Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Düzensiz göç bir millî güvenlik sorunudur

Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında gelenlerden hatta belki de en önemli iki üç sorunundan birisi Türkiye'de bulunan Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Afrikalı sığınmacı ve kaçak yabancılardır. Tabii Suriyeliler en büyük çoğunlukta oldukları için kamuoyu nezdinde tüm bu yabancılar Suriyeliler diye tanımlanıyor. Türkiye'de bulunan yabancıların sayısı ile ilgili muhtelif rakamlar telaffuz edilmekle beraber kamuoyunda ifade edilen sayının 13,5 milyon civarında olduğunu sıkça duymaktayız. Ancak resmî rakamlar bunun 5,5 milyon civarında olduğunu belirtiyor. Kamuoyunun özellikle Suriyelilerin varlığından ciddi rahatsızlık duyduğu medya organlarında ve sosyal medyada sıklıkla dile getiriliyor. Bu genel toplumsal rahatsızlık bir ülke için ciddi endişe kaynağıdır. Göçler dünyada her ülkede görülebilen bir sosyal olaydır. Lakin ülkeler ve onların devlet yöneticileri sınırsız sayıda ve her önüne geleni alıp toplumlarının içine yerleştirmezler. Bu durumun o ülke için ciddi bir tehdit oluşturacağını bilirler ve kabul etmezler. Özellikle gelişmiş ülkeler o ülkede yaşamak maksadı ile gelenlerin yedi sülalelerini araştırır, eğer ülkeye faydalı olabilecek nitelikli kişilerseler geçici olarak kabul ederler. Gerekli kontroller sonrasında geçici ikamet izni verirler. Kontrol yine devam eder. İki üç yıl gibi bir zaman sonra eğer gelen birey o ülkenin kanunlarına uygun hareket eden ve sicili temiz biri ise vatandaşlık verirler ama vatandaşlık haklarını hemen kullanmasına izin vermezler. Ancak 5 yıl ikamet ettikten ve o ülkenin toplumsal yapısına uyum sağlayabileceğine kesin kanaat getirirlerse o zaman tam bir vatandaş olarak tüm hakları kullanmasına izin verirler. Mesela gelişmiş bir Batı ülkesine ya da ABD'ye gittiniz, vatandaşlık da aldınız ama 5 ile 10 yıllık bir süre geçmeden seçimlerde oy kullanamazsınız. Ancak belli bir zamanı kurallara uyarak, topluma uyum sağlayarak geçirirseniz bu hakkınızı kullanabilirsiniz. Bırakın vatandaşlığı o ülkede geçici oturma izni almak için bile o ülkenin dilini derdinizi anlatacak kadar bilmek şartı vardır. Eğer o ülkenin dilini konuşabilecek kadar bilmiyorsanız vatandaşlık alma şansınız sıfırdır. Ülkemizde ise izlediğimiz videolarda ya da haber bültenlerinde de görüyoruz ki Türkçe "merhaba" demeyi bile bilmeyen Arap milletinden insanlar bırakın vatandaşlığı bir kenara "oy kullanarak ülkemizin kaderini belirleme hakkına" bile sahip olmuş. Bu durum Türk vatandaşlarımızın onurunu da ciddi biçimde yaralamaktadır ve bu durum Türk Milletinin varlığı açısından gerçek bir "beka" sorunudur, kabul edilemez. Adam örneğin, Libyalı ya da Ürdünlü ya da Iraklı ya da Sudanlı, Dubai'de yaşıyor ama konsoloslukta Türkiye'nin geleceği ile ilgili oy kullanıyor. Ya muhterem sen Türk Milletinin neye ihtiyacı var, nasıl yaşar, geleceği için ne düşünür, tercihleri nelerdir bunları ne bilirsin ki bunların belirlenmesi için oy kullanırsın? Gelişmiş bir Batı ülkesinde ya da ABD'de böyle bir hakka sahip misin? Hayır. E, o zaman Türkiye'de nasıl sahip oluyorsun?

Suriyeliler bu konuda ayrı bir başlık teşkil ediyor. 2011'den sonra uzunca bir zaman sınırlarımızdan "parmak izi" bile vermeden Türkiye'ye giriş yaptılar. Başta Suriye ile olan sınır kentlerimiz ve büyük şehirlerimiz olmak üzere buralara yerleştiler. Bir kısmı ucuz işçi olarak çalışıyorlar, küçük bir kısmı da kendi iş yerlerini kurdular. Lakin giderek zaman içinde sayıları arttı. Bugün İstanbul'da öyle yerler var ki "Türkçe değil Arapça" anadil olmuş durumda. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Özellikle Suriyeli kadınların 5,3 gibi çok yüksek bir doğum oranına sahip olmaları birçok küçük ilimizde "nüfus yapısının" yani "demografik yapının" giderek değişmesine 20 yıl gibi bir zaman sonra da takribi 30 milyon nüfusla Türkiye'nin demografik yapısının bir daha düzeltilemeyecek biçimde bozulmasına sebep olacaktır. Bu durum ülkemiz için gerçek bir "beka" sorunu olur. Ayrıca Suriyelilerin kültürel kodları ile Türk halkının kültürel kodları birbirine tam zıttır. Kültür bir milleti var eden en önemli ögedir. Kültür yapımızın yani kültürel kodlarımızın bozulması milletimizin, Allah korusun tarihten silinmesine kadar gidebilecek ciddi sonuçlar doğurur. Öte yandan demografik yapının bozulması bir Millî Güvenlik zafiyeti oluşturur. Çünkü Millî Güvenlik "Millî Güç Unsurları" ile sağlanır. Millî Güç Unsurlarının en önemlilerinden biri de "demografik güç" yani "Nüfus gücü"dür. Bir "düşman istilasında" Türk vatanını "Türk Milleti"nin fertleri korur, Suriyeli bir adam korumaz hatta arkadan vurma ihtimali de yüksektir.

Ülkemize gelen bu yabancılar özellikle de Suriyelilerin verdiği toplumsal rahatsızlıklar da medyada sıkça rastlanan konular arasında. Bütün bu nedenler ile geçici sığınmacı statüsündeki Suriyeliler Suriye hükümeti ile anlaşılıp can ve mal güvenlikleri sağlanarak belli bir program çerçevesinde mutlaka ama mutlaka Suriye'ye geri gönderilmelidirler. Adı üstünde yahu; "geçici" sığınmacı. Geçici yani bir süre sonra gidici. Kaçak durumda bulunan tüm yabancılar ise en kısa sürede sınır dışı edilmeli, sınırlarımız da ciddi bir biçimde kontrol altına alınmalıdır. Lakin hem ABD, hem de PKK/PYD, Türkiye'deki Suriyelilerin geri dönmelerini asla istemiyorlar ve şiddetle karşı çıkıyorlar. Çünkü PKK/PYD, Suriye'nin kuzeyinde kendi kontrolündeki alanı Suriyelilerden temizlemiş durumda ve oraya ABD desteğinde tamamen Kürt nüfus yerleştiriyor. Kurmayı planladığı "sözde Kürt Devletinin" demografik yapısını oluşturmak için. Eğer Suriyeliler geri dönerlerse bu demografik yapı bozulur ve Suriye'nin kuzeyinde kurulması için çalışılan "Kürt Devleti" planı suya düşer. ABD destekli PKK/PYD ne kadar karşı durursa dursun Türkiye sırf bu nedenle bile kendi bekası için Suriyelileri Kuzey Suriye'ye geri göndermelidir. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaktır. Eskiden hem güney hem de doğu sınırımızda "mayınlı sahalar" vardı ve kaçak geçişler minimum düzeyde idi. O mayınlı alanlar neden temizlendi, hem de bir İsrail şirketi tarafından hâlâ anlamış değiliz? Mayınlı alanlar tekrar oluşturulmalıdır.

Ülkeye giren yabancıların kim ve ne olduklarını anlamak da kolay değildir ve ciddi boyutta tehlike olan kimseler oldukları da ortaya çıkmaktadır. Bu durumun "ensar-muhacirlik" ile de bir ilgisi yoktur.

Geçtiğimiz günlerde dinledik Islam Alloush isimli bir kişi Suriyeli olarak Türkiye'ye giriyor. İstanbul Cankurtaran semtinde bir polis karakolumuzun arka tarafında bir ev tutuyor. İstanbul Aydın Üniversitesi'ne "yabancı öğrenci" statüsünde kaydını yaptırıyor. Dört yıl okuyor, mezun oluyor. Türkiye'de okuduğu yıllarda cihatçı örgütlerin gazetelerine televizyonlarına röportajlar verebiliyor hatta New-York Times'la bile röportaj yapıyor. Sonra Fransa'ya yüksek lisans yapmaya gidiyor. Fransa'da yüksek lisans için müracaat ettiğinde Fransız Polisi tarafından yakalanıyor ve mahkemece tutuklanarak cezaevine koyuluyor. Meğer kimmiş bu Islam Alloush biliyor musunuz; hani şu kadınları ve kızları kafeslere koyup yaptığı işkenceler dünya medyasında çıkan cihatçı terör örgütünün başkan yardımcısı, yani iki numaralı ismi. Adam onlarca terör eylemi yapmış. Interpol tarafından kırmızı bültenle aranan dünyanın en tehlikeli teröristlerinden biri. Aydın Üniversitesi'ne bu adamı nasıl kabul edip 4 yıl okuttukları sorulduğunda üniversitenin güvenlik soruşturması yapma yetki ve imkânı olmadığı, topluca resmî makamlara sorulduğu ve oradan da bir sorun gelmediğinin cevabı alınıyor.

Şimdi soru şu; bu adam gibi kaç bin kişi var acaba ülkemizde? Bu durum ciddi bir millî güvenlik sorunu değil midir? Bizce millî güvenlik sorunudur. Sınır güvenliğini sağlamamız şarttır. Sağlayamadığımız takdirde PKK/PYD, IŞİD, DHKP-C, Hizbullah vs. ne kadar terör örgütü militanı varsa Türkiye'ye doluşurlar.

Allah devletimizi ve milletimizi korusun.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları