Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Gündemden kısa kısa 

Gündem Türkiye'de o kadar yoğun ki bazen bir meseleyi detaylı analiz etmek yerine özüne kısa kısa değinmek de gerekebiliyor. Türkiye'nin gündemindeki en önemli mesele döviz kurlarının yükselmesi ile birlikte ekonominin aldığı olumsuz görüntüdür. Zira hep dediğimiz gibi bu durum 84 milyon vatandaşın her birinin doğrudan doğruya midesini ilgilendiriyor. Yani insanın birincil ve en temel ihtiyacı olan yeme, içme, barınma, ısınma, giyinme gibi ihtiyaçlarını kapsıyor. Bu köşede defalarca yazdık Türkiye'nin bu gün yaşadığı ekonomik sorunların temelinde ülkemiz için hiç uygun olmayan "Neoliberal ekonomik sistem"in ekonominin temel politikası olması yatmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik ve sosyal koşullar "Neoliberal Ekonomik Sistem" ile kolayca istismara açık hale gelmiştir. Sözkonusu istismar ülke dışından siyasi ve sermaye güçlerince yapılabildiği gibi ülke içinden de bir kısım sermaye gruplarınca kolayca gerçekleştirilebilmektedir. Çünkü "Neoliberalizmin" kendisi yapısal olarak istismara en açık ekonomik sistemdir. Türkiye'de kırk yıldır ekonomik yapının temel sistemi olan Neoliberalizm ne yazık ki sekizinci kez yine çökmüş ve vahşi kapitalizm tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Yine ne yazık ki bu işten büyük hamut götüren neoliberalsitler işler iyi iken devleti her zaman ekonominin yani piyasaların, girişimciliğim, büyümenin önünde bir engel olarak görmüşler, işler sarpa sarınca da "aman devlet neredesin" demekten geri kalmamışlardır. Bu gün başta ABD, AB, İngiltere, Rusya, Çin, Güney Kore, Japonya gibi dünya devleri dahi neoliberalzmin topluma verdiği büyük zararları görerek milletlerinin varlıklarının devamı için milli politikalarına ağırlık vermektedirler. Türkiye gibi iktisadiyatı henüz dünyadaki gelişmiş ülkelerle tam rekabet koşullarında rekabet etmeye müsait olmayan ülkeler için milletin geleceğinin de korunması bakımından en isabetli ekonomik sistem "karma ekonomik sistem"dir. Çünkü karma ekonomik sistemde esas olan bilindiği üzere "büyüme değil kalkınma"dır. Zaten bir milletin refaha ulaşması için esas hedef büyüme değil kalkınma olmak zorundadır. Japonya bunu Meigii Restorasyonu ile başarmış bir ülkedir. Yine bilindiği üzere iktisadi bakımdan ülkeler tasnif edilirken; kalkınmış ülkeler, kalkınmakta olan ülkeler ve gelişmemiş ülkeler diye tasnif edilmektedir. Buna karşın iktisat literatüründe "büyümüş ülkeler, büyümekte olan ülkeler, büyümemiş ülkeler" diye bir tasnif yoktur. Esas itibariyle ekonomik yaşamda büyüme her ne kadar önemli olsa da reel anlamda çok büyük bir fonksiyon ifade etmemektedir. Çünkü büyümede ekonomik hacim genişler ancak buna karşın gelir ya da servetin çok büyük kısmı küçük bir toplum kesiminde toplanır da, geniş halk kitlelerine yayılmaz ise refah gerçekleşmez. Lakin kalkınmada gelir daha çok tabana yayılır ve refah her kesimde orantılı olarak artar. Bununla birlikte ekonomik ve sosyal yapı da eğitimden sağlığa, bilimden teknolojiye, sanattan spora, güvenlikten yargıya, siyasetten dış politikaya vs. hayatın her alanında çıta hızla yukarı doğru çıkmaya başlar. Böylesi bir süreç sonunda da o ülke refah ülkesi haline gelir. Tüm bu nedenlerle Türkiye de diğer gelişmiş ülkeler gibi ekonomi modelini yeniden gözden geçirmelidir. Bize göre Türkiye'yi refaha ulaştıracak en uygun ekonomik model "karma ekonomik sistem"dir.

 

                                 *

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süphan Nasır öncülüğünde gerçekleştirilen ve yükseköğrenim gören 7.432 genç üzerinde yapılan "Yükseköğrenim Gören Z Kuşağı Seçmenlerinin Siyasi Kimlik Temelli Profil Analizi" adlı araştırmaya göre, gençlerin % 74'ünün ekonomiden, % 73ünün de hayatından memnun olmadığı ortaya çıkmış. Doğrudur, yanlıştır biz meseleye tamamen siyaset üstü bakarak söyleyelim ki, hangi siyasi görüşten olurlarsa olsunlar bu çocuklar bizim hepimizin evlatları ve ülkemizin geleceği doğal olarak bir süre sonra onlara emanet olacak. Bu gençler bizim geleceğimiz. Onlara mutlu ve müreffeh bir ülke teslim etmek de bizlerin görevi değil midir? Gençler ne isterler? Okumak isterler, çalışmak isterler, meslek sahibi olmak isterler, iş sahibi olmak isterler, iyi bir gelir sahibi olmak isterler, mutlu bir yuva kurmak isterler, geleceklerinden emin olmak isterler ve gelecekte ülkelerinde refah içinde yaşamak isterler. Bütün bunlar onların en doğal hakkıdır. Ancak 40 yıldır mevcut koşullarda birçok genç bir fırsatını bulup yurt dışında bir gelişmiş ülkede yaşamak, orada eğitim almak, orada iş sahibi olmak istediğine sıkça rastlıyoruz. Hâlbuki bu ülkenin aklı müthiş çalışan harika gençleri var. Onların yurt dışında değil de ülkelerinde, ülkeleri için çalışmaları kalkınmamızda çok önemli bir etkendir. İHA-SİHA ürettiğimiz için haklı olarak nasıl gururlanıyoruz değil mi? E, kim üretti bunları, bu ülkenin genç beyinleri üretmedi mi? O halde ne yapıp edip gençlerimize ülkemizde imkânlar sağlamak zorundayız. Birçok genç mükemmel beyinin yurt dışına gitmesi ülkemiz adına büyük kayıplara sebep olmaktadır. Eşyanın, malzemenin, paranın kaybı telafi edilir de insanın kaybının telafisi yoktur.

                                          

                                     *

Şu Bogi meselesi gerçekten üzüntü verici idi. Bakımlı, aşılı kimseye zararı olmayan bir can dostu köpek Bogi. Hayvan bir alışkanlık edinmiş, ulaşım araçları ile İstanbul'u dolaşıyor. Tasmasında bulunan mikroçip ile takip edilebiliyor. Dünya basınında kaç kez haber olmuş, bu da İstanbul'un tanıtımı için yararlı bir durum. Geçenlerde medyada gördük yaşlı başlı bir adam cebinden bir dışkı çıkarıyor ve toplu ulaşım aracının koltuğuna koyuyor. Bogi'nin dışkısı diye. Hâlbuki Bogi hiçbir ulaşım aracına ve istasyona dışkı yapmıyor. Bir zamanlar köpek beslediğimiz için biliriz, öyle akıllıdırlar ki öğretilen yerlerin dışında asla yapmazlar. Köpeğimizin sabahın altısında bizi kaldırıp dışkı için öğretilen yere götürmemizi istediğini hatırlarız. Gördüğümüzde inanamadık, yaşlı başlı adamsın, sana hiçbir zararı olmayan bir hayvana neden iftira atmaya çalışırsın? Eline ne geçecek? Ya bir de insan bir dışkıyı hiç iğrenmeden cebine nasıl koyar, sonra da eline alıp başka bir yere bırakır? Akıl alır gibi değil. İnancımız gereği hep ne deriz; "Yaratılanı severiz, yaradandan ötürü." O köpeği de Yüce Rabbim yaratmış. Tıpkı kâinattaki tüm varlıklar gibi. Rabbimin yarattığına zarar vermek niye be adam niye? Yüce Allah ıslah etsin, başka ne diyelim ki.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları