Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Kalkınma meselesi

Türkiye neden zaman zaman ekonomik sıkıntılar içine düşüyor? Hâlbuki dünyanın en zengin ülkesi bizce. Dört mevsimi aynı anda yaşayan bir iklimi, çok verimli, mümbit ve büyük toprakları, muazzam yer altı zenginlikleri, engin denizleri, akarsuları, dağları, tarihi, arkeolojisi, muazzam turizm imkanları kısacası Allah''ın bir ülkeye verebileceği her şeyi verdiği bir ülke. Bunların da ötesinde zeki, çalışkan insanları olan bir ülke. Ama bir türlü kalkınamıyor ve sık sık da ekonomik krizler ile boğuşuyor. Yani un var, şeker var, yağ var, çok becerikli aşçıları da var ama bir türlü helva olmuyor. İyi de neden be kardeşim neden helva olmuyor? Tıp biliminde temel bir kural vardır; hekim hastalığın teşhisini doğru koyamaz ise hastanın iyileşme ve şifa bulma şansı yoktur. Çünkü doğru ilacı veremez. Peki, Türkiye''nin kalkınmayı başaramamasının nedeni nedir?

Kısaca ve basitçe anlatalım efendim. Baştan bazı barajları koyalım. Birinci nokta, Türkiye''nin üzerinde bulunduğu Anadolu coğrafyası dünyanın en kritik arazi kesimlerinin başında gelir. Türkiye üç kıtayı kontrol edebilir konumda olmasından dolayı tarih boyunca tüm devletlerin ele geçirmek istedikleri bir coğrafya olmuştur. İkinci nokta, yaşanan 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu deneyimi günümüz dâhil Emperyal güçlerin hiç hafızasından çıkmamıştır. Üçüncü nokta, Asya ve Avrupa''da Türk soyundan birçok insan topluluklarının olmasıdır. O nedenle Emperyal Devletlerin hiçbirisi Türkiye''nin ayakları üstüne kalkmasını istememiş, koşmasını ise hiç istemediğinden böyle bir durumun olmaması için her türlü yol ve yöntemi kullanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu deneyimini yaşayan başta Büyük Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyetini kuranlar bu deneyim ve bilinçle cumhuriyeti kurmuşlardır. Büyük Atatürk Türkiye''nin kalkınması için "dengeli kalkınma politikası" ile kalkınmayı "köyden" başlatmıştır. O nedenle ünlü "Köylü milletin efendisidir." sözünü söylemiştir. Türkiye her zaman Emperyal güçlerin içini karıştırdığı bir ülke olmuştur. Bundan sonra da olacaktır kuşkusuz. Ancak halkı iyi eğitilmiş, bilinçlendirilmiş ülkeler Emperyal yapıların bu karıştırmalarından etkilenmezler. O nedenle Atatürk, "Köy Enstitüleri" gibi Türkiye için hayati olan bir kurumu hayata geçirmiştir. Köylü bilinçlenirse kalkınma gerçekleşir. Nasıl? Şöyle olur; kalkınma köyden başlarsa köyler gelişir, şehirlere yığılma olmaz. Adam aradığı her imkânı köyde bulursa şehre neden göç etsin ki? 1960''dan sonra rahmetli Demirel döneminde köylerden kentlere özellikle de İstanbul, İzmir gibi şehirlere büyük bir göç yaşandı. Şehirler aniden doldu. Ancak alt yapı yetersizdi. İstihdam alanı sınırlı idi. Göç eden insanlar işsiz kaldılar. Şehrin aristokrat yapısına uyum sağlayamadılar. Köydeki gibi yaşamak istediler o da olmadı. Yani ne tam şehirli olabildiler ne de tam köylü kalabildiler. Amorf bir yapı çıktı ortaya. Merhum Özal döneminde de bu göç katlanarak devam etti. Çünkü Özal tam da "vahşi kapitalizmin" yani Neo-liberalizmin bir temsilcisi olarak "tarım ile uğraşmayı geri kalmışlık işareti" olarak saydı ve empoze etti. Bir ülkenin nüfusunun yüzde 75''i hizmetler sektöründe, yüzde 20''si sanayide, yüzde 5''i tarım sektöründe istihdam ediliyorsa o ülke kalkınmış demektir diyen de merhum Özal''dı. Bugün Özal''ın ne büyük bir yanlış yaptığını pandemi bize canlı yaşattı. Çünkü gıda küreselleşmeden etkilenmez. Çünkü tüm insanlığın en büyük ihtiyacı "gıda"dır, yani tarım ürünüdür. Peki, tarım ürünü nerede yetişir? Köyün tarlalarında. Kim yetiştirir? Köylü, yani çiftçi. E, gördünüz mü yine köye döndük. Büyük Atatürk bunu bildiği için kalkınmayı köyden başlattı. Hatta kurduğu sanayi kuruluşlarını Anadolu''ya öyle stratejik biçimde dağıttı ki o kuruluşlar bulundukları yöreyi kalkındırsın, aynı zamanda da eğitilmelerine imkân sağlasın. Merinos''u Bursa''ya kurarken Sümerbank Basmayı Nazilli''ye, Şeker Fabrikasını Turhal''a, Alpullu''ya, Sümerbank kundurayı Beykoz''a, Eti Madeni Zonguldak''a, uçak fabrikasını Kayseri''ye (çok stratejik olduğu için ülkenin en orta yerine), vagon fabrikasını Eskişehir''e vb. kurdu.

Savaştan çıkmış, harap ve bitap Türkiye tüm bu atılımlarını "planlı kalkınma" ile başardı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) de böyle oluştu. Türkiye''nin kalkınmasının önüne geçen en büyük engel "köy enstitülülerinin" kapatılması olmuştur. Çünkü Emperyal Güç köylünün aydınlanmasını asla istemedi. Aydınlanmış, eğitimli, bilinçli kitleleri kendi çıkarlarına karşı en büyük tehdit olarak gördü. Batı''nın 200 yılda tamamladığı "aydınlanma dönemini" Türkiye ancak 15 yıl sürdürebildi. Aydınlanması istenmedi. Türkiye karanlıkta kalmalı ve asla kalkınmamalı idi onlara göre. Bunun için de "aklın ve bilimin" yerine kullanabilecekleri kimseleri koydular. Köy enstitülerini "komünizmi getirecek, din elden gidecek" sloganı ile kapattırdılar. Hâlbuki halkının yüzde 99''u Müslüman olan bir ülkeye komünizmin geleceğine bırakın ABD''yi veya İngiltere''yi "Türkiye üzerinde emperyal emelleri olan" Rusya bile inanmıyordu. Ne yazık ki Emperyal güçler kutsal dinimizi, çıkarları için kendilerine müzahir olan kullanılabilir kişiler üzerinden kullandılar ve köy enstitülerinin kapanmasını sağladılar. Köy enstitülerinde yetişenler yapıcı, yaratıcı ve uygun uygulayıcı kişilerdi. Yani gerçekten öğretmendiler. Köy enstitüleri kapatılmasa idi Türkiye Emperyallerin etki edemediği, kalkınmış, zengin, müreffeh ve süper güç bir ülke olacaktı.

Özetlersek Emperyal güçler Türkiye''nin kalkınmasını asla istemediler. Bundan sonra da istemeyeceklerdir. Meseleyi kıymetli büyüğüm Ali Naili Erdem''in bir anısı ile bitirelim. Sene 1971. Ali Naili Erdem Başbakan Yardımcısı, Oramiral Hilmi Fırat Donanma Komutanı''dır. Almanya''dan iki adet denizaltı almak için Almanya''ya giderler. Denizaltılar alınır, akşam da Alman Genelkurmay Başkanı Türk Heyeti onuruna bir yemek verir. Masada Ali Naili Erdem ve Hilmi Fırat Paşa Alman Gnkur. Bşk.nın sağına ve soluna otururlar. Yemekte Hilmi Paşa Alman Gnkur. Bşk. na şu soruyu sorar; "Herr General siz 20 yıl evvel dünyanın en büyük savaşından çıktınız. Almanya dümdüz oldu. Ama bugün 20 yıl sonra bize denizaltı satıyor durumuna geldiniz. Biz 50 yıldır bir savaş görmedik ama istediğimiz gelişmeyi bir türlü sağlayamadık. Sizce neden?" Alman Gnkur. Bşk. Hilmi Paşa''ya şu tarihi cevabı veriyor, "Sayın Amiral, siz Türkler tarih boyunca birçok devletler kurdunuz, dünyaya hükmettiniz. 600 yıl Avrupa''ya hükmettiniz. Bugün 50 milyon nüfusunuz var. 50 milyon insanın karnı tok sırtı pek olursa bu 50 milyon silah demektir. Bunu ne dostlarınız ister ne de düşmanlarınız. O nedenle Türkiye ne yere yapışıp kalmalıdır ne de ayaklarının üstüne kalkıp koşmalıdır. Dizlerinin üstünde kalması herkes için en iyi olanıdır." İşte bütün meselenin özü budur. Hangi Emperyal güç Adriyatik''ten Çin Seddi''ne kalkınmış ve tüm Türk topluluklarını etkisine almış süper güç bir Türkiye''yi ister ki? Hiçbirinin istemeyeceği muhakkaktır. Hastalığın bu olduğunun teşhisini koyup raporunu çıkartabilirsek verilecek ilaçlar bellidir. İşte o zaman bu güzel vatanımızı ve aziz milletimizi kimse tutamaz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları