Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Rusya-Ukrayna gerginliği nereye?

Tarihi bilmek iyidir de, tarihte olanların günümüz ile örtüştüğü bazı hadiseleri görmek insanı ürkütüyor. Tarihe baktığımızda büyük savaşların hep büyük ekonomik buhranlar sonucu ama incir çekirdeği kadar görünen bir sebepten çıktığını görürüz. Aslında o incir çekirdeği gibi görünen olay hep bardağı taşıran son damla olmuş ve "vatansız paranın" eli ile gerçekleştirilmiştir. 1'nci Dünya Savaşı öncesinde de 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere'de başlayan "Sanayi Devrimi" 19. Yüzyıl boyunca Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da devam etti. Sanayi devrimiyle kömür enerjisi, demir-çelik, buharlı makineler, demiryolları, gemicilik, dokumacılık gibi alt sektörler öne çıktı. Dışa açık serbest piyasa düzenin egemen olduğu Avrupa ülkelerinde sanayileşmeyle, yeni enerji kaynaklarına ve ham maddeye olan talep arttı. Sanayi sektörünün ihtiyaçlarını karşılamak için Avrupa ülkeleri dünya topraklarını aralarında bölüştü. Serbest ithalat ve serbest ihracata dayalı bir büyüme süreci yaşayan Avrupa ülkeleri sömürgecilik politikalarını 1914'e kadar devam ettirdi. Barış içinde hızla zenginleşen Avrupa ülkeleri gizli fakat yoğun bir pazar paylaşım kavgası-rekabeti içindeydi. Milton Freidman'a göre Avrupa ticaret ve yatırım konularında diğer bölgelerle öylesine iç içe bir bağlılık içindeydi ki, dönemin çok sayıda etkin kişisi bir savaşın başlaması durumunda birkaç hafta içinde bunun sona ereceğinden son derece emindirler. Gizli fakat yoğun pazar paylaşımı kavgası sonucu küresel sermaye güçleri 1'nci Dünya Savaşının çıkmasına izin verdiler. 2'nci Dünya Savaşı da yine ekonomik temelli bir sürecin yani 1929 da yaşanan "Büyük Buhran"ın sonucunda çıktı. Birinci Dünya Savaşı sonrası 1924'e kadar yatışan siyasi ve ekonomik dengeler 1924 den itibaren raydan çıktı ve ekonomik göstergeler büyük sapmalar göstermeye başladı.

Avrupa'da işsizlik oranları süratle yükselmeye başladı. 1929 Buhranı o dönemde dünyanın toplam sanayi üretiminin %42'sini üreten ABD'de ki New York borsasının çöküşüyle başladı. ABD'de 1920'li yıllarda üretimin olağanüstü bir şekilde artması, ancak işçi ücretlerinin bu üretimi tüketebilecek düzeyde olmaması nedeniyle üretim ve tüketim arasında büyük bir dengesizlik ortaya çıktı. Satın alma gücü büyüyen üretimle paralel olarak artmadı. NewYork Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve bu da fiyat/kazanç oranının yükselmesi sonucunu getiriyordu. Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde, yukarıda sayılan sebepler doğrultusunda borsanın yükselişi durmuş hatta birkaç büyük holdingin hisse senetleri değer yitirmişti. Bu kayıplar, 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların hisse senetlerini ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve "Kara Perşembe" olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurdu. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok oldu. Birçok insan statüsünü ve mal varlığını kaybetti. Kapitalist sistem tüm dünyada bir anda çöküşün eşiğine geldi. "Vatansız Para"nın bu çöküşü engellemesi ve kurulu tüm çarkların teklemeden dönmesi gerekirdi. Bunun en etkin çözüm yolu ise dünyayı saran bir savaştan geçiyordu. Görüldüğü üzere yine ekonomik bir süreç dünyayı 2'nci Dünya Savaşına götürdü. Tarihe böyle baktıktan sonra günümüze dönelim. Günümüzde de özellikle Batı dünyasında yine ekonomik göstergeler alarm çanları çalıyor. Ticaret hacimlerindeki daralma, enflasyon yükseltileri, yüksek işsizlik oranları küresel kapitalist sistemin varlığını tehdit ediyor. Üstelik Batı'nın ekonomik üstünlüğünü ele geçirme potansiyeline sahip bir Çin de sahada. Küresel Sermaye Çin'in politik olarak bu üstünlüğe kavuşmasını asla istemiyor. Politik üstünlük kendisinde olmak kaydı ile Çin'in de küresel sermayenin içinde yoluna devam etmesini uygun görüyor. Ama durum böyle seyretmiyor. O zaman dünyanın yeni krizlere ihtiyacı olduğunu ihtiyacı olduğunu değerlendiriyor ve çarkların yeni krizlerle döneceği değerlendiriliyor. Günümüzde dünya için en yakın tehdit Rusya-Ukrayna krizi olarak görünüyor. Geçen yazılarımızda da yazmıştık; NATO'nun genişlemesine karşı çıkan Rusya, Ukrayna sınırına 100 bin askeri yığıyor. Putin'in eski Sovyetler Birliği sınırlarına ulaşmak istediği artık biliniyor. Zira o da tıpkı NATO gibi hayat sahasını genişletmek istiyor. Bunu yeniden bir Varşova Paktı kurarak yapmak türünde planı olmayabilir ama en azından kendine müzahir hükümetlerin olduğu eski SSCB devletlerinin sayısını arttırmak isteyebilir. Nitekim Rusya son Kazakistan müdahalesi ile genişlemede bir adım daha atmış oldu. Şimdi Ukrayna üzerinde aynı kartı oynuyor. Zira Ukrayna 1991'den 2013'e kadar Moskova'ya müzahir bir hükümetle yönetiliyordu. 2013'de olan halk ayaklanması sonucu iktidar Batı'ya müzahir bir hükümete geçti. Moskova bu değişimi bir darbe olarak niteledi ve devamında Kırım'ı işgal etti. Öte yandan Donbas bölgesinde Rus nüfusun da fazla olmasını kullanarak Moskova yanlısı ayrılıkçı unsurları desteklemeye başladı. Putin, Ukrayna'yı işgal ve ilhak etmekten ziyade Ukrayna'nın da kendine müzahir bir devlet olmasını istiyor. (Ancak vatansız paranın sahipleri gerçekte işgal ve ilhak girişiminde bulunmasını istiyorlar.) Bu gün iki önemli aktör öne çıkıyor; ABD ve İngiltere. Dikkat edilirse her ikisi de küresel kapitalizmin (Neo-Liberalzim) bayraktarı olan, dünya finans hareketinin hemen tüm iplerini elinde tutan ve "vatansız paranın" koruyuculuğunu yapan ülkeler. Rusya'nın hamlelerine karşılık olarak Avrupa Birliği ülkeleri "diplomasi" derken ABD ve İngiltere "yaptırım" diyor. Hatta İngiltere krize askeri olarak müdahil oldu ve İngiliz Savunma Bakanı Ben Wallace "Ukrayna'ya olası bir Rus işgaline karşı koyabilmeleri için anti-tank silahları gönderdiğini, küçük bir askeri birliği de kısa süreli eğitim vermeleri için Ukrayna'ya gönderdiklerini, Ukrayna müdahalesinin çok kanlı olacağı konusunda Putin'i uyardıklarını" açıkladı.

ABD ise bir Rus askeri harekâtı durumunda yaptırımları devreye sokacaklarını açıkladı ve Biden "Rusya işgal ederse ağır insani kayıplar verir." diye uyardı. Bakmayın uyardığına, bunu perdenin önünde dünya kamuoyu için yapıyor. Görüldüğü üzere yine dünyada bir ekonomik kriz yaşanıyor ve yine devamında alanı genişleyebilecek sıcak çatışmalara hazır bir süreç kapı önünde bekliyor. Tabii ki günümüzde çıkacak bir savaş hiçbir surette nükleer bir çatışmayı içermez. Zira bu tüm insanlığın sonu olur. Ama geniş bölgelere yayılmış konvansiyonel bir savaşın olmayacağını da kimse garanti edemez. Yapılması gereken "küresel vatansız para"nın sahiplerinin tuzağına düşmeden aklı-selimle hareket edebilmektir. Türkiye'nin bu konuda önerdiği "arabuluculuk" hamlesi isabetli ve sağlıklı bir yaklaşımdır. Yanı sıra Türkiye Putin'i terk etmiş gibi görünüyor ve bu tutumun da Suriye'de sıkıntılı ciddi yansımaları görülebilir. Dileriz tarih tekerrür etmez ve dünya yine büyük acılar yaşamaz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları