Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Konut ve kira meselesi

İnsanların insan olmaktan kaynaklanan ihtiyaçları vardır. İktisat biliminde ihtiyaç şöyle tarif edilir; "Tatmin edildiğinde haz, tatmin edilemediğinde elem veren duyguların tümüne ihtiyaç denir."  İnsanların ihtiyaçları tatmin edilemez ise elem veren duygular yaşarlar. İnsanların birincil ihtiyaçları ise "yeme, içme, giyinme ve barınmadır." Güvenlik ihtiyacı bile bunlardan sonra gelir ve merdivenin ikinci basamağında yer alır. Yani bir başka deyişle karnı aç, çıplak, barınacak yeri olmayan bir insana kendi güvenliği ile ilgili bir şey dahi anlatamazsınız. Sizi dinlemez bile çünkü onun aklı yemek yemek, giyinmek (örtünme), ve gece nerede yatacağım diye düşünmekle meşguldür. Lakin ihtiyaçları karşılayacak kaynaklar da sınırsız değildir. İşte iktisat (ekonomi) bilimi bunun için vardır. Kıt kaynaklar ile bireyin ve toplumun öncelikli ihtiyaçlarını karşılamak hangi yöntemler ile olacaktır bunu ortaya koymak için. Ekonomik yapıları ekonomi biliminin denenmiş ve literatüre girmiş kuralları ile yönetilen ülkelerde kaynakların optimal kullanılması mümkün olur. Tersi durumlarda ciddi sıkıntılar ile karşılaşmak kaçınılmazdır. Ülkemizde ciddi bir konut ve kira sorunu yaşanıyor. Konut fiyatlarının çok yüksek olması insanların konut sahibi olmalarına pek olanak tanımıyor. Bu durumda kiracı olarak barınma ihtiyacını gidermeye çalışan bireyler kiralar da ödeme imkânlarının üstünde olunca ciddi sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Konut almak için kredi kullanabilmek mümkün. Ancak sonuçta bu krediyi de ödemek gerekli. Bunun için de ödeme gücü olmalı ki kredi ödenebilsin. Konutu olmadığı için konut ihtiyacı olan kitlelerin dargelirli ve ücretli kesimler olduğu da bilinen bir gerçektir. Geçtiğimiz günlerde bir hesap yapılmıştı. Konut alacak bir kişi kredi kullandığında 25-26 bin lira gibi bir aylık ödeme ile karşılaşıyordu. Dargelirli veya asgari ücretli kesimin bu meblağı ödemesinin mümkün olmadığı ortadadır. Kira konusuna gelince kiraların spekülatif olarak arttırıldığı da düşünülebilir. Ancak burada da enflasyon faktörü ortaya çıkmaktadır. Mülk sahipleri de kira gelirlerini enflasyon karşısında korumak istemektedirler. Bundan dolayı mülk sahiplerini suçlamak da doğru değildir. O zaman ne yapmak lazım? Devletlerin varlık nedeni, vatandaşlarının huzurlu, güvenli ve refah içinde bir hayat sürmelerini sağlamaktır. Bu mesele ekonomik bir mesele olduğundan refah düzeyinin yükseltilmesi çözümün odak noktasıdır. Ülkelerin refah düzeylerinin yükselmesi ekonomik yapısal durumlarının sağlam ve yüksek üretkenlik gücüne sahip olması ile mümkün olur. O halde ekonomik yapı ekonomik kurumların sağlamlığı ve üretme kapasitesini yüksekliği ile iyi hale gelebilir denilebilir. Hep söyleriz üretmeyen ülkeler zenginleşemezler ve kalkınmalarını gerçekleştiremezler. Bunlar yeterli midir? Hayır. Üreten ve üretiminden gelir elde eden ülkeler bu geliri de vatandaşlarına adil biçimde paylaştırmalıdırlar. O zaman bireylerin ihtiyaçlarını karşılamaları daha fazla imkân dâhilinde olur. Konut fiyatlarının pahalılaşmasının enflastyonist yapı ile de doğrudan ilişkisi olduğunu belirtmek gerekir. Emtia ve inşaat maliyeti endeksi yükselmeye devam ediyor. Buna karşın yeni konut fiyatlarının henüz bu oranda fiyatlanmadığını uzmanlar ifade ediyorlar. Konutta arz açığı giderek artarken yatırımcı ve yabancıların taleplerinin artmasının da konut fiyatlarını arttırdığı iddia ediliyor. GASAP (Gayrimenkul Pazarlama ve Satış Profesyonelleri Derneği) Başkanı İsmail Özcan "TOKİ ve Emlak Konut''un açığı kapatmakta bir dereceye kadar destek olabileceğini ifade ederek gelecekte konut ihtiyacı olacak şehirlerde özel sektörün insiyatif alması, kooperatifleşme uygulamalarının artması, çelik karkas gibi inşaat sürecini kısaltan yapım sistemlerinin tercih edilmesini, şehirlerin nüfus projeksiyonlarının çok dikkatlice yapılarak bu projeksiyonlara göre gelecekte ihtiyaç duyulacak minumum sayıda konut üretilmesini" öneriyor. Yine uzmanlar yeni bir konut politikasının oluşturulmasının gerekli olduğunun altını çiziyorlar. Türkiye''de üretilen konut fiyatları, enflastyonist süreç nedeniyle girdi maliyetlerinin de yüksek olmasından ötürü geniş kesimlerin konuta ulaşılabilirliğini olumsuz yönde etkiliyor. Lakin burada ciddi bir yanlış algının da etkisi olduğu açıktır. Ülkemizde şöyle bir yanlış algı oluşturuldu; efendim tüm eski yapılar kötüdür, depreme dayanıksızdır, deprem riski olan bir ülkeyiz o halde alabilen herkes yeni yapılan konutlardan alsın. Bu yanlış bir yaklaşımdır. Bir defa her eski yapının kötü ya da depreme dayanıksız olduğu genellemesi isabetli bir tespit değildir. O zaman sorarlar adama; Mimar Sinan''ın yaptığı muhteşem yapılar yüzlerce yıldır kaç deprem gördüğü halde neden hala sapasağlam hayatta? Yine hem ülkemizde hem de Avrupa''nın birçok kentinde 200-300-500 yıllık yapılar neden sapasağlam duruyor? Buna karşın yeni olduğu halde bir depremde ciddi hasar gören onlarca bina olmadı mı? Burada esas olan yapının eski veya yeni olması değil sağlam veya çürük malzeme ile yapılıp yapımadığıdır. Örneğin yapı yenidir ama müteahhidi deniz kumu kullanmıştır yapı bir depremde yerle bir olur, yapı eskidir ama müteahhidi dere kumu kullanmıştır yapı dimdik ayakta kalır. Adam, modern inşaat tekniği ile binayı yaptık çok sağlam diyor. Hâlbuki biliyoruz 1 metre 10 santim temel çukuru kazdı bunun üzerine attığı 30 santimlik su basmanına yapıyı oturtuyor. Biraz süslü, göze hoş gelecek şekilde metal doğramalı, büyük renkli camlı, 2 katlı, küçük bahçeli bir yapı yapıyor fiyatı 6-7 milyon lira diyor. Öte yandan bina eski ama adam 3,5 metre temel kazmış, 2 metresine kadar parçalı kayalar doldurmuş, 1,5 metre su basmanı atmış, bir de duvarları kolonları filan yeni yapının 1,5 katı. Beton çivisi çaksan girmiyor. E, şimdi sormak lazım hangisi sağlam? Ha, tabii eski yapılar içinde çürük olanlar yok mu? Var tabii, hem de pek çok. Ama dedik ya bu tamamen yapan kişinin zihniyeti ve dürüstlüğü ile ilgili. Bu illa da yeni bina olsun algısı biraz da inşaat sektörünün önünün açılması için ortaya atıldı gibi geliyor. Paris''in göbeğinde Champs-Elysees (Şanzelize) caddesinin bir arka sokağında 150 yıllık eski bir binada 100 m2 lik bir daireye 2-3 milyon Euro değer biçilirken Paris''in dış kesimlerinde yeni bir binadaki daireye 200-300 bin Euro satış fiyatı belirlenebiliyor. Yani kısacası fiyat belirlemede de esas olan konutun konumu ve sağlamlığıdır. Günün sonunda söyleyebileceğimiz şu; ülkemizin dar gelirli insanlarının da konut sahibi olabilmesi için yeni bir konut politikasının belirlenmesi kaçınılmaz görünüyor. Kiralar meselesine gelince de enflastyonist süreçten hızla çıkılması durumunda bu gün gerçekten astronomik olan kiraların da düşüş göstereceği değerlendirilebilir. Siyasi iradenin % 25 kira artış sınırlaması doğru bir yaklaşımdır ancak arz talep dengesi bağlamında uygulanabilirliği ne ölçüde mümkün olacak onu görmek lazım.

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları