Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Emperyal güçlerin operasyon hedefi nedir?

Bu yazıyı 19 Mayıs günü kaleme aldık. Bu büyük bayram milletimize kutlu olsun. Türk Milletinin Büyük Atatürk önderliğinde yaktığı bağımsızlık ateşi hiç sönmeden bu günlere geldi. Lakin o ateşi o günlerde söndürmek isteyen Emperyal güçler bu gün de aynı amacın peşindeler. Anadolu coğrafyası binlerce yıldır güçlü devletlerin ele geçirmek ve elde bulundurmak istedikleri bir toprak parçası olmuştur. Bunun jeostratejik sebeplerini geçmiş yazılarımızda defalarca yazdık. Burada tekrar yazmaya gerek yok. Ancak dünyanın kalpgahı olduğunu yinelememiz gerekir. Diğer bir deyişle duvardaki dünya haritasına bakın, gözünüzü kapatıp haritanın ortasına doğru parmağınızı basın, gözünüzü açtığınızda parmağınızın Türkiye'nin üzerinde olduğunu görürsünüz. E, bu durumda Türkiye'nin Emperyal Güçlerin hedefinde olması doğal sonuç olur. Peki, Emperyal Güçler parçalayıp bölmek istedikleri Türkiye hedefine nasıl ulaşmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Bu süreç 1699 Karlofça Anlaşması ile başlayan tam 300 küsur yıllık bir süreçtir. Zaman akıp geçmiş sonuçta Osmanlı İmparatorluğu parçalanarak tarihe karışmış yerine Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu "modern Türkiye Cumhuriyeti" tarih sahnesinde yerini almıştır. Gazi Mustafa Kemal olağanüstü bir deha olduğu için yok olan bir imparatorluktan yepyeni bir devlet yaratabilmeyi başarmıştır. Gazi'nin ömrü cephelerde ve imparatorluğun son dönemlerinde geçtiği için meseleleri yaşayarak kolayca kavramış ve isabetli analizleri sonucunda hem Emperyal Güçlerin vazgeçemedikleri taleplerini görmüş hem de onların Osmanlı'yı parçalamak için kullandıkları enstrümanları tespit ederek yeni kurduğu cumhuriyetin üzerinde de bu talepler olduğunda parçalanmasın diye ufuk ötesi bir görüşle bir takım tedbirleri temel taşlar olarak cumhuriyetin temeline oturtmuştur. Osmanlı döneminde Anadolu'yu parçalayıp yutmaya çalışanlar İngiliz ve Fransızlar iken bu gün onların lider konumunu ABD'nin aldığını söylemek yanlış olmaz. Zira 1918 de ABD Başkanı Wilson'un "Gertrude Bell'in çizdiği Ortadoğu sınırları yanlıştır, bu sınırlar ABD'nin söylediği biçimde olmalıydı." sözünden bu gün de vazgeçilmediğini görmekteyiz. Atatürk, Emperyal Güçlerin Anadolu üzerinde her zaman benzer emelleri olacağını bildiği için Cumhuriyeti çok sağlam ilkeler üzerinde oturtmak ihtiyacı duydu. Bu ilkeler hepimizin bildiği "Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık" ilkeleri idi. Teker teker bakıldığında bu ilkelerin hiçbirinin Atatürk tarafından bulunmadığı görülür. Her ne kadar "ahlaksız neoliberalizm" dünyaya enjekte edilmiş olsa da  "başat modern ve demokratik hukuk devletlerinde" kendi içlerinde genel anlamda bu ilkelerin hemen hepsi mevcuttur. Dış yapısı itibariyle bu ilkeler özgün değillerdir. Ancak içyapıları itibarıyla bakılırsa Gazi Paşa bu ilkeleri Türk Milletinin özelliklerine ve milli koşullarına uygun hale getirmiştir. Lakin burada iki temel unsur "akılcılık ve milliyetçilik" olmuştur. Hemen herkes bu ilkeler hakkında bilgi sahibi olduğundan fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Örneğin Cumhuriyetçiliğin içinde demokrasinin olmazsa olmaz olduğu bilinen bir gerçektir. Milliyetçilik ırkçı bir milliyetçilik değil de ortak hatıra mirasına sahip, beraber yaşama arzusunda müşterek ve samimi olan ve bu sahip olunan mirasın muhafazasında beraberce devam konusunda müşterek iradeleri bulunan kıvançta ve tasada birlikte olan insanlar biçiminde tanımlanır.

Laikliğin inançlar konusunda devletin tüm bireylere eşit mesafede olduğu, halkçılığın devletin halk için var olduğunu, devletçiliğin ekonomik yaşamda gelirin dağılmasında bireyler arasında uçurumlar olmaması gayesini taşıdığını, inkılâpçılığın ise aklın ve bilimin ışığında sürekli bir gelişme süreci olduğunu ve gelişmeyen ülkelerin hayatta kalmalarının zor olduğunun vurgulanması olduğu hemen herkesçe bilinir. Bütün bunların zemininde ise iyi eğitilmiş bireyin olması esas alınır. Yine vurgulayalım öğrenimli değil eğitimli bireyler. Eğitim bireyin topyekûn gelişimidir. Bireylerin topyekûn gelişimi demek o bireylerin oluşturduğu toplumların topyekûn gelişimi demektir. Topyekûn gelişen ülkeler lider ülkeler olurlar, bilimde buluşlar yapar, sanatta yeni eserler ortaya koyar, ekonomide yüksek gelirlere sahip olur, yüksek demokrasi yaşamını inşa eder, sporda büyük başarılara imza atar, velhasıl kelam gıpta edilen ülkeler olurlar. Emperyal Güçler Türkiye'nin böyle bir ülke olmasının, onların nihai hedeflerine ulaşmalarını imkânsız kılacağından bu gelişimi engellemekten hiç vazgeçmemişlerdir. En başta da Türk insanının eğitilmesini önlemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Örneğin Köy Enstitüleri günümüze kadar gelmiş olsaydı nasıl bir Türkiye çıkardı ortaya sizce? Düşünebiliyor musunuz; köyleri tıpkı bir Hollanda, bir Almanya gibi olan, tarımda dünyayı doyuran, çiftçisi zengin, şehirlerine yığılma olmamış, doğasını koruyabilmiş, teknolojik eğitimi ve alt yapısı ile sanayileşmesini tamamlamış, dünyaya savaş uçağı bile satabilen, gelir dağılımı düzgün, kişibaşı milli geliri bir Almanya veya Kanada seviyesinde bulunan bir Türkiye'yi. Zira Türkiye'nin muazzam doğal kaynak ve doğa imkânları var. Bunun eğitilmiş bir toplumla buluşması halinde ortaya çıkacak yutulması imkânsız bir Türkiye Emperyal Güçler için en korkulu rüya olmaz mıydı? İşte bütün bu nedenle Türkiye'nin önüne her daim takoz koyulmaya çalışıldı. Ne yazık ki bu ülkeye ihanet etmeyi görev bilen birçok kesim ve yapı da Emperyal Güçlerin takoz döşemelerine "bedeli mukabili" hizmet etti. En son açık örneği 15 Temmuz'da yaşanmadı mı? Emperyal Gücün maşası hain FETÖ  terör örgütü bu ülkeyi parçalamak için sahne almadı mı? Taraf gazetesi ve onun aşağılık ekibi, birçok hain akademisyen, hain gazeteci yazar, hain kamu personeli, sözde sanatçı, sözde sporcu bu senaryoda üstüne düşeni yapmadı mı? Aziz Milletimiz 257 şehit vererek bu hain saldırıyı durdurmadı mı? Graham Fuller, Eric Edelman, Hanry Barkley gibiler içeriden satın aldıkları kişilerle 1990'lardan itibaren bu tuzakları kurmadı mı? Kahraman Türk Ordusu kendi vatanında FETÖ'nün alçak terörist hâkim ve savcılarınca tek kurşun bile atılmadan esir edilmedi mi? Hepsinin açık kapalı söyledikleri temel konu cumhuriyetin kurucu değerlerinden artık vazgeçilmesi idi. Neden? Çünkü parçalanmak ve yutulmak istenen bir Türkiye hedeflenmişti. 40 senedir hala devletimiz sınır ötesinde hain PKK terör örgütü ile kahramanca mücadele etmiyor mu? Bu gün güney sınırımızda Suriye'de PKK/PYD garnizon Kürt devleti kurulması için terör örgütüne ABD milyarlarca dolarlık silah ve para vermiyor mu? PKK/PYD'li terörist başlarını "general" diye törenlerle karşılamıyor mu? Batı kanadımızda Yunanistan adalara dünyanın silahını yığmıyor mu? Kim için yığıyor bu silahları? Doğu Akdeniz'deki haklarımızı gasp etmeye kalkmıyorlar mı? ABD, Türkiye'yi çepeçevre saran bu kadar üssü neden kuruyor sizce? Bütün bunlar olurken uygun koşullar oluşursa Rusya'nın da aynı tutumu göstereceğine de hiç kuşku olmasın. Bütün bunların tek cevabı; Emperyal Güçlerin hiç değişmeyen temel hedefinin Türkiye'yi bölüp, parçalayıp yutmak ve herkesin payına düşecek olanı alması peşinde olduğudur.

Ya ülkece aklımızı başımıza alacağız, cumhuriyetimize dört elle sarılarak tek bir yürek olup yenilip yutulmayacağız ya da maalesef Allah korusun büyük acılarla karşılaşacağız. Nihai karar asil Türk Milletinindir. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları