Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Ekonomide genel durum

İki yıla yakın süredir devam eden pandemi süreci tüm dünya ülkelerinin ekonomilerini olduğu gibi ülkemiz ekonomisini de vurdu ve dar boğaza soktu. Özellikle küçük esnaf olumsuz koşullardan fazlası ile etkilendi ve birçoğu işi bırakmak zorunda kaldı. Örneğin otellerde çalışanlar, restoran işletmelerinde çalışanlar, eğitim sektöründe faaliyet gösterenler vb.çalışanlarını çıkartmak zorunda kaldılar. Ayrılanların bir kısmı başka sektörlerde iş aramaya başladı. Devletimiz uzunca bir müddet desteklemeye gayret etti ama kaynaklar sınırsız olmadığı için o da bir yere kadar. Lakin bu arada bazı sektörlerdeki büyük kurumlar hayati ihtiyaçlara çok büyük zamlar yapmaya devam ettiler. Bunların en başında da "elektrik dağıtım şirketleri" gelmekte. Türkiye'de elektrik dağıtımı birkaç şirketin tekelinde. Bu şirketler de son derece insafsız zamlarla zaten dar boğazda olan dar gelirli vatandaşın iyice geçim sıkıntısına düşmesine sebep oluyorlar. Euronews'de çıkan bir haber bu konudaki zam artışlarını şöyle haberleştirmiş; "Elektrik fiyatlarında 1 Temmuz'dan itibaren geçerli olmak üzere tüm abone gruplarına yüzde 15 zam yapıldı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2018'den bu yana mesken abonelerinin elektrik faturaları yüzde 122 civarında zamlandı. TÜİK rakamları, 2012-2017'yi kapsayan 5 yıllık dönemde elektrik fiyatının yüzde 21 zamlanarak 1 kilovatsaat başına 33.9 kuruştan 41.3 kuruşa yükseldiğini gösteriyor. 2018'den itibaren ise fiyatlardaki hızlı artış dikkat çekiyor. Ocak-Haziran aylarını kapsayan 2018'in ilk döneminde elektriğin birim fiyatı 45 kuruşken, son açıklanan zammın ardından Temmuz-Aralık aylarını kapsayan 2021'in ikinci döneminde bu fiyat 91,56'ya çıktı. Bu kapsamda, 1 Temmuz itibarıyla mesken aboneleri 100 kilovatsaat elektrik enerjisi için vergi ve fonlar dâhil olmak üzere 91,56 lira ödeyecek." Eğer haber doğru ise kısa sürede elektrik fiyatlarında görülmemiş hızda bir artış sözkonusu. Öncelikle şunun altını çizelim, elektrik de tıpkı su gibi yaşamsal bir üründür. O nedenle elektrik dağıtımının özel şirketler eli ile olmasını üstelik de birbiri ile anlaşabilen üç beş şirketin tekelinde olmasını doğru bulmak çok zordur. Eskiden TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) vardı ve elektrik devlet tarafından dağıtılırdı. Bize göre doğru olan da bu idi. 1994 de Bakanlar Kurulu kararı ile mülga edilerek yeniden yapılandırılması sonucu, iki ayrı iktisadi devlet teşekkülü (KİT) halinde Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ., ve

Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. kuruldıu.  2001 yılında, Bakanlar Kurulu kararıyla TEAŞ mülga edilerek yeniden yapılandırılması sonucu TEİAŞ, EÜAŞ ve TEAŞ genel müdürlükleri kuruldu. Devam eden yıllarda ise elektrik dağıtımı tamamen özel şirketlere verildi. Özel şirketler doğal olarak yüksek kar amacı ile elektrik fiyatına sürekli yüksek zamlar yapmayı tercih ettiler. Çünkü vatandaş o elektriği kullanmaya mecbur, başka şansı yok. Enerjiye yapılan zammın gıda dâhil her şeye yansıması da kaçınılmazdır. Faturalara baktığımızda verginin vergisini bile görmek mümkün. Bu verginin vergisi meselesini hiç anlayamadık zaten. Fatura bedeli arttıkça oranla vergi de artıyor tabii. Faturada okuma ücreti diye bir ücret var. Yahu kardeşim çalıştırdığın personel senin personelin. Adamın ücretini sen ödemek zorundasın. Bu senin doğal personel giderin. Bir mal satıyorsun ve sattığın malı ücretlendirmek için sayacı okumak zorundasın. Yani bu senin işinin bir parçası. Ama sen bunu da tüketicinin sırtına yüklüyorsun. Neden? Vatandaş senin işletme giderlerini ödemek zorunda mı? Çılgın gibi kar etme, daha az kâr et. Kimbilir bu şirketler belki de şirketteki müdürün kullandığı aracın benzin parasını bile tüketiciye yüklüyor olabilirler, bilmiyoruz.

Ürünlerin bazısının özelleştirilmesi doğru değildir. Vatandaşın kullanmak zorunda olduğu elektrik vb. gibi hayati ürünler devletin tekelinde olmalıdır. Özel elektrik dağıtım şirketleri kayıp kaçak payını da ücretini dürüstçe ödeyen vatandaşın sırtına yüklüyor. İşini sıkı tut kayıp kaçak yaptırma kardeşim. Kaçak kullananı bul ücretini al. Adam bedava kullansın ondan alma sonra dürüst vatandaşın sırtına bunu yükle. Bu adil midir? Hayır. Pandemi süreci gösterdi ki, küreselleşme- neoliberal ekonomi ülkeleri mutsuz ediyor. Özellikle de gelişmekte olan ülkeleri. Çünkü o ülkelerde neoliberal ekonomi bir anda canavarlaşan kuralsız vahşi kapitalizme dönüşüyor. Hatta dünyada birçok insan küreselleşmenin demokrasiyi de engellediği görüşünde. İpsos'un 25 ülkede 19 bin kişi ile yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de yüzde 56 oranında birey ithalata engel konulmasından yana. Bize göre bunun anlamı yüzde 56 ithal ürün değil yerli ürün istiyor yani Türkiye'nin daha fazla üretim yapmasını istiyor. Kalkınmanın mutlaka üretimle gerçekleşeceğini düşünüyor. Biz de hep şunun altını çizmişizdir; ülkelerin üretmeden zenginleşmesi, refah düzeyini yakalaması mümkün değildir. Bu temel bir iktisat kuralıdır. Günümüz dünyasında ABD gibi, AB ülkeleri gibi ülkelerin giderek ulus devlet kavramına daha çok sarıldıklarını, ulus devleti güçlendirmeye çalıştıkları görülmektedir. O nedenle üretimin yerli olması aynı zamanda ulus devletin de güçlenmesine büyük katkı sağlayacaktır. Ulus bilincine varmış milletler her zorluğun altından kalkabilme gücünü bulurlar, böyle bir devlet yapısına sahip olurlar. Ulus devletin ekonomik yapısının temelinde ise karma ekonomik sistem yatar. Yani Sümerbank Beykoz, Merinos, Eti maden, Ergani bakır, Nazilli basma, Alpullu şeker, Karabük demir çelik, MKE vb. gibi devlet teşekkülleri de olacak, özel sektör de, yerli sermaye de olacak, yabancı sermaye de ama hepsi ölçülü ve dengeli biçimde olacak. Devlet burada elindeki ekonomik imkânlar ile dengeleyici görevini yerine getirecek. Milletin hayati ihtiyaçlarının karşılanmasında özel sektörün tekel yaratmasına devlet asla müsaade edemez, etmemelidir. Yukarıdaki örnekte verdiğimiz elektrik dağıtımı böyle bir meseledir. Türkiye gibi Emperyal güçlerin her daim hedefinde olan bir ülkede ekonominin kontrolünün ve dengenin sağlanmasının devlet eli ile olması şarttır. Lakin 1983'den itibaren Türkiye büyük bir Emperyal yalan olan Neoliberalizmin vahşi ekonomik yapısını benimsedi. Şimdi yaşanan ekonomik sorunlar bu yanlış tercihin sonuçlarıdır. Zira Emperyal güçler bilirler ki; parayı yani ekonomiyi yönetmeleri halinde o ülke üzerindeki taleplerini gerçekleştirmeleri yüksek olasılıktır. Hatırlayalım, Emperyal güçlerin uluslararası ekonomik aktörü olan ünlü spekülatör Soros ne demişti; "Bir ülkenin parasını ben yöneteyim, kanunlarını kim çıkartırsa çıkartsın fark etmez." Ha bir de; hayatta ve doğada her şeyin temeli dengedir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları