Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Elit olmak ne demektir?

Yıllardır zaman zaman toplumda tüm tartışmalarda duyarız “elitler”, “elitistler” denir.  Elit olmaktan sanki bir suçmuş, ya da bir kabahatmiş gibi bahsedilir. Sahi nedir elit olmak? Ansiklopedik anlamda elit doğuştan kabiliyetli, çalıştığı alanda en iyiyi ortaya koymaya çalışan, bunu başarabilen kişidir. Elit olmak iyi, doğru ve güzel yönde yaşamaktır. Vasıflı olan hatta bu vasıflarının sürekli daha iyiye gitmesi adına çalışan, bunu ülkesi adına da kullanan insanlar elit olabilir. Ancak genellikle ya yanlış anlaşılır ya da yanlış anlatılarak insanların kafaları karıştırılır. Elit olmak; halktan kopuk olmak, halka karşı olmak, halkı ya da kendisi gibi olmayanları küçümsemek asla değildir. Genelde öyle anlaşılır, ancak yanlıştır. O şekilde, dışlayıcı, küçümseyici, burnu büyük tipler için kullanılan elitlik, elit olan gibi sıfatlar değil, aslında en doğru şekliyle snop, snopluk, snopizm gibi sıfatlardır. Kelime anlamını bilmeden ya da bilerek haksız yere insanları elit olmakla suçlamak, töhmet altında bırakmak doğru bir davranış şekli değildir.

 Elit olmak aslında iyi bir niteliktir. Yine sözlük anlamında elit olmak yaşamda mutlu olmayı bilmek, güzel yaşamayı sevmek, insanlara ve doğaya saygılı olmak, topluma yararlı işler yapabilmek, toplumda saygın kişilikte olabilmek, tarzı olmak, belli bir duruşu olmak demektir. Peki, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre elit olmak ne demektir? Cevap “seçkin” olmak demektir. Peki, seçkin olmak ne demektir? TDK'ye göre, seçkin kelimesi anlamı şu şekildedir: “Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena.” Türk Dil Kurumu’nun sözlük tarifinde de görüldüğü üzere seçkin yani elit olmak aslında iyi bir özelliktir. Bütün dünya ülkeleri, ülke topraklarında yaşayan tüm vatandaşlarının seçkin olmasını istemez mi? Keşke canım Türkiye’min 85 milyon insanının tümü elit bireyler olsalar. Tüm bireylerin üstün nitelikleri olsa ve bu üstün niteliklerini ülkelerinin gelişmesi için kullansalar. Soruyorum size; o zaman Türkiye’yi tutabilen bir devlet olabilir mi yerkürede? Hatta şöyle örnekleyelim; siz istemez misiniz ülkenizde 200 Aziz Sancar ya da 300 Uğur Şahin-Özlem Türeci ya da 500 Lionel Messi, ya da 150 İdil Biret ya da 200 Yusuf Akçura ya da daha eskiye gidersek yüzlerce İbn-i Sina, Mimar Sinan, Ali Kuşçu olsun? Ülkesini seven her insan bunu ister. Böyle bir toplum dünyada en hâkim toplum olmaz mı? İnsanlığa en yararlı toplum olmaz mı? Tabii ki olur. Ya da daha mikro düzeyde ele alırsak bir işletme sahibi olduğunuzu düşünelim. İşletmenizde çalışan her bireyin alanında her açıdan en mükemmel olan çalışanlar olmasını istemez misiniz? Kim istemez ki? Ancak burada önemli nokta onları yönetecek olan sizin, onlardan daha seçkin olmanızın gerekliliğidir. Siz onlardan daha dolu, daha birikimli olduğunuzda çalışanlarınız size büyük saygı duyar ve örnek alır. İşte o zaman şirketinizin adeta uçması işten bile değildir. Peki, nasıl seçkin insan olunur? Tabii ki önce Rabbimizin verdiği bir yetenek olmalıdır. Ancak sadece yetenekli olmak yetmez. Çünkü işlenmemiş yetenek toprağın altında kalmış elmas madeni gibidir. Bu konuda Beşiktaş’ın eski oyuncusu, şimdiki teknik direktörü Sergen’i ve öncesi kuşakta da yine Beşiktaş’ın oyuncusu Yusuf Tunaoğlu’nu gösterebiliriz. Her ikisi de olağanüstü büyük bir futbol yeteneğine sahip futbolculardır. Yusuf Tunaoğlu eğer İspanya veya Brezilya’da doğmuş biri olsa idi emin olun Messi yanında asistan bile olamazdı. Yine Sergen de öyle. İspanya, Almanya, Brezilya gibi bir ülkede doğmuş olsaydı Maradona ile yarışacak çapta bir futbolcu olurdu. Hatta bir reklamdaki sözü “O kadar koşsaydım, Barcelona’da oynardım.” olmuştu. Peki, sorun nerede? Sorun, alanlarındaki toplumsal yetişme tarzında ve alanlarında aldıkları eğitimde. Örneğin; disiplinli olmak, çok çalışmak, özveride bulunmak, yaşamını belli bir disiplin içinde sürdürerek futbolculuk mesleğinde zirveye oynamak. Ama bunlar eksik olunca Allah vergisi olan o süper yetenek bir yere kadar taşıyabiliyor bireyi. (Şunu da belirtmeliyiz; Sergen Hoca bugün sahip olduğu büyük tecrübesi ile mükemmel bir kariyer çiziyor.)

Bu durumu diğer alanlardaki bireyler için de ifade etmek mümkündür. Tıp bilimi çocuk beyninin en önemli gelişiminin doğduğundan itibaren ilk 36 ayda olduğunu belirtiyor. Bu gelişimde de en önemli faktör aile faktörü. Ailenin çocuğu doğru biçimde yetiştirmesi onun hayatta sıradan ya da seçkin bir birey olmasının ilk eşiğini teşkil ediyor. Bunun için anne ve babanın öyle üniversite bitirmiş filan bireyler olması da gerekmiyor. Aile kıt kanaat geçinen bir aile olabilir. Ama hem anne hem baba çocuklarına sevgiyi de uyarıyı da hatta cezayı da öyle dengeli biçimde verirler, onların özellikle ilk ve orta öğretimdeki okul hayatları ile öyle yakından ilgilenirler, birlikte oynadıkları arkadaşlarını seçmelerinde öyle dikkatli olurlar ki bu ve benzeri davranışları gösteren yani ilgili ailelerin çocuklarının iyi yetişmemeleri pek mümkün değildir. Ama anne çocuğu doğurur, kısa süre sonra da sokağa salar, aman canım bana ne bir şey olmaz, ben komşuya gideyim, biraz muhabbet edeyim, ya da çocuk evde anne kendi havasında, baba iş aş derdinde ya da evde şiddet uyguluyorsa veya varlıklı bir aile olup da herkes kendi âleminde olursa o çocuğun doğru biçimde yetişeceğini ve seçkin bir birey olacağını beklemek sadece hayal olur. Tabii istisnalar çıkabilir, onlar konumuzun dışında.

Devlet görevimiz sırasında bir Anadolu ilinde görevli iken tanıdığımız yerli bir ailenin birbirine çok yakın yaşta altı çocuğu vardı. Bir gün merak edip sorduk; X hanım sen bu çocukları nasıl büyüttün, nasıl baş ettin? Cevap çok ilginçti; X hanım dedi ki “Çok kolay, bunlar hiç yaramazlık yapmazlardı. Emziklerini afyona batırıp veriyorduk, mışıl mışıl uyuyorlardı. Ben de her işimi kolayca yapıyor, sonra da komşularla oturuyordum.” Faciayı fark ettiniz mi? Anne rahat etsin diye bebeğin emziğini afyona batırıp veriyor. E, çocuk da mışıl mışıl uyuyor. O afyon, o bebeğin beynini ne hale getirir sizce? Büyüdüğünde o çocuk nasıl bir kafaya sahip olur? Hâlbuki çocuğunun peşinden okula giden, sürekli öğretmeni ile temasta olan, hastalığına sağlığına, dersini çalışıp çalışmadığına sürekli dikkat eden pek çok anne-baba da var bu ülkede. Bu durumda iki örnekteki hangi çocuk başarılı ve seçkin bir birey olur hayatta sizce? Yani iyi eğitimli, başarılı, örnek kişilikli, ülkesi için gece gündüz çalışacak kadar ülkesini seven yüksek nitelikli “seçkin” bireyleri elit diye sanki olumsuz bir şeymiş gibi tanımlamak en azından büyük yanlış olur. Ha bir de şunun altını çizelim; “ünlü” olmak mutlaka “seçkin” ya da “elit” olmak asla değildir. Seçkin “ünlüler” olabileceği gibi bir dirhemlik “seçkin” olmayan “ünlüler” de her zaman vardır. İlaveten “ünlü” olmadığı halde fevkalade “seçkin” insanların da her toplumda olduğu muhakkaktır.

Son söz; bir çocuğun iyi, seçkin bir birey olarak yetişmesinin başlangıcı ailedir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları