Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Mesele bugünün meselesi değildir anlatmaya devam edelim

Bir televizyon klasiği olan ve tam 21 yıl süren canlı yayın HAYATIN NABZI'nda yıllar evvel bir yayında konuğum Milli Eğitim Eski Bakanı ve Başbakan Eski Yardımcısı değerli devlet adamı Ali Naili Erdem idi. Bir anısını anlattı, Kemal Bey dedi; (1970'li yılların başında dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral merhum Hilmi Fırat ile Almanya'ya denizaltı almaya gitmiştik. Denizaltıların alınması nedeniyle o akşam Alman Genelkurmay Başkanı onurumuza bir yemek verdi. Yemekte Alman Komutanın bir tarafında ben diğer tarafında Hilmi Paşa oturuyordu. Hilmi Paşa Alman Genelkurmay Başkanına şu sözleri söyledi; 'Herr General, siz 1945'te dünyanın ikinci büyük savaşından çıktınız. Tüm Almanya dümdüz oldu. Ama siz 25 yıl sonra bize denizaltı satabiliyorsunuz. Biz 1923'ten beri 47 senedir hiç savaş görmedik. Ama istediğimiz atılımı bir türlü yapamıyoruz.'  Alman Generalin cevabı çok ilginçti; 'Herr Amiral, siz 50 milyonluk bir nüfusa sahip ülkesiniz. 50 milyon insanın sırtı pek, karnı tok olursa bu 50 milyon silah demektir. Bunu ne dostlarınız ister ne de düşmanlarınız ister. O nedenle Türkiye ne tam yere yapışmalı ne de tam ayağa kalkmalı diye düşünülür. Sizin hep dizlerinizin üstünde kalmanız istenir.')

 Hikâye aslında çok şeyleri anlatıyor. 1980'lerden itibaren Türkiye'nin tüm ekonomik sistemi üretim temelli ekonomiden tüketim temelli ekonomiye evrildi. Hayatında hiç kredi kartı kullanmamış bir millete bolca kredi kartı dağıtıldı. Kredi kartının teknolojik bir yenilik ve kolaylık olduğu inkâr edilemez. Ancak Türkiye'de farklı bir amaç için "kazanmadan, borçlanarak tüketme alışkanlığı kazandırmak için" devreye sokuldu. TV'ler ağırlıklı olmak üzere tüm boyalı basın ve görevli tellallar getirilen ithal ve lüks ürünlerin reklamını yapmaya, kredili yaşamı teşvik etmeye başladı. Toplumun büyük bir kısmı düşünmeden ve çılgınca tüketmeye başladı. Tabii bu arada birçok alan birbirine paralel olarak yol alıyordu. Bugün dünyada AVM sayısında ilk on ülke içinde olan Türkiye'de o yıllarda ilk AVM'ler ve zincir mağazalar açılmaya başlandı. TV'lerde her gün zihinlere pompalanan lüks ve yabancı markalı ürünleri AVM'lerde gören insanlar bir anda kendilerini kredi kartları ile birlikte kasiyerin karşısında buldular. AVM'ler ve zincir mağazalar giderek mahalle-çarşı esnafının yok edicileri konumuna dönüştüler. Çünkü mahalledeki bakkal amcanın, AVM ya da zincir mağaza karşısında sermaye olarak tutunabilme şansı yoktu. AVM'lerde kredi kartları havada uçuşmaya başladı ama aslında toplum ekonomik olarak intihar ediyor, geleceğini yiyordu. Hâlbuki Avrupa'nın hemen tüm ülkelerinde AVM'lerin şehrin en az 30 km. dışına kurulmasına izin veriliyordu. Şehrin içine asla müsaade edilmiyordu. Şimdi de öyle. Örneğin İspanya'nın küçük bir şehri olan Fıgures'de bile AVM 100 km. şehir dışında. Ya da Paris'te, Budapeşte'de, Viyana'da, Roma'da, Köln'de, Amsterdam'da hepsinde böyle. Zira adamlar küçük esnaflarını yani orta direği korumak zorunda olduklarını biliyorlar. Lakin bankalar Türkiye'deki bu yeni koşullarda halinden memnundu. Kârlar olağanüstü artıyor, büyük banka sahipleri TV'lerdeki röportajlarında "Yahu ağam kazanmaya doyamıyorum, kazandıkça kazanasım geliyor." diyerek gevrek gevrek gülüyorlardı. (Bu bölümün devamı yarın)

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları