Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Ekonomide durum

Biz ilkesel olarak ülkeyi yöneten tüm iktidarların bu ülkenin menfaatleri için çalıştığı düşüncesini esas kabul ederiz. Mevcut siyasi iradenin de böyle düşündüğünü değerlendirmekteyiz. Lakin niyet ve maksat iyi olsa da gerçek yaşamda ciddi sorunlar varsa o sorunları da yapıcı bir biçimde ifade etmek isteriz. Çünkü bu ülke hepimizin ve bu ülkede yaşayan 85 milyon insanımızın refah içinde yaşamaya hakkı olduğunu düşünürüz. Bu gün ülke ekonomisinin durumunun pek de iç açıcı olmadığı, ekonomik sorunların olduğu siyasi iradenin temsilcileri tarafından da ekranlarda ifade ediliyor. Evet, doğrudur, pandemi denen illet tüm dünya ekonomilerini olduğu gibi ülkemiz ekonomisini de olumsuz yönde etkilemiştir. Lakin tek sebep pandemidir demek ne derece doğru olur ki? Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumun sebepleri açıkça ortaya konulmadan yani hastalık tam teşhis edilmeden tedavi reçetesi yazmak da doğru olmaz. Ekonominin temel kurallarının başında kıt kaynakların öncelikler prensibi içinde doğru tercihlere göre kullanılması gelir. Çünkü dünyada hiçbir ülkede kaynaklar sonsuz değildir. Türkiye'de kaynaklar isabetli kullanılmış mıdır? Bakmak gerekir. İkinci nokta üretim kapasitesinin arttırılarak üretimin arttırılması ve üretilen mallardan hem iç piyasanın yani vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması hem de ihracatla döviz girdisi sağlanmasıdır. Temel kural üretemeyen ülkelerin zenginleşmesinin mümkün olmadığıdır. Bu üretimin başında yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek tarım ürünleri ile sanayi ürünleri gelmektedir. Tabii bunların da ötesinde özellikle günümüzde bilim üretmek bir ülkenin kalkınmasında yani zenginleşmesinde en geçerli yöntemdir. Hizmetler sektöründe hizmet üretmek üretimin en son halkasıdır ve genel üretime oranla en düşük orana sahip olmalıdır. Türkiye ne yazık ki 1983'den itibaren merhum Özal Hükümetleri ile başlayan süreçte tarım ve sanayi üretimin kapasitesini son derece düşürerek hizmetler sektörüne büyük ağırlık verdi. Merhum Özal'ın iş gücünün yüzde 75'inin hizmetler sektöründe, %20'sinin sanayide, %5'inin tarım sektöründe faaliyette olmasının ülkenin kalkınmışlığının göstergesi olacağı tezi külliyen yanlış, adeta ülkenin ekonomisinin çökmesinin yolunu açan bir ekonomi politikası idi. Bir diğer nokta da devletin elindeki üretim faktörlerinin tamamen elden çıkarılması ve özelleştirilmesi idi. Şöyle ki; devlet ekonomide her şeyi özel sektöre bırakamaz. Çünkü özel sektör özellikle neo-liberalizmde (vahşi kapitalizmde) işin ruhuna uygun olarak sadece kendisini düşünüp karlarını maksimize etmek ister. Kendisinden önce vatandaşı düşünmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Böylesi koşullarda ise mal ve hizmetlerde tekelleşme olabilir. Devlet böylesi uçuk fiyatlar genel düzeyi olduğunda elindeki üretim olanakları ile fiyatlar genel düzeyinde balans görevi görür. Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) bu gibi durumlar için birer sigorta görevinde idi. Ancak vahşi kapitalizmin klasik sloganı (ki tamamen yanlıştır) devletin ekonomide işi olmaz, devlet düzenleyici olarak bulunur sloganı sonucu söz konusu KİT'ler yıllar içinde üstelik de "zarar ediyor" bahanesi ile ortadan kaldırılmıştır. Hâlbuki doğru ve iyi niyetle yönetilse idi hiçbir KİT'nin zarar etmesi mümkün değildir. Çünkü her üretim kuruluşu bir "fizibilte etüdü" sonucunda kurulur. Nitekim bu gün gıdadan başlayan çok yüksek fiyatlara siyasi irade müdahale etmek zorunda kalmıştır. Bizce bu doğru ama palyatif bir hareket tarzıdır. Rahmetli Erbakan Hocanın tabiri ile bir "aspirin tedavisidir." Zira beş büyük zincir markette fiyat denetimi yapmak ne denli sonuç getirir bilemiyoruz. Asıl olan üretimdir. Örneğin mercimek ithal ediyoruz, neden? Hâlbuki biliyoruz ki dünyanın en kaliteli mercimek ve nohudu Diyarbakır Karacadağ bölgesinde yetişir. Neden ekmiyoruz? Neden oradaki insanları mercimek ve nohut ekmeleri için teşvik etmiyoruz? Denilebilir ki efendim girdi maliyetleri çok yüksek o nedenle çiftçi kazanamadığı için ekim yapmıyor ya da hayvancılık yapmıyor. E, girdi maliyetlerini düşürelim. Nasıl? Örneğin elektrik dağıtımını neden özel şirketlere verdik? Elektrik faturaları çok yüksek, adam normal görevi olan sayaç okuma işi için bile faturaya ücret ekliyor. Hâlbuki daha önce TEK vardı, TEDAŞ vardı. Devlet kurumları idi. Neden bu kurumlar bu işi yapmıyor? Sonuçta bir hizmet sektörü, neden devlet bu hizmeti vermiyor? Gübre fiyatları üç kat arttı. İthal gübre kullanılıyor. O da dövize endeksli. Neden yerli gübre üretmiyoruz? Anlamak zor. Devlet Planlama Teşkilatı yeniden etkinleştirilerek tüm bu sorunların çözüm planlamalarını yapabilir. Her zaman söylüyoruz tabii ki özel müteşebbis olacak, tabii ki yabancı yatırımcı olacak ama bunların tümü vatandaşların refah çıkarlarına aykırı biçimde olmayacak. Bunun dengesini bulup işletmek de devletin görevidir. Herşey özelleştirilemez. Özellikle stratejik kurumların özelleştirilmesi tüm ülkelerin geleceğinde ciddi sorunlara sebep olabilir. Özel sektörün en kabul gören ülkesi ABD'de bile Çinliler uzun yıllar evvel stratejik bir limana değerinden çok yüksek bir bedel teklif ettikleri halde alamadılar. ABD Kongresinde kıyamet kopmuştu ve liman satılmadı. Yine vatandaşın cebi ile ilgili bir örnek verelim; eskiden araç muayeneleri Karayolları istasyonlarınca çok cüzi bir ücretle yapılırdı. Sonradan özelleştirildi ve yıllardır Tuvturk diye bir özel sektör işletmesince yapılıyor. Hiçbir bakım onarım filan yapılmadan sadece beş dakikalık bir kontrol sonucu 300 küsur lira gibi bir ücret alıyorlar. Neden? Üstelik de adamlar burunlarından kıl aldırmıyorlar. Bu hizmeti yine devlet verse ve çok ucuz fiyatla olsa vatandaş daha mutlu olmaz mı? Benzer örnekler çoğaltılabilir. Bu gün Almanya gibi demokrasinin ve piyasa ekonomisinin en önde gelen bir ülkesinde bile 226 bin konut dahi kamulaştırılıyor. Yani kısacası her şeyin özel sektörde olması çok isabetli bir yaklaşım değildir. Bu sebeple dünyanın mevcut ekonomik geleceği dikkate alınarak birçok gelişmiş devlet "karma ekonomiyi" tercih etme yönünde çalışmalar yapıyor. Zira dünyanın artık ekosistem açısından bile vahşi kapitalizmi kaldıracak hali kalmadığı ABD ve AB de dahi görülüyor. Öte yandan ekonomik sürecin sıkıntılı olmasının bir diğer sebebi de ülkedeki siyasi düzlemin geriliminin yüksek olmasıdır. Ülkede siyasi gerilim yükseldikçe risk katsayısı yükselir. Borç para bulmak zorlaşır. Bulunan borcun faizi de yüksek olur çünkü risk yüksektir. Özetlersek; ekonomik sistemin yapısal sorunlarının günümüz ekonomik dönüşümü ile paralel biçimde ivedilikle masaya yatırılarak köklü yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi esastır. Aksi durumda hangi siyasi irade iktidar olursa olsun ekonomik krizlerin her dönemde yaşanılması kaçınılmazdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları