Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Çürümenin dip yapması

Türkiye günlerdir bir ahlak faciasını konuşuyor. İnsanın dinlemeye de yazmaya da yüreğinin yetmediği bir facia bu. 2020 Haziran ayında Antalya Finike'de bir babaanne savcılığa gider iki torunun eski gelini ve onun kocası tarafından cinsel istismara uğradığını ihbar ederek savcılığa suç duyurusunda bulunur ve çocukların annesi ile onun evlendiği kocasından şikâyetçi olur. Çocuklardan kız olanı anasınıfı öğrencisidir ve daha 7 yaşındadır, ağabeyi ise 10 yaşındadır. Çocukların uzmanlar eşliğinde ifadeleri alınır ve annelerinin onayı ile ve gözü önünde üvey babanın çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıkar. Küçük yavrular bunu hem sesli olarak anlatırlar hem de çizimler yaparak, yazarak ifade ederler. Öte yandan çocuklar anneleri, üvey babaları ve dayıları tarafından da sürekli dövüldüklerini anlatır. Yine iddiaya göre, anneleri çocuklara sigara şarap içiriyormuş, üvey babaları çakmak gazı koklayıp çıplak resimlerini çekiyormuş. Üvey baba ve dayı erkek çocuğa da cinsel istismarda bulunuyorlarmış. Yine medyada yayınlanan ve çocuklardan birinin el yazısı ile yazdığı ifade olarak verilen metinde "annenin para karşılığında çocukları cinsel istismara uğrarken seyrettiği" de yazıyor. Medyada dolaşan ses kaydı eğer doğru ise kız çocuğu annesinin bu işten ötürü 100-200 lira aldığını söylüyor. Öğretmene telefon edip çocukların hasta olduğunu, okula gelemeyeceklerini beyan ediyor. Ayrıca çocuklar sadece akşam yemek yiyebiliyorlarmış. Daha çok şey yazıp söylemişler de burada daha fazla yazmak istemiyoruz. Bu yazıyı yazarken dahi insanın bütün sinir sitemi yerinden oynuyor. Hani bazen deriz ya; Allahım sen aklımıza mukayyet ol diye, işte tam da o nokta. Medyada çıkan bütün bu haberler doğru ise ki; yalanlama gelmediğine göre doğru kabul etmek durumundayız bu iş tam bir ahlaki facia. Bir anne kendi öz yavrusuna bunları nasıl yapabilir, yapılmasına müsaade edebilir? Bizim bildiğimiz her normal anne böyle bir durumda yavrularını korumak için kendi hayatını ortaya koyar. Yani açıkçası akıl dışı hadiselere tanık oluyoruz. Ama daha önce de defalarca yazdık çizdik, dünyadaki bütün Emperyal güçler hedef ülkelerde o ülkenin değerler manzumesini ortadan kaldırmak için uğraşırlar. Ülke kendini bu değerler taarruzuna karşı koruyamazsa sonu facia olur. Değerlerini kaybeden milletler yok olurlar. Dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Emperyal güçlerin bunu ne kadarlık bir zaman diliminde ve nasıl yaptıklarını önceki yazılarımızda defalarca yazdık. Burada tekrar etmeyeceğiz. Görüldüğü gibi minicik masum yavrulara tekrar bile etmek istemediğimiz bu aşağılık davranışları yapanlar kendi öz aileleri olunca iş çok daha başka bir şekil alıyor ve artık "çürümenin dip yaptığını" görüyoruz. Ar, namus, onur, haysiyet, vicdan, ayıp, günah, gibi duygular "ahlakın temel taşlarını" oluştururlar. Ahlak sadece bir "dini inançlar manzumesi" değildir, daha büyük bir insanlık kavramıdır ve bütün inançların özünü oluşturur. Rahmetli anneannem namazında niyazında çok inançlı bir Müslüman'dı ve hiç unutamadığım sözlerinden biri de şu dur; "Allah utanan kulunu utandırmasın." Evet, utanmak ne büyük bir kavram! İnsan yaptığı yanlış işten bir utanma duymuyorsa, sıkılmıyorsa, ruhunda bir rahatsızlık hissetmiyorsa ya da kendi iç dünyasında o yaptığı yanlışa karşın gerekçeler üretiyorsa o kişi aslında insan değil sadece bir yaratıktır. Ama bu da bir erdem meselesidir ve tamamen kişinin doğduğu andan itibaren beynine kaydettikleri ile paralel bir tezahürdür. İnsan çok zengin olmayabilir tersine fakir de olabilir ama asil olmak işte o erdem sayesinde olur. Rahmetli anneannem o konuda da şöyle derdi; "Koyma asaletle asalet olmaz." Elmalı davasında o küçücük çocukların yaşadıkları tam bir insanlık utancı ve yüzkarasıdır. Lakin bu yüzkarası durumla ilgili biraz olsun hukuk mürekkebi yalamış biri olarak söyleyelim ki Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bu "ahlaksız ve aşağılık çocuk istismarcılarını" tahliye edilerek tutuksuz yargılama kararı verilmesi de hukuk tarihine geçecek bir kara leke oluşturmuştur. Biz dosyayı okumadık ama ortada cinsel istismara uğramış iki küçük yavrucak var. Hiçbir gerekçe bunu ortadan kaldırmaz. Medyadan öğrendiğimiz üzere Başsavcılık tahliye kararına itiraz etmiş ama buna karşın Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi de Başsavcılığın bu itirazını reddetmiş. Yahu arkadaş ortada bu kadar aleni birkaç yüz kızartıcı suç var iken bu tahliye kararı nasıl verilir, itiraz nasıl reddedilir akıl alır gibi değil. Karar toplum vicdanında karşılık bulmamıştır ve bize göre de yanlış bir karardır. Sayın Adalet Bakanının ve HSYK'nın bu kararları veren heyetleri de mutlaka incelemesi gerekir. Yargının temel görevlerinden biri de toplum düzeninin korunmasına katkı koymaktır. Bu karar toplum düzenini korumaya yönelik olmayıp tersine toplum düzenine zarar verecek türde bir karardır. Çünkü emsaldir. Bu gün Türkiye'nin pek çok yöresinde kimbilir daha duymadığımız, gün ışığına çıkmamış nice çocuk tacizleri ve cinsel istismarlar var. Ceza yargısının temel amacı işlenen suçtan ötürü hem usul hem de esas yönünden diğer bir deyişle hem cezanın ölçüsü hem de cezanın infazı yönünden caydırıcı olmasıdır. Eğer işlenen suçun karşılığında ortaya çıkan yargı süreci tahliye gibi böyle hafif bir durumu yaratıyorsa o zaman caydırıcılığı ortadan kalktığı gibi her tür suçların daha da artmasına ve toplumsal düzenin tahribine de neden olacaktır. Şimdi sormak lazım; tahliye kararı verenler ile itirazı reddedenler acaba nereye ve neye hizmet etmiş olmaktadırlar? Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan bir sempozyumdaki konuşmasında aynen şunları söyledi; "Aklını ve vicdanını başkalarına kiralayan veya iradelerine ipotek konulmasına izin veren kişiden hâkim olmaz. Yargı mensuplarının şiarı akıl, ahlak ve adalet olmalıdır. Aklını kullanmaya cesaret edemeyenler vesayet altında kalmaya mahkûmdur. Vesayet altındaki yargısal akıl ise adaleti asla tesis edemez."

Aklı başında her insanın altına imza atacağı sözler bunlar. Adalet olmazsa devlet olmaz, yıkılır gider, tarihten silinir. Zira adalet mülkün (devletin) temelidir. Yine de Allahtan ki hala bu ülkede büyük çoğunlukla onurlu, dürüst, ahlaklı, vatansever çok sayıda hâkim ve savcımız var. Bizzat tanıdığımız öyle hâkim ve savcılarımız var ki, bağlı oldukları görev aşkı ve namus bilinci ile adaleti olabildiğince hızlı ve doğru tecelli ettirmek için ailelerini, çocuklarını bile ihmal edebiliyorlar. Onları tanımış olmaktan onur duyduğumuzu da belirtmek isteriz. İyi ki varlar. Onurlu Türk yargısının bu olaydaki yanlıştan derhal döneceğini ve toplum vicdanını soğutacağını düşünüyoruz.  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları