Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Necip medyamızın hali

Medyanın toplumlar üzerinde çok ciddi etkileri vardır. Medya kamuoyunun algılarını etkileyerek düşünce yapısının şekillenmesine neden olur. Bu düşünce yapısı ise bireylerin ve genel anlamda da toplumların karar alma süreçlerinde doğrudan belirleyici etken haline gelir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu durum çok daha fazla etkilidir. Medya güvenilir olmalıdır. Ne yazık ki bu gün ülkemizde medyanın büyük bir kesimi güvenilirliğini kaybetmiş durumdadır. Ortadoğu ülkeleri gibi ülkelerde bireyler genelde kitap okumazlar. Toplumların kitap okuma alışkanlıkları çok düşük düzeydedir. Maalesef bu durum bir Ortadoğu ülkesi olmadığı halde Türkiye için de geçerliliğini muhafaza etmektedir. Türkiye''de insanlarımızın büyük bir kesimi kitap okumamaktadır. Bunda ekonomik koşulların olumsuz etkilerinin de payı var tabii. Zaten eğitim düzeyi düşük bir ülke durumundayız. Bilimsel açıdan baktığımıza "okullaşma oranı"mız ortaokul ikinci sınıftan terk düzeydedir. Ya da ortaokul bitirme düzeyinde. Bu durumda kitap okumayan bireylerden "sorgulama" gibi bir davranışı göstermeleri de beklenemez. Zira sorgulama insan beyninin düşünsel gelişmişliği ile doğru orantılı bir faaliyettir. Sorgulamak için düşünebilmek gerekir. Düşünebilmek için de sürekli okuyan ve dolan bir zihin yapısına ihtiyaç vardır. Ancak bu yolla bireyin "analiz etme" yeteneği gelişir. Analiz yeteneği gelişmiş bireyler ise sentez yapabilme ve sonuca ulaşabilme yetisine sahip olurlar. Okullarda okutulan matematik bu nedenle çok önemlidir. Zira matematik zihin yapısını en çok geliştiren bilim dalıdır. Tabii ki tarih, coğrafya, fizik, kimya, biyoloji, edebiyat vb. de edinilen bilgilerin doğruluğunu teşhis etme açısından önemli yol göstericilerdir. Ülkemizde bireylerin bir meseleyi öğrenmesi okuyarak, araştırarak gerçekleşmiyor. Zira kitap, dergi okuma alışkanlığı olmadığı gibi gazete de fazla okunmuyor. Batı ülkeleri ile karşılaştırıldığında gazete okuma alışkanlığı da son derece düşük bir oranı işaret etmektedir. O nedenle ülkemizde bireyler genellikle "dinleyerek" bilgi sahibi olmaya çalışıyorlar. Dinleyerek öğrenme de televizyon kanalları vasıtası ile oluyor. İşte burada da necip medyamızın hal-i pürmelâli ortaya çıkıyor. 24 yıllık televizyonculuk deneyimi olan biri olarak söyleyelim ki bu gün televizyonlarımızdaki programların önemli bir kısmı eğitimsiz, donanımsız sadece fiziki görüntüsü ya da bir biçimde bilinen bir isme sahip olan kimselerce yapılıyor. Biz ilkesel olarak kişiler üzerinden pek kalem oynatmayız. Kişileri tartışmayı da çok doğru bulmayız. Lakin medya, özellikle de televizyon sözkonusu olunca durum değişmektedir. Zira televizyonlar iki temel kolon üzerinden izlenme oranlarını yükseltirler. Bunlardan biri teknik imkân ve kabiliyetleri diğeri ise ekrana gelen programların içeriklerinin düzeyi ile bu programlarda yer alan kişilerdir. Günümüz Türkiye''sinde televizyon kanallarının önemli bir kısmı ne yazık ki ikinci ayakta sınıfta kalmışlardır. İzleyici kitlesi geniş olan birçok ulusal kanal başta olmak üzere yayınlarda ekranda olanların Türkçeyi doğru dürüst konuşamamasından tutun da yorumcu konumunda olanların yetersizlikleri izleyicilerde yanlış algıların oluşmasının temel nedenlerindendir. Kerameti kendinden menkul bireyler ekranlarda yaptıkları saçma sapan konuşmalarla toplumu yanlış bilgilendirmekte ve yönlendirmektedir. İsimler üzerinde durmayalım ve isim vermeyelim ama örneklemeden de geçmeyelim. Örneğin evlilik programı yapan bir hanıma bakıyorsunuz, öyle psikiyatri eğitimi filan da yok hatta belki de ortaokul terk ama evlilik hakkında uzun uzun konuşuyor, toplumda bir algı oluşturabiliyor. Üstelik de yedi kere boşanıp sekiz kere evlenen bir hanım nasıl evlilik konusunda ahkâm keser anlamak imkânsız. Yahu kardeşim demezler mi adama sen bu işi o kadar iyi biliyordun da neden yedi kere boşanıp sekiz kere evlendin? Yine dört defa din değiştirmiş bir hanım bakıyorsunuz din konusunda ahkâm kesiyor, adeta fetva veriyor. Yine askerlik bile yapmamış bir kişi bakıyorsunuz Montrö konusunda uzman kesiliyor. Montrö''nün maddelerini say desen bir tekini söyleyemez. Adamın eğitim düzeyi lise mezunu ama Montrö uzmanı oluyor. Üstelik de bilinen bir soyadı ve oynadığı birkaç dizi ile filmden başka bir özelliği de yok. Aynı muhterem geçenlerde "Z kuşağı oy kullanmasın, onlar birçok şeyi yaşamadılar, bilmezler." gibi akıllara zarar bir talepte de bulundu. Ya çok dikkat çekecek nitelikte biri olmadığı için dikkat çekmek amacı ile yani bir nevi reklamı olsun diye bu lafları etti ya da ciddi sağlık sorunları olduğundan böyle bir laf etti. Oy kullanmanın "anayasal bir hak" olduğunu, böyle bir hususun olabilmesi için en azından bir "anayasa değişikliğinin gerektiğinin" bile farkında ve bilgisinde değil. Laf olsun torba dolsun diye söylenmiş sözler. Bu sözlerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok ama sadece dinleyerek öğrenme alışkanlığında olan vatandaşlar için bir algı oluşturma ihtimalinin yüksekliği de göz ardı edilemez. Bu tür kimselerin ekranlarda olması bile toplumsal açıdan uygun değildir. Ama dedik ya ülkemizin necip medyası için güzel bir kalça her zaman güzel bir kafadan daha fazla değer buluyor. Medya yayıncılığı sorumluluk isteyen bir iştir ve Batı ülkelerinde saygın bir konumdadır. Oralarda böyle karnından ahkâm kesenleri pek bulamazsınız. Ülkemizde ise yoldan geçeni çevirip ekrana çıkarmak giderek alışkanlık haline geliyor. Umarız bir gün necip medyamız da kendisine çeki düzen vermek ihtiyacını hisseder.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları