Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

ÖĞRETMENİM

Dün öğretmenler günü idi. 24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti Devleti''nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk''ün "Millet Mektepleri''nin Başöğretmenliği" görevini kabul ettiği gündür. O nedenle 24 Kasım ülkemizde her yıl "Öğretmenler günü" olarak kutlanır. Öğretmen çok ulvi bir kavramdır. Çünkü öğretmen "iyi insan yetiştirmek için" programlanmış bir kimliktir. İnsan olmanın temel hedefi yüksek insani duygulara ve bu duyguları eyleme dönüştürecek akla sahip olarak hem bireyin kendisine hem de topluma yararlı olabilmesidir. Hem bilimsel açıdan hem de inançsal açıdan eğitim ve öğretimin de, dinlerin amacı da "iyi insan" oluşturmaktır. İşte öğretmen insan varlığının hamurunu eğitim ve öğretim ile yoğurarak iyi insan oluşturmayı hedefleyen bir sanatçıdır aslında. Nedir iyi insan? İnsan olmanın onurunu taşıyan, kendini geliştirmeye açık, dürüst, terbiyeli, çevresine saygılı, başkalarına yardım edebilen, adaletli, çalışkan, yüreği sevgi dolu, vatansever, hak yemeyen, milleti başta olmak üzere tüm insanlığa faydalı olmak için gayret eden, hangi işi yapıyor olursa olsun işini iyi ve dürüstçe yapan, sorumluluklarını bilen ve yerine getiren, aklını duygularının önüne koyabilen, ülkesinin ve milletinin çıkarlarını kendi şahsi menfaatlerinin önünde görüp daha yüksekte tutabilen, vatanına yürekten bağlı, haram yemeyen, başkalarının namusuna el uzatmayan, milletinin örf adet gelenek göreneklerine sahip olup bunu sürdürebilen, yalan söylemeyen, aklın ve bilimin ışığında ilerleyebilen, bilgili, tevazu sahibi, ayıp duygusuna sahip, ar damarı çatlamamış, başkasına bir zarar vermekten özenle kaçınan vb. gibi birçok olumlu niteliğe sahip birey demektir iyi insan. Bunlar yoksa iyi insan olunmaz. İşte kişiye doğduğu andan itibaren bu nitelikleri ailesi ile birlikte bilimsel ve insani metotlar ile kazandıran kişidir öğretmen. İşte bu nedenle öğretmenlik kutsal bir meslektir. Tabii öğretmen bir birey olarak tek başına "iyi insan" oluşturmayı gerçekleştiremez. Öğretmenin bu hedefi gerçekleştirebilmesi için devlet denilen mekanizmanın ona eğitim sitemi, fiziki koşullar, ekonomik koşullar gibi şartları hazırlaması elzemdir. Türkiye zaman zaman bu koşulları oluşturmuş bir ülkedir. Bir milletin kalkınmasının temeli eğitimdir (sadece öğrenim değil). Bireyleri iyi eğitilmiş milletler daima kalkınan, zenginleşen ve refah içinde yaşayan ülkeler olmuşlardır. İyi eğitilmiş bireylerin az olduğu toplumlar da gelişmiş toplumlar tarafından her zaman sömürülmüşlerdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk''ün cumhuriyeti kurduktan sonra üzerinde en çok durduğu meselenin eğitim olması bu gerçeği iyi bilmesindendir. Daha cumhuriyeti kurmadan Büyük Atatürk, "En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur. (1922)"  "Eğitimdir ki; bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder." demiştir.

Türkiye''de sadece iki bakanlığın başında "millî" kelimesi vardır, Millî Savunma Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı. Bunların elbette bir anlamı vardır. İşte öğretmenlerimiz de "millî bir görevi" yerine getirmektedirler. Bu millî görev milletimizin gelecek kuşaklarını istikbale hazırlama görevidir. Gelişmiş ülkelerde de bu nedenle öğretmenler toplumun ayrıcalıklı ve saygın kesimidir. Çok sayıda okul açıyoruz, üniversiteler açıyoruz ama zarf değil önemli olan mazruftur. Günümüzde ülkemizde maalesef öğretmenlerimize hak ettikleri değeri veremiyoruz. Geçinmek için okuldan çıktıktan sonra pazarda esnaflık yapan öğretmen olmamalıdır. Öğretmen okuldan sonra evine gidebilmeli ve ertesi gün öğrencilerine öğreteceklerinin hazırlıklarını yapmalıdır. Millet olarak da gerekli değeri veremiyoruz. Öğretmen çocuğun kulağını çekiyor, veli hemen şikâyet ediyor; çocuğuma şiddet uyguladı diye. Hâlbuki öğretmenin o öğrenciyi evladı gibi gördüğü, sevdiği halde yine o öğrenciyi eğitmek için kulağını çektiğini kimse düşünmez. Bizim de çok kulağımızı çekti öğretmenlerimiz ama hiç kimse gidip öğretmeni şikâyet etmedi. Öğretmeni değersizleştirmedi. Bizim kuşak hem öğretmenini sever, hem sayar hem de çekinirdi. Gazi Osman Paşa Ortaokulunda okurken bir matematik hocamız vardı; Hulusi Bey. Allah rahmet eylesin. Çok çekinirdik. Ama öyle müthiş bir öğretmendi ki bu gün hala öğrettiği Tales teoremleri, Pisagor bağlantıları ezberimizdedir. Ha ne işe yarıyorlar derseniz; aklı işletmeye, analitik düşünmeye, sentez yapabilmeye yarıyorlar. Daha ne olsun. Bizim kuşağın hocaları "Kel Mahmut" gibi hocalardı. Muhteşem insanlardı. Bizim dönemde İlk Öğretmen Okulları vardı. İlkokul öğretmenleri bu okullardan yetişirdi. Ama eğitim öğretim müfredatı öyle dolu idi ki, mezun olan öğretmenler çok donanımlı olurlardı. Şimdi de öğretmenlerimize imkân tanındığında aynı ölçüde donanımlı olacaklarına kuşku yoktur. Emperyal güçler hedef ülkelerin bireylerinin iyi eğitimli, çağdaş yetişmiş bireyler olmasını asla istemezler. Onlar daima hedef ülkedeki halkın eğitimsiz kalmalarını isterler ve bunun için gayret ederler. Ama söz konusu amaçlarına da hep insanların hoşuna gidecek gerekçelerin arkasına saklanarak ulaşmaya çalışırlar. Örneğin; bizim kuşakların döneminde okullarda tek tip kıyafet vardı. İlkokullarda siyah önlük beyaz yaka (ilerleyen zamanda mavi önlük beyaz yaka oldu), ortaokulda lacivert ceket, gri pantolon ve lacivert renkli üzerinde ay-yıldızlı arma olan şapka giyerdik. Çocuk yaşta bunun önemini bilmezdik tabii. Asıl amacın beden disiplini ile birlikte ruh disiplinini de sağlamak ve kıyafetin de ruh disiplinini sağlamaya yönelik bir enstrüman olduğunu yıllar sonra anladık. Hem ilkokulda hem ortaokulda tüm öğrencilerin aynı kıyafette olması "sınıfsız ve imtiyazsız" bir toplum olduğumuz şuurunun öğrencinin zihnine işlenmesi maksadını taşıyordu. Zenginin çocuğu da, fakirin çocuğu da aynı kıyafeti giydiğinde bu ülkede insanların eşit bireyler olarak yetiştiği düşüncesi yansıtılıyordu. Sonradan maalesef bu uygulamalar "yok efendim çocuk daha özgür oluyormuş, yaratıcı oluyormuş filan" gibi dedik ya insanların hoşuna gidecek gerekçelerin arkasına saklanarak kaldırıldı. Madem çocuk daha özgür daha yaratıcı oluyordu da bu uygulama 35 yıldır var, neden 35 yıldır bir buluş yapamıyor bu çocuklar, ya da tek tük oluyor? Neden dünya çapında bir sanat eseri ortaya koyamıyorlar? Atalar boşuna mı demişler; "ağaç yaşken eğilir." diye.

Köy Enstitülerinin 1948''de Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmesi, ardından 1950''lerde de bu Köy Öğretmen Okullarının temelli kapatılması Türkiye''nin eğitim düzeyinin istenilen seviyeye gelmesine engel oldu. Hâlbuki Büyük Atatürk bilinçli bir biçimde eğitimi köylerden başlatmıştı. Bir köyde öğretmen yoksa o köy eksik demektir. Öğretmen bir ulusun geleceği için en elzem yapı taşlarının başında gelir. Öğretmenlerimize hak ettikleri değeri vermek borcumuzdur. Onları, öğrencileri olarak yaşam boyu arayıp sormalıyız. Ben ilkokul öğretmenim, eli öpülesi hanımefendi Türkan Erusta hocamı zaman zaman mutlaka arıyorum. Öğretmenler günü nedeniyle ilkokuldan itibaren akademik kariyerim de dâhil bana büyük emekleri geçen, üstümde hakları olan tüm öğretmenlerime, hocalarıma sonsuz minnet ve şükran duygularımla en derin saygılarımı sunuyor, yaşayanlara sağlıklı uzun bir ömür, ebediyete intikal edenlere de Yüce Allahtan rahmet diliyorum. Bu vesile ile başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İstiklal Harbimizde büyük fedakârlıklar gösteren tüm öğretmenler ile yine bu ülkenin çocuklarını yetiştirmek için görev yaparken şahadete yürüyen aziz şehitlerimiz Aybüke öğretmene, Ayşenur öğretmene ve diğer tüm şehit öğretmenlerimize Yüce Allah''tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde minnet, şükran ve saygıyla eğiliyorum. Tüm vefakâr ve cefakâr öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları