye, halkın güvenliğini sağlamaktan sorumlu olan Emniyet Teşkilatı bile Pol-Der ve Pol-Bir diye ikiye bölünmüştü. Ne acıdır ki bu iki guruba mensup polislerin birbirleri ile silahlı çatışmalara girdiklerine de tanık olduk. Hatta 1980 Ağustosunda İskitlerdeki Toplum Polisi kışlasında Toplum Polisi devlete isyan etti. Kapılarını kapattılar ve çeşitli taleplerini öne sürerek talepleri karşılanmadıkça görevlerini yapmayacaklarını ilan ettiler. Ankara Emniyet Müdürü kıymetli ağabeyim Ünal Erkan idi. Ünal Erkan tanıdığım en iyi, en yetenekli polis müdürü olmuştur. İsyan haberi Sıkıyönetim Komutanlığına gelince Korgeneral Recep Ergun ile olay yerine gittik. Recep Paşa kimsenin girmeye cesaret edemediği kışlanın içine girdi ve orada tam bir liderlik örneği göstererek idareyi ele aldı. Ben de yaveri olarak tabii ki beraber içeri girmiştim. Biz iki kişi idik, karşımızda ise 3000 silahlı ve isyan etmiş polis gurubu vardı. Neyse sonuçta Recep Paşanın çok dirayetli tutum ve davranışı sonucu isyancı polisler bir anda emir komuta içine girdiler. Komutana sıkıntılarını anlattılar. Sonuçta olay kötü bir mecraya dökülmeden halloldu. İlerleyen zaman sonunda 11 Eylül'e gelindi. 10 Eylül günü Recep Paşa bana "Evine söyle birkaç gün Kolorduda kalabiliriz, bu arada eğitim elbiselerini de yanına al." emrini verdi. Recep Ergun Prusya ekolünde yetişmiş çok sert bir komutan olduğundan nedeni ile ilgili herhangi bir soru sorma şansım yoktu. Emri yerine getirdim. 11 Eylül günü Recep Paşa ile beraber Ankara Emniyet Müdürlüğüne gittik. Recep Paşa, Ünal Erkan ile kısa bir görüşme yaptı. Sonrasında sıkıyönetim sürecinde gösterdikleri başarıdan ötürü Ankara Emniyetinin Amir-Müdür seviyesindeki mensuplarına akşam Kolordu gazinosunda bir yemek daveti vereceğini bildirdi. Akşam saat 20.00 civarında hemen tüm Ankara emniyetinin üst düzey mensupları Kolordu Gazinosunda idiler. Emniyet Müdürü Ünal Erkan, Yardımcıları Ali Akan, Şeref Ayparlar, Hamdi Yahyaoğlu, Siyasi Şb. Müdürü Haluk Bahçekapılı, Trafik Şb. Müdürü Barbaros Aydın, Asayiş Şb. Müdürü Tahsin Gürdal, Personel Şb. Müdürü Hayati Uyar, Altındağ Em. A. Muzaffer Zeylan, Mamak Em. A. Yunus Çimen, Çankaya Em. A. Orhan Taşanlar hatırımda kalanlar. Recep Ergun Paşa ile birlikte biz de saat 20.00 de Kolordu Gazinosunda olduk. Yemek sohbet içinde devam ediyordu. Saat 24.00'e gelirken Recep Paşa ev sahipliğini Sıkıyönetim Kurmay Başkanı Tuğgeneral Osman Ekinci'ye bırakarak Komutanlık makamına geçti. Bana da 20 dakika sonra Ünal Erkan ile birlikte makama gelmemi emretti. Emir gereği 20 dakika sonra Ünal Erkan ile birlikte Komutanın makamındaydık. Ben çıkmak istedim, Komutan kalmamı emretti ve şöyle dedi "Ünal, biz bu gece Türkiye'nin yönetimine el koyuyoruz. Bizimle birlikte misiniz yoksa karşı mısınız?" Ünal Müdür 10 saniye kadar düşündükten sonra "Emrinizdeyiz Komutanım. Vatana millete hayırlı olsun." dedi. Bunun üzerine Recep Paşa "Ünal birazdan görevli arkadaşlar liderleri ziyaret ederek emniyet altına alacaklar. O zaman emir ver, koruma polisleri giden arkadaşlara herhangi bir mukavemette bulunmasınlar, bir tatsızlık çıkmasın." dedi. Ünal Müdür de "Emredersiniz Komutanım" dedi.  Ünal Erkan tekrar Kolordu Gazinosuna çıktı. Ben de Komutan da harici kıyafetlerimizi değiştirip eğitim elbiselerimizi giydik ve Kolordu Gazinosuna çıktık. Recep Paşa orada tüm teşkilata "Vatana ve millete hayırlı olsun. Allah utandırmasın." diyerek Bayrak Harekât Planının yürürlüğe girdiğini tebliğ etti. Tüm salondakiler hep bir ağızdan "Vatan sağolsun" dediler. Aradan bir hafta geçmişti Recep Paşa ile Genelkurmaya gitmiştik. Kenan Evren'in Emir Subayı Yarbay Cevat Erten'in odasında oturuyorduk. Cevat Yarbay "biraz sonra Turgut Özal gelecek" dedi. Hiç unutmam yağmurlu bir Eylül günü idi. 10 dakika kadar sonra Turgut Özal bir refakatçi ile birlikte geldi. Karşıladık, hoş geldiniz dedik. Oturması için buyur ettik. Bir şey içer misiniz diye sorduk. Bir bardak su istedi. Dikkatimi çekmişti oldukça tedirgin görünüyordu ve elini sıktığımda terli idi. Cevat Yarbay içeri haber verdi ve birkaç dakika sonra Turgut Özal Kenan Evren'in makamına girdi. İçeride hatırladığım kadarı ile Orgeneral Kenan Evren, Orgeneral Nurettin Ersin, Orgeneral Sedat Celasun, Orgeneral Necdet Öztorun, Hv. Korgeneral Cemil Çuha, Korgeneral Recep Ergun ve bir iki general daha vardı. Özal yaklaşık 50 dakika içeride kaldı. Çıktı ve biz yolcu ettik. Uğurlarken elimizi lütfen sıktığını hiç unutmam. O tedirgin kişi gitmiş son derece özgüvenli biri gelmişti. Anladık ki içeride bir şeyleri almış. Yaklaşık 10 dakika sonra içerideki komutanlar da dışarı çıktılar ve koridorda konuşuyorlardı. Tabii biz de hemen koridora çıkmıştık. O sırada Genelkurmay 2nci Başkanı Orgeneral Necdet Öztorun Kenan Evren'e hitaben şu cümleyi söyledi; "Komutanım biz bu kişi için mi bu işi yaptık yani?" Bu söz Turgut Özal'ın kulağına gitti ve Necdet Öztorun'un Genelkurmay Başkanlığına mal oldu. Zira Öztorun Paşa, Turgut Özal'ın 24 Ocak Ekonomik dönüşüm kararlarının karşısındaydı. Neoliberlizmin ülkeye zarar vereceğini düşündüğünden Başbakan Bülent Ulusu'nun kabinesinde Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olmasını asla istemiyordu. Bunu emekli olduktan sonraki birçok konuşmasında da ifade etti. Sevgili okurlar sizlerle yaşadığım ve tanık olduğum iki tarihi anıyı paylaştım. Dedim ya o yıllarda dünyadan bi haber 24 yaşında çok genç bir Üsteğmendim. Yıllar geçti, akademik kariyer, 25 yıl gazetecilik- köşe yazarlığı, 23 yıldır televizyon ekranlarında tüm liderlerle, yerli yabancı devlet ve hükmet başkanları ile defalarca canlı yayınlar, bütün bu tecrübelerin ışığında şu gerçeği ortaya koymalıyım; en kötü sivil yönetim askeri yönetimden daha iyidir. 2001 yılında 9.ncu Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel ile yaptığım canlı yayın sonrasında o günleri sordum, iki lider neden anlaşamadınız, neden 8 ay Türkiye'ye bir cumhurbaşkanı seçilemedi dedim, Sayın Demirel konuşmak istemedi ve "o günün siyasi koşulları" demekle yetindi. Darbeler hiçbir zaman çözüm olmamıştır. Bu ülkenin tek sahibi vardır o da Büyük Türk Milletidir. Milletin iradesinin üstünde Rabbimizden başka hiçbir güç yoktur, olamaz da. Demokrasi dediğimiz şey de bu değil midir? Sandıkla gelen sandıkla gider. Tabii ki sandıkla gelip sandıkla gittiği yönetim sürecinde de devletin TBMM, bağımsız yargı gibi kurumları da siyasi iradeleri denetler. Demokrasi çarkı böyle çalışır. Dedik ya hiçbir türde hiçbir darbe ülkenin derdine derman olmaz. Meşru sandık her zaman en doğru sonucu verir.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları