Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Çürüme

Türkiye çok ciddi bir çürüme süreci içinde bulunuyor. Hani yaşı ellinin üzerinde olanlar derler ya; "Biz böyle bir toplum değildik, ne oldu bize, insanlığımızı yitiriyoruz." filan diye. Geçenlerde ekranda gördüm; adamın biri elinde pala bıçağı bir genç kızı kovalıyor. Kız kaçıp tavla oynayan beş kişinin yanına gidiyor. Onların kendisini koruyacağını sanıyor. Bıçaklı adam geliyor kıza bıçakla defalarca vuruyor, adamlarda tık yok, tavla oynamaya devam ediyorlar. Hatta biri yol veriyor bıçaklı adama. Pes be birader. Bundan 40 yıl evvel bir mahallede böyle bir durum olsa bıçaklı adamın hiç şansı yoktu, o beş genç önce adama mani olurlar, sonra da bir güzel ıslatıp mahallenin polis karakoluna teslim ederlerdi. Peki, ne oldu da biz böyle olduk? Zorda olana yardım etmek filan gibi duygularımızı yitirdik? Anlatalım.

*

Dünyadaki tüm yozlaşmaların temelinde ekonomik sistemler ve koşullar yatar. Zira insanoğlu var olduğundan beri Maslow'un "İhtiyaçlar Merdiveni'nde" belirttiği yeme, içme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu ihtiyaçlarını meşru yollardan karşılayamadığı zaman istemese de gayrimeşru yollara yönelebilir. Örneğin hiçbir hayat kadını annesinden hayat kadını olmak için doğmaz. Ama koşullar onu bir gün hayat kadını yapabilir. Ya da imkânlı bir adamın 3'ncü veya 4'ncü metresi olabilir. Zira yaşamak zorundadır. Türkiye inanılmaz bir toplumsal çürüme yaşıyor. Bu çürüme milleti var eden değerlerin de hızla yok olmasına sebep oluyor. Tam da Emperyal yapıların istediği gibi…

*

Türkiye her ne kadar daha önceleri bu çürüme sürecine başlamış olsa da asıl kırılma çizgisi Neo-Liberal ekonomi politikalarının uygulanmaya başlandığı yani Vahşi Kapitalizmin tam anlamı ile Türkiye'de kökleşmeye başladığı 1980 sonrasındaki süreçtir. Zira insanlara sürekli biçimde paranın her şeyin üstündeki tek değer olduğu ve para kazanmak için her yolun mubah olduğu, insanlık onurundan vatan sevgisine, inanç değerlerimizden etik değerlerimize kadar her değerin para kazanmak için istismar edilebileceği enjekte edildi. Bu durum hani derler ya "ar damarının" çatlamasına yol açtı. Söz konusu enjeksiyonda yani algı yönetiminde en büyük rolü de ne yazık ki necip (!) medyamız oynadı. 23 yıldır aralıksız Tv ekranındayız, üç binin üzerinde rekor düzeyde canlı yayın yaptık, Tv yöneticiliği yaptık, yerli-yabancı birçok devlet ve hükümet başkanından bilim insanına, sanatçısından sporcusuna en tepedeki birçok isimle ekranda yayında olduk. Bu denli büyük bir tecrübe ile söyleyelim ki televizyonlar özellikle de bazı yayınlar ve diziler bu toplumsal çürümenin temel enstrümanlarının önde geleni oldular.

*

Vahşi kapitalizmin çok kötü uygulamasını yaşayan Türkiye'de TV ekranları hem bazı medya mensuplarına hem de birçok vatandaşa gelir kapısı oldu. Neden? Dedik ya birincil ihtiyaçları karşılama zorunluluğu. Ekranlar özellikle 1990'dan itibaren bacağını, baldırını, memesini gösterenin piar yaptığı, ünlü olduğu yer haline geldi. Ne cinsten olduğu belli olamayan tipler gençlere rol model olmaya başladı. Geçmişinde ne olduklarını bizim kuşağın bildiği bazı kimseler toplumda gençlere rol model diye sunuldu. Tabii bunlar belli merkezlerden de fonlanarak paranın tatlı yüzü ile okşandılar. Ünlendikçe gece gündüz daha fazla mesai yaparak daha fazla para kazandılar. Toplumumuzda "seviyeli beraberlikler" dönemi başladı. Yaşı 35'in üstünde olanların rahatça hatırlayacağı gibi sunucularının tam da kendilerine uygun biçimde hazırladıkları "kaynana" programları, kafada bardak kırmalar reytingleri yükselterek bu tür yozlaşmaları meşrulaştırdı. Yozlaşma meşrulaştıkça büyüdü, büyüdükçe meşrulaştı tıpkı kartopu misali. Günümüze geldiğimizde öyle hal aldı ki artık ekranlarda utanç verici tablolar da görülmeye başlandı. Her türlü rezilliğin, ahlaksızlığın gözler önüne serildiği, birçok yalancının olduğu, sahte ağlamaların, düzmece evliliklerin, dolandırılanların, ensest, tecavüz, aile içi şiddet ve zina olaylarının, başkasından çocuk doğurup şunun bunun diyenlerin, ağır hakaret ve küfürlerin olduğu yayınları ekranlarda görmüyor muyuz? Bu yayınlar aynı zamanda ne denli yozlaşıldığının da delili bir anlamda. Ancak yine de utanç verici yayınlar. Tabii reytingi yüksek olduğundan sunucusunun kısa yoldan ününü arttırıyor, bol reklam alıyor, ekrana çıkan bazı müptezel konuklar için reklam oluyor kısacası herkes ekonomik açıdan payına düşeni alıyor. 23 yılın verdiği birikimle söyleyeyim ki bazı sunucular bu tür yayınlara müsait kişiliklerdir. Ancak bazıları benim beklemediğim biçimde bu tür yayınları yapmaya başladılar. Bir hanım kızımız vardı. Akıllı, cevval, korkusuz benim gözümde çok takdir ettiğim ve geleceğinin çok parlak olacağını düşündüğüm bir evladımızdı. Ne yazık ki o tür programların dayanılmaz reytingine ve maddi cazibesine kapıldığını gördüm. Yazık ettiğini düşünüyorum. Peki, bir kesim üzerinden özetlemeye çalıştığımız bu yozlaşmanın temel sebebi nedir? Tek neden; çünkü her şeyiniz ülkenin ekonomik durumu ile iniltilidir. Ekonominiz kötü ise sosyal yapınızda yukarıdaki tüm çöküşler oluşur, hiçbir alanda kalkınma imkanı bulamazsınız, kaynaklarınızı optimal kullanamazsınız, her alandaki tüm yönetim sistemleriniz sağlıklı olmaz ve sağlıklı işlemez, istisnalar hariç yeni teknolojiler ortaya koyamazsınız. Daha birçok şey sayabiliriz. Peki, neden ekonominiz kötü? E, dedik ya bu ülke Neo- Liberalizmi yani vahşi kapitalizmi alkışlarla karşılayarak kendi oturduğu koltuğun altına dinamiti koydu. Hep diyoruz ya "üretmeden kalkınma olmaz." Bir örnekle bitirelim. 1989-90 yıllarında yani 30 yıl önce dünyadaki bütün mercimek üretiminin % 40'ını tek başına Türkiye gerçekleştiriyordu. Dünya mercimek ihracatının ise %70'i Türkiye'nin tekelinde idi yani Türkiye yapıyordu. Kanada ise bizden mercimek ithal ediyordu. Kanada'ya kendi yerli mercimek tohumlarımızı verdik, gelinen süreçte ise mercimek ithalatımızın % 80ini Kanada'dan yapar hale geldik. Çukurova pamuğundan Trakya ayçiçeğine, Bitlis tütününden Bursa ipeğine kadar çok örnek saymak mümkün. Hâlbuki tarım tüm dünya için "stratejik alandır." Bu konuyu defalarca yazmıştık. Ekonomik yapıların sağlıklı olması ülkelerin toplum yapılarının da sağlıklı olmasını sağlar. Eğitiminiz ona göre yüksek olur, bireyler daha iyi koşullarda, daha iyi insan olmanın değerleri ile, erdemleri ile yetişir. (Tabii doğru değerler ile yetiştirilmeleri şartı ile.)

*

Emperyal yapılar yozlaşmış toplumları çok daha kolay yutabileceklerini değerlendirdiklerinden o toplumların ekonomilerinin iyi olmasını asla istemez, engellerler. Ne yazık ki tarihte birçok toplum da bu tuzağa düşmüştür. Hatırlayalım, Soros ne diyordu; "Bir ülkenin ekonomisini ben yöneteyim, kanunlarını kim çıkartırsa çıkartsın bana ne." Türkiye, ilelebet var olmak için mutlaka ekonomik yapısını düzeltmek ve yaşanan toplumsal çürümenin önüne geçmek zorundadır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları