Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Samurai Kılıcı

Samuray kılıcı nedir? Katana olarak da bilinen samuray kılıcı Japonların kullandıkları geleneksel bir kılıçtır. Japon samuraylarıı tarafından kullanılan, geleneksel tek-yönlü, kıvrık, iki elle tutulan kabzası uzun ve çok keskin olan bir kılıç çeşididir. Vakizaşi veya şoto ile ya da tanto ile eş olarak bilinen katana, buşi sınıfı savaşçılar olan bukeler tarafından kullanılırdı. İki silah beraber olduğunda büyük-küçük anlamına gelen dayişo olarak adlandırılır ve samurayların kişisel onur ve sosyal gücünü temsil ederdi. Uzun kılıç açık alanda yapılan dövüşlerde kullanılırken kısa kılıç(yoldaş kılıç) yan silah olarak taşınır ve saplama amacıyla ya da yakın dövüşlerde ve seppuku için kullanılırdı. Tarih boyunca dünyada en onurlarına en düşkün insan grupları arasında yer alan Samuray'lar, onurlarını temsil eden o ünlü kılıçlarının bu gün onursuz ve cani ruhlu insanların ellerinde masum genç kızları katleden bir ölüm aracına döndüklerini görseydiler ya kahırlarından ya utançlarından ölürlerdi ya da kılıçlarını kırar, bir daha hiç çıkmamak üzere toprağa gömerlerdi. Tarihin gelmiş geçmiş en büyük kılıç ustalarından "Büyük Usta" Miyamoto Musashı'nin Beş Çember Kitabı isimli eserinde şöyle der Musashı Usta "Kılıç Samurai'nin ruhudur. Kılıçlar, gururlu savaşçı kuşakların korunmasında, binlerce yıldır varlıklarını sürdürmüşlerdir… Kılıç Yolu (Kendo ve Zen) Samurai'nin Tokugawa sistemini biçimlendiren Konfüçyüs felsefesi ve Japonya'nın Shinto dininden beslenen ahlak öğretisidir. Kendo öğretileri, Zen öğrencisinin maruz kaldığı ürkütücü sözel saldırırla benzer. Kuşku ve eziyetlerin saldırısı altında, aklı ve ruhu girdaba kapılan öğrenci yavaş yavaş ustası tarafından kavrayış ve anlayışa ulaştırılacaktır.

Kendo öğrencisiyse, gecesini gündüzüne katarak hırsla çalışır, tüyler ürpertici savaşların dehşet dolu tekniklerin, öğrenir ta ki kılıç kılıç olmaktan çıkana, hırs hırs olmaktan çıkana ve her durumun kendiliğinden bilgisiyle donanana dek. İlk, en basit öğreti aynı zamanda en yüce bilgi olur ve usta yalın temrinlerine, gündelik ibadetine devam eder." (Miyamoto Musashı 1584'de doğmuş olup Japonya'nın en ünlü samurailerinden biri idi. Yenilmezliğine güven geldikten sonra "Kılıç Yolu" felsefesini biçimlendirmek için çalışmaya başladı. Beş Çember Kitabı- Go Rin No Sho' yu 1645 yılında ölmeden birkaç hafta evvel çekildiği Kyushu dağlarındaki bir mağarada kaleme aldı. Beş Çember Kitabı tüm savaş sanatları kaynakçalarının en temel yapıtıdır. Dünyadaki birçok işadamı Mushası'nin askeri stratejilerini iş hayatında uygulamakta olup kitaptan bir rehber olarak yararlanmaktadırlar. Mushasi'nin öğretileri hayatın tüm alanlarında kullanılabilen simgesel anlatımları içerir.)

Kısaca Samurai kılıcının ruhunu özetlemeye çalıştık. Günümüz dünyasında neo-liberalizmin en aşağılık şekli olan vahşi kapitalizm kendisi ile birlikte getirdiği yozlaşmanın sonucunda erdem, ar, utanma, insanlık, iyilik, sevgi, saygı gibi duygu ve düşünceler zerre konumlara azaldığı için onur ve erdemin bir simgesi olan "samurai kılıcı" günahsız masum bir kızın canının alınmasına neden oldu. Bir sapık, bir manyak çıktı ve sırf içindeki insanlık dışı vahşi duygularını tatmin için sokaktan geçen hiç tanımadığı pırıl pırıl gencecik bir kız evladımızın "samurai kılıcı" ile haytan kopardı. Ankara'da çalışan ve evlilik hazırlığı içinde olan genç bir mimar Başak Cengiz geçici bir görevle İstanbul'a geliyor, kaldığı otele gitmek için yolda yürürken Can Göktuğ B. İsimli bir cani ile karşılaşıyor ve cani hiç tanımadığı bu masum genç kızımıza kılıcı saplıyor, öldürüyor. Cani ifadesinde "Filmlerden etkilendiğini, birini öldürmesi gerektiğini, hiç tanımadığı maktuleyi gördüğünü, kadın olduğu için öldürmesinin kolay olacağını düşündüğünü, kılıcı saplayıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi evine gittiğini" söylüyor. Akıl alır gibi değil, bir insanı öldürmek bu kadar kolay mı? Bir can almak bu kadar basit bir iş mi? Lakin günümüzde gazetelerin üçüncü sayfalarına bakınca her gün birçok cinayet işlendiğini, trafikte yol verme tartışmasından insanların birbirini öldürdüğünü, aklına esenin orayı burayı kurşunladığını, özellikle de kadınların sevgilileri, boşandıkları eşleri tarafından uluorta öldürüldüklerini okuyoruz.

Bu durum şu soruyu sormayı gerektiriyor; toplumsal bir cinnet süreci mi geçiriyoruz? Yıllar evvel de yazdık, defalarca yazdık; bu ülkede her önüne gelen kolayca silah temin ederse böylesi olaylar ortaya çıkar. Silahlanmayı durdurmak şarttır. Öte yandan "adli kontrol şartı ile serbest kalmak" meselesinin bir daha gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Yıllarca söyledik, yazdık, çizdik toplumların eğitim (öğrenim değil) düzeyleri yeterince üst seviyede olmadıkça kanunlar tam caydırıcı olmalıdır. İnsan hayatının en değerli unsur olduğuna en çok inanan biri olarak şunu sormuşuzdur; öldürülen kişinin hayatı değersiz miydi de, katilin hayatının değerli olduğu düşünülerek idam cezası kaldırıldı?

Açık, net ve kesin söylüyoruz; bütün bu cinayetleri işleyenler, asılarak ölüm cezasını alacaklarını bilseler yüzde 90'ı bu cinayetleri işlemezler, işleyemezler. Çünkü can tatlıdır ve canlarını kaybetmekten korkarlar. Dolayısıyla ceza caydırıcı olmuş olur. Adam karısına yani çocuklarının annesine minibüsle çarpıyor sonra da üstünden geçerek eziyor. Bu nasıl bir vahşettir, nasıl bir duygudur akıl almıyor. Eski Türk filmlerinde şu replikleri duyardık; "Sakın adamı öldürmeye kalkmayın sonra asarlar bizi vallahi." Şimdi dizilerde bile takır takır adam vuruyorlar, onu bunu kesiyorlar. Bir anlamda diziler ve filmler de şiddeti, öldürmeyi teşvik ediyor canilerin şuur altında. Kimse bize idamın karşıtlığını yapmasın, kılıçlı caninin yaşama hakkı var da tertemiz, gencecik masum kızımız Başak'ın yaşam hakkı yok muydu? Onun evlenip yuva kurma hakkı yok muydu? Bu tür canilerin yargının verdiği idam kararı ile canlarını kaybetmekten başka korkuları olmaz. Bu da yetişme tarzı ile ve toplumların eğitim seviyesi ile ilgilidir. Toplumun eğitim düzeyi (öğrenim değil eğitim) yükseldikçe, insanlık değerleri bireylerin içine ne kadar çok yerleştikçe o zaman zaten ceza kanunlarındaki ağır cezaların uygulanma oranı da o ölçüde aşağı düşer. Çünkü kaybedecek itibarı, insani değerleri, düzgün aile yapıları filan olan insanlar cinayet ya da bir başka suç işlemekten ve ceza almaktan çekinirler, bunu kendilerine zul addederler, utanç duyarlar, onlar için bu bir yüzkarası olur. Toplumdaki bireylerin büyük çoğunluğunun suç işlemekten kaçınması halinde de sağlıklı toplumlar ortaya çıkar. Bu tür vahşice cinayet işleyenler en ağır cezalara çarptırılmalı, kravat takıp takım elbise ile mahkemeye çıkması "iyi hal" sayılmamalı, cezaları asla indirilmemeli ve en üst sınırdan olmalıdır. Aksi durumlarda en gerçek mahkeme olan milletin vicdanında adalet tecelli etmez. Samurai kılıcı bir caninin elinde onurunu kaybetti.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları