Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Tarımda yeni teknolojileri kullanmak

Bu köşede defalarca yazdığımız bir konu "Tarım Türkiye için en büyük güçtür, en büyük silahtır. Tarım gelecekte dünyada nükleer güçten daha büyük bir güç olacaktır." Bu tezimizi de şu matematiksel gerçeğe dayandırdık. Dünyada toprak alanları sabit, büyümesi, çoğalması mümkün değil. Lakin insan nüfusu sürekli olarak artıyor. Bizim ilkokul yıllarımız 60'ların ortalarında dünya nüfusu 1,5 milyar idi. 50 yılda 8 milyara çıktı. Bu inanılmaz bir artıştır. E, dünyadaki bütün insanlar da yemek yemek zorunda olduklarından bu insanların gıda ihtiyacını temin edecek alan ise "tarım"dır. Başka bir alan da yok. İnsanların herhalde fabrikada üretilen plastiği ya da doğadaki taşı toprağı yiyecek hali yok. Hep söyleriz bir insan bir ceketi 20 yıl giyebilir ama 20 gün aç kalamaz. O halde Türkiye dünyada söz sahibi olmak istiyorsa "katma değeri yüksek ve ileri teknoloji içeren tarım ürünleri" üretmek zorundadır. Tarım için gerekli temel öğeler ekilebilir nitelikli toprak alanları, sulama imkânları, emek verecek insan nüfusu yani çiftçiler, ileri teknoloji kullanımıdır. Ama en önemlisi buna karar vermiş ve uygulamaya koymuş siyasi iradenin varlığıdır.

Türkiye 1960'larda 1970'lerde dünyada kendi kendini besleyen 7 ülkeden biri idi. 1983'den sonra tarımsal üretimde giderek büyük bir gerileme başladı. Bunun en temel sebebi de merhum Özal'ın uyguladığı ve toplumu inandırdığı şu politika idi; Özal'a göre, "Bir ülkenin çalışan nüfusunun yüzde 75'i hizmetler sektöründe, yüzde 20'si sanayi sektöründe, yüzde 5'i de tarım sektöründe istihdam ediliyorsa o ülke gelişmiş ülke sınıfına girmiş olur." Bu politik yaklaşım çok büyük bir yanlıştı ve Türk tarımının çöküşünün başlangıcını oluşturdu. Hatta hep söylemiştik, hizmet sektöründe bu kadar büyük istihdam bu ülkeyi gelişmiş ülkelerin hizmetçisi yapar. Hâlbuki Türk Milleti hizmetçi değil efendi olmalıdır. Tam tersine tarımda, sanayide istihdam fazla olmalı, üretmelidir, hizmet sektöründe ise istihdam en az olmalıdır. Maalesef bu gün o politik yaklaşım sayesinde tarım ve hayvancılıkta oluşan sıkıntıları yaşıyoruz. Sayın Bekir Pakdemirli'yi iyi tanırız. İyi niyetini yakından bilenlerdeniz. Ancak Pakdemirli ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar gayret ederse etsin ki, bireysel olarak gayret ettiğini de biliyoruz ama tarım politikalarının temel çıkış noktaları değişmedikçe yapacağı pek bir şey de yoktur. Bu gün herkes gıda fiyatlarının yükseklinden şikâyetçi. En başta da temel gıda ürünlerinin. Çiftçinin en büyük sorunu enerji, gübre, tohum gibi girdilerin fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle yaşadıkları maliyet sorunudur. Çiftçi pahalıya mal ediyor ama ucuza satmak zorunda kalıyor. O zaman da ekim yapmıyor, tarım alanları boş kalıyor, köylerdeki genç nüfus asgari ücrete talimle şehirlerin varoşlarına göç ediyor. Bu da birçok sosyolojik sorunu beraberinde getiriyor. Son 20 yılda 654 bin çiftçinin tarımdan koptuğu ifade ediliyor. Ancak tarımda çok güzel çalışma yapan kuruluşlar da var bu ülkede. Ama yeterince değer buluyor mu, orada şüpheler var. Buna karşın elin yabancısı bu teknolojilere değer veriyor ve patentini satın almaya çalışıyor. Şimdi size anlatacağım makinenin patentini Japon Mitsubishi firması almaya çalışıyor. Makinenin ismi "Hasılmatik". Değerli bir dostumun üretimi. Yıllarca bu iş üzerine kafa yormuş bir kişi. Bu gün sözkonusu makineyi 150 ülkeye satıyor ve Türkiye'ye döviz girdisi sağlıyor. İyi de biz neden kendi ülkemizde bu makinenin kullanımını yaygınlaştıramıyoruz? Çünkü hayvancılık için çok büyük imkân sağlıyor ve maliyeti normal usulle yemlemeye göre minimuma indiriyor. Ayrıca çevreci yani doğa dostu. Tanıtım kitabına baktım; "Sürdürülebilir, verimli ve karlı bir hayvancılık için doğal yem kaynağı." diye tanımlanıyor. Biz ziraat makineleri mühendisi değiliz ama kitapçığı okuduğumuzda şunları gördük;  sistem hidroponik tarım teknolojisini kullanarak, serin iklim tarım tohumlarından (arpa, buğday, yulaf, tritikale, yem bezelyesi, ayçiçeği, fiğ) taze yeşil yem üretmek için oluşturulmuş bir makine sistemidir. Sistemde üretilen yemlerin maliyeti çok düşük, besleme ve sindirilme özellikleri ise diğer normal yemlerden çok daha yüksek. Sisteme ait bütün testler üniversitelerin yetkili kurullarınca yapılmış ve 2009'dan beri dünya pazarlarına sunuluyor. Yani hayvancılık için 365 gün yeşil taze ot üretiyor. Muntazam ve sürdürülebilir bir yem üretme sistemi kısacası. İşin daha ilginç tarafı bir çiftçinin hayvanları için ödeyeceği yem parasını da iki kat düşürüyor. Daha da ilginç yönü sistem 9,25X 18,55'lik bir baraka alana kuruluyor. Yani öyle büyük alan gerekmiyor. Temel girdisi malt arpa olduğundan her zaman bulunabiliyor. Yemi günlük ürettiği için depolama sorunu yok. Her gün hazır taze yeşil ot yem, üstelik de sağlıklı hayvan besini. Bu durum hayvanın et lezzetine de olumlu yansıyor. Öte yandan üretilen yeme oranla yüzde 2-3 oranında suya ihtiyaç duyuyor. Tabii çok detayları var ama yerimiz yetmez. İşte size hayvancılığımızda çok olumlu etki sağlayacak bir çalışma.

 

*

Devletimiz bu tür üretimlerin hayvancılığımızda yaygın kullanılmasını teşvik etmesi de ülke hayvancılığının gelişimi açısından yararlı olmaz mı? Sözün kısası Türkiye tarım ve hayvancılıkta bir an önce strateji değişikliğine gitmeli ve dönüşüm sağlamalıdır. Bu yolla ekilmeyen topraklar da ekilmeli, ekilmeyen bir karış toprak kalmamalıdır. Ata tohumculuğuna derhal geri dönülmeli, sağlıksız ve toprağımızın kalitesini bozan tohumlardan derhal vazgeçilmelidir. Tabii bir de bu iş eğitim meselesi olduğundan tıpkı bizim ortaokul yıllarımızda gördüğümüz gibi tüm ortaokullara tarım dersi konulmalıdır. Dünyaya mercimek ihraç ederken bu gün dünyadan mercimek ithal eden bir ülke olmamız normal midir? Buğday ihraç eden bir ülke iken buğday ithal eden bir ülke olmamız normal midir? Şeker pancarımız, altın Bitlis tütünümüz, pamuğumuz, ayçiçeğimiz, nohudumuz, dünyaca ünlü Tosya ve Karacadağ pirincimiz daha say sayabildiğin kadar. Neden bunları hem kendimizi doyuracak hem de Ortadoğu'yu, Avrupa'yı doyuracak kadar üretmiyoruz? Hem döviz sıkıntısından yakınıyoruz hem de Kanada ve Meksika'dan dövizle buğday ithal ediyoruz. Neden? Eğer doğru ise 2020 yılında 9 milyon 750 bin ton buğday ithali ile 1,5 milyar nüfuslu Çin'i bile geride bıraktığımız söyleniyor. E, bizim kendi topraklarımız bu kadar verimli iken, dört mevsimi aynı anda yaşayan bir ülke olduğumuz halde, su imkânlarımız bol olduğu halde tarımımız neden bu kadar yetersiz kalıyor? Bizce tarım işi için temel bir strateji ve yöntem değişikliği şart görünüyor. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları