Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Gündemden kısa kısa

ABD ile Türkiye ilişkileri bir türlü yakınlaşmıyor. ABD siyasi iktidara karşı mesafeli duruyor. ABD'nin bu tavrı Türkiye'nin dış politik çizgisini bir anlamda muallâk bir düzleme itiyor. Çünkü NATO'dan Ortadoğu'ya, Afganistan'dan AB ilişkilerine kadar birçok alanda ABD, Türkiye'nin dış politikasını doğrudan etkileyebiliyor. Ekonomik bağlamda da ABD'nin Türkiye için önemli bir ihracat kapısı olduğunu unutmamak lazım. Bu durumda siyasi irade karar alma süreçlerinde iki düşünüp bir adım atmak durumunda oluyor. Çözülmeyen ve şimdilik buzdolabına konulan S-400 meselesi var örneğin. ABD ile ilişkileri yumuşatmak için şimdi de Patriot alabileceğimiz ifade edildi Bakan Çavuşoğlu tarafından. Bütün bunlara rağmen ABD'nin en önemli bakanları olan Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Savunma Bakanı Lloyd Austin, Afganistan konulu bölge turuna çıktı. İlk durakları Katar olan iki bakan Almanya, Bahreyn, Kuveyt ve Suudi Arabistan'a gidecekler. Görüldüğü gibi programlarında Türkiye yok. Hâlbuki Afganistan konusu stratejik açıdan Türkiye için büyük önemde. Çünkü en başta göç dalgasının birinci durağı Türkiye olmakta. Öte yandan Türkiye bulunduğu konum ve tarihsel bağları nedeniyle Orta Asya ile doğrudan iniltili bir ülke. Bütün bunlara rağmen Afganistan konusunu Bahreyn'le Kuveyt ile görüşürken Türkiye'nin devre dışı bırakılması ABD'nin yeni bazı çoraplar ördüğünün işaretidir bizce.

Ankara sonuçta günümüzün dış politik koşulları gereği Kahire ile diplomatik görüşmeleri hızlandırmaya başladı. 2013'ten beri kopuk olan Türkiye-Mısır ilişkileri geçen Mayıs ayında Türk diplomatların Kahire'de Mısırlı diplomatlarla görüşmesi ile başladı. Şimdi Ankara'da ikinci tur görüşmeler başlıyor. Mısır Akdeniz coğrafyasında ve Ortadoğu'da Türkiye gibi başat ülke konumundadır ve Arap dünyasında her zaman lider durumda çok etkili bir ülkedir. Türkiye; dış politika açısından Mısır ve Suriye ile olan ilişkilerde geçmişte ciddi hatalar yaptı. Şimdi bu hataları telafi etme yolunda ve doğru bir iş yapıyor. Zira devlet yönetiminde özellikle de dış politik hamlelerde duyguların asla yeri yoktur. Dış politik ilişkiler sadece akıl ve realite ile yürütülür. Duygusal bağlamda insanlar bazen çok üzülse bile ülkelerinin âli çıkarları için tamamen akıl ve gerçekle hareket etmek zorundadırlar. Mısır ve Suriye ile ilişkilerimizin bir an önce iyi seviyeye gelmesi, büyükelçiliklerin karşılıklı tekrar açılmasının Türkiye'nin çıkarlarına olacağına kuşku yoktur. Zararın neresinden dönülse kardır.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın son günlerdeki tutumu eleştirilere konu oldu. Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında da açıkça belirtildiği üzere laik, demokratik bir hukuk devletidir. Laiklik Türk milletinin çok büyük çoğunluğunca içselleştirilmiş bir ilke olduğundan bizce hiç tehdit altında filan değildir, olamaz da. Zira millet bu tehdide izin vermez. Başkan Erbaş 18.'nci İmam Hatipliler Kurultayında "İnanç sokakta olmasın, mahallede olmasın, evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına yansımasın, inanç Allah ile kul arasında olsun istiyorlar." dedi ve bu durumu eleştirdi. Aslında meseleye şöyle bakmak lazım; inancın hedefi bireyin iyi insan olmasıdır. İslam'ın hemen her noktasında bireyin iyi insan olması hedeflenir. Bunun temelinde de bireyin kalbindeki Allah korkusu ve sevgisi yatar. Yani imanlı bir müminin yüreğinde Allah korkusu ve sevgisi vardır. İslam dini fevkalade yüksek niteliklerle kul hakkı yememeyi, başkasına kötülük etmemeyi, topluma faydalı olmak için çalışmayı, dürüst olmayı, yalan söylememeyi, adaletli, ahlaklı ve vicdanlı olmayı, merhametli olmayı, çalışkan olmayı, aç gözlü olmamayı, insanlara yardım etmeyi vb. kısacası iyi insan olmayı öğretir ve emreder müminlere. Bunun içinde yaptıkları beş vakit ibadetlerde bu duyguları hissetmesini ister. Birey iyi mümin olmak için Yüce Rabbine dua eder. Aslında insanların içinde bu halisane duygular varsa ve bunu yaşama yansıtabiliyorlarsa inanç sokakta da vardır, mahallede de vardır, evinde de, siyasetinde de, yargısında da, adaletinde de her yerde vardır. Zira bütün bu yerlerin temel öğesi insan değil midir? Bunun için farklı şekillerdeki tezahürlere gerek var mıdır? Bizce yoktur. Tüm mesele iyi mümin dolayısıyla iyi insan olmaktır. Bu yıl Türkiye'de 112 kişi yeni milyarderler listesine girmiş. Ekonomik kriz döneminde bunu nasıl başarmışlar bilemeyiz. Sektörleri ise inşaat ve bankacılık. Ancak bu milyarderlerin içinde işçilerine yedi aydır maaş ödemeyen olduğunu da öğreniyoruz. Yani işçileri yedi aydır evlerine ekmek götüremiyor ama patron milyarder oluyor. Şimdi soru şu; bu kişi ne kadar mümin kişidir? Şeklen ve görünüşte mümin görünse de gerçekte mümin midir sizce?

Seçim dönemi yaklaştıkça siyaset kızışıyor. 20 yıldır iktidarda olan Ak Parti de çok doğal olarak bu uzun süreçte yıpranmıştır. Siyasi partiler çekim merkezi olmak zorundadırlar. Topluma verdikleri ile plan, program ve icraatları ile çekim merkezi olurlar ya da çekim merkezi olmaktan uzaklaşırlar. Burada devlet ile siyaseti de ayırmak lazımdır. Devlet daimi bir mekanizma siyaset ise dönemseldir. Dolayısıyla bu dönemsellik içinde hangi parti çekim merkezi haline gelebiliyorsa seçimlerde ipi önde göğüslemeye daha yakın demektir. Çekim merkezi olmaya çalışmak lazım.

Türk Milli Futbol takımı Hollanda karşısında hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. Maç bizim açımızdan tam bir rezaletti. Yıllardır hiç yarım düzine gol yememiştik. Defans göçtü. Hani Türk duvarı idik, ne oldu duvara? Resmen Malta, Cebelitarık, San Marino gibi averaj takımı olduk. Avrupa Kupasında final oynamayı beklerken hezimete uğramıştık. Hezimete uğrayan kadro ile Karadağ ve Cebelitarık maçlarında da gördük ki takımda büyük revizyon şart. Ama buna rağmen aynı kadro ile Hollanda karşısında oynayıp da hezimete uğramak hangi aklın ürünüdür? Şenol Güneş'in kişiliğine her zaman saygı duyduk. Ama futbol becerisi berbat hatta facia. Dünya üçüncüsü olduğumuzda hiçbir Avrupa takımı ile maç yapmadığımızı da hatırlayalım. Şimdi Dünya Kupası finallerine gitme şansımız da riske girdi. Bir hoca 2-0 mağlupken oyunu okuyamaz ve oyuncu değişikliği hamlesi yapmaz ise böyle rezalet yaşarız. Güneş 65'nci dakika değişikliği hastalığından vazgeçemiyor. Neden Salih'i ya da Rıdvan'ı oyuna almıyorsun? Çağlar'ı ilk sarı kart sonrası neden çıkartmıyorsun? Burak artık önüne gelen topa bile vuramıyor, neden Burak'ta ısrar ediyorsun? Kenan'ın ne faydasını gördün de oyunda tutuyorsun? Oyunculara mücadele ruhunu neden veremedin? Takımda Hakan ve Cengiz dışında ay yıldız için oynayan oyuncu yoktu. Yazık hem de çok yazık. Utanç duyduk bu takımla. Bizce Şenol Güneş de Futbol Federasyonu Başkanı da istifa etmeli.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları