Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Göçler ve depremin muhtemel sosyolojik sonuçları

Ülkece yaşadığımız büyük felaketin üzerinden 25 gün geçti. Henüz enkazlar kaldırılıyor, evsiz kalan vatandaşların barınma, yeme içme, temizlik vb. ihtiyaçları giderilmeye çalışılıyor. Tabii depremin hasar verdiği alan çok büyük olduğundan bu işler de kolay olmuyor. Ama bir biçimde o vatandaşlarımızın dertlerine de derman olmak zorundayız. On binlerce vatandaşımızı kaybettik, on binlerce vatandaşımız yaralandı, yüzbinlerce insanımız evini, iş yerini kaybetti yani yaşadığımız travma çok büyük. Ama yaraları saracağız ve bu büyük travmayı da atlatacağız. Çünkü hayat devam ediyor. Ancak bu büyük felaketin sonunda devletimizin ilgili kurumları mutlaka oturup bu işin başından sonuna bir muhasebesini yapacaklardır. Neler doğru yapıldı, neler yanlış yapıldı, nerede ne eksikler oldu, hangi konuda başarılı olundu, hangi konuda ne sıkıntılar çıktı bütün bunlar oturulup konuşulacaktır ki çıkan sonuçlardan alınacak dersler Allah korusun bir daha böyle bir felaketle karşılaşıldığında bu tür eksikler olmasın.

Bu işlem Türk Silahlı Kuvvetlerinde her faaliyet sonrasında yapılır. Bu faaliyet bir tatbikat olabilir, bir operasyon olabilir, bir harekât olabilir ama sonunda mutlaka her birlik seviyesinde bir "Faaliyet Sonu İncelemesi- FSİ" yapılır ve bir üst makama raporlanarak arz edilir. En sonunda bu raporlar değerlendirilir ve gelecekte olabilecek olan bu tür faaliyetlerde daha başarılı sonuçlar alınmaya çalışılır. Bu büyük felaket sonucunda da ilgili her kurum ve kuruluş bir faaliyet sonu incelemesi yapmalıdır. Bizim üzerinde duracağımız konu "Büyük Felaket"in muhtemel sosyolojik sonuçları yani afet sosyolojisi ve deprem bölgesinden göçün hangi durumlara ihtimal verebileceğidir. Kabul etmek gerekir ki deprem tüm insanlarda çok büyük bir travmaya sebep olur. Bu konuda bazı bilimsel tespitleri şöylece sıralamak mümkündür. "Tarihte meydana gelmiş pek çok doğal afetin insan ve doğa arasında yaşanan çatışmalardan kaynaklandığı söylenebilir. Doğanın yapısına müdahale edildikçe doğa da insan yaşamına kast etmekte, mevcut ekonomik ve sosyal yapıyı bozmakta, sonradan telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açmakta ve beklenmedik bir anda meydana geldiği için de yaşamı alt üst etmektedir. İnsanlar, arkasında bazen on binlerce ölü ve yaralı, bazen de tonlarca enkaz bırakan, yaşamın rutin alışkanlıklarını bozarak geçici şoklara neden olan korku, suçluluk, öfke, umutsuzluk ve çaresizlik gibi duyguları uyandıran doğal afetlere her zaman maruz kalabilmektedir. Afetler sonucunda can ve mal kaybı gibi birçok kayıp meydana gelmektedir. Bu kayıplar her ne kadar ilk bakışta fiziksel olaylar gibi görünse de sonuçları ve etkileri itibariyle aynı zamanda toplumsal olaylardır. Toplumlar hızla değişmelerine ve sürekli yeniden oluşturulmalarına rağmen belirli bir yapı ve düzene sahiptir. Bu yüzden düzen, değişme ve çatışma sosyoloji biliminin temel kavramları olarak belirtilebilir. Doğal afetler toplumda bulunan yerleşik düzeni sarstığından sosyolojik anlamda önem kazanmaktadır. Afetler sonucunda insanların alışageldikleri düzenli hayatları alt üst olmaktadır."

Bu bilimsel tespitler sonucunda şunları söylemek mümkündür. 11 ili kapsayan bu büyük felaket 14 milyon insanın yaşamını doğrudan etkilemiştir. Ölümler birçok aileden aldığı canlar nedeniyle o ailelerde onulmaz yaralar açmıştır. Bu ölümler sonucu birçok çocuğumuz küçük yaşta yetim ve öksüz kalmıştır. Söz konusu bu çocuklarımızın gelecekte topluma yararlı bireyler olabilmeleri için devletin ilgili kurumlarının özel bir gayret sarf etmeleri gereklidir. Yaralanmalar sonucunda on binlerce insan işgücünden yoksun kalmıştır. Tedavi sonucu iyileşseler bile uzun zaman yaşadıkları travmanın etkisinden kurtulup verimli işgücü haline dönebilmeleri zor olacaktır. Devletin bu insanlarımızın rehabilitasyonu için de ciddi çalışmalar yapması gerekecektir. Öte yandan ülke ekonomisinin yüzde13ü, ihracatının ise yüzde 20si depreme maruz kalan illerimizden olduğundan bu ekonomik kaynakta da büyük eksilme olacaktır. Yaşanan bu tür felaketler sadece meydana geldikleri yerin ekonomisini etkilemekle kalmamakta, ülke ekonomisini de son derece olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda bu problemler sadece felaketin ekonomik etkisi ile de sınırlı değildir, hatta ekonomi en son faktör bile olabilecek durumdadır. Özellikle felaketin meydana geldiği yöre halkının ve felaket bölgesinde tanıdıkları, akrabaları olanların da psikolojileri son derece olumsuz etkilenmektedir. Sonuçta bu durum, ülkenin genel psikolojisini ve son olarak da sosyo-kültürel hayatı tamamen olumsuz etkileyebilmektedir. Bu olumsuz etkileşimlere en kısa sürede çözümler üretilmesi ve uygulamaya konulması kaçınılmazdır. Hatta kültürel açıdan bakıldığında da tarih hazinesi olarak bilenen Türkiye''de, yaşanan doğal afetler, yerine konulması mümkün olmayan, tarihi yapı ve yerleşmelerin de yok olmasına neden olabilmektedir. Son depremde özellikle Antakya bölgesindeki hasar alan tarihî yapıların aslına uygun olarak yeniden onarılması büyük önem taşımaktadır. Sosyolojik yapı deprem bölgesinden oluşan göçler nedeniyle de olumsuz etkilenebilecektir. Çünkü deprem bölgesinden özellikle kırsal kesimlerden batı kentlerine doğru yaşanan büyük göç batıdaki kentlerde düzensiz yerleşim ve yetersiz kalan altyapı sorunlarını da birlikte getirecektir. Düzensiz yerleşim sonucunda oluşan gettolaşmalarda içe kapanıklık ve yeni gelinen kentin kültürü ile uyum sorunları yaşanabilecektir. Zira deprem gibi korkunç bir afeti yaşamış olan vatandaşlarımız alıştıkları yer ve düzenden hiç alışık olmadıkları bir yere gelip yeni bir düzen kurmak zorunda kalabilmişlerdir. Bu uyum sorunlarını hızlıca giderici tedbirlerin kısa sürede alınması gerekmektedir. Aslında göçün yaratabileceği sorunları ifade ederken göç kavramını da tanımlamak gerekir. Göç, genel olarak toplumun ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasi yapısını önemli bir boyutta değiştiren coğrafi mekân değiştirme hareketi olarak tanımlanmaktadır. Yani göç nedeniyle toplumlarda ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasi yapılarda ciddi değişiklikler olur. Türkiye gibi jeo-stratejik açıdan çok kritik konumda olan bir ülkede bu değişikliklerin önemi daha da büyüktür. Özellikle Hatay konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Hatay ve depremde zarar gören bazı sınır illerimizin nüfus yapısı dikkatle takip edilmeli, demografik yapının değişmesine asla izin verilmemelidir. Hatay''daki Suriyeli nüfusun Türk nüfusa oranla eşit veya daha yüksek olması halinde bu durumun Türkiye üzerinde olumsuz düşüncelere sahip olduğu bilinen emperyal güçlerce istismar edileceği bir an bile hatırdan çıkarılmamalıdır.

Sonuç itibariyle Türk devleti güçlüdür ve alacağı doğru kararları iyi bir biçimde uygulamaya geçirmesi halinde bu sorunların da altından kalkabilecek birikim ve kapasiteye sahiptir. Yeter ki doğru kararlar alınsın ve iyi uygulansın. Allah bir daha böyle felaketleri yaşatmasın.

 

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları