Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Bu Neo-Liberal ekonomi bize hiç iyi gelmedi

Ekonomi, Siyaset ve Sosyoloji bilim dalları aslında bir üçlü sacayağıdır ve asla birbirlerinden ayrı düşünülmemelidirler. Ülkelerde hangi alanda olursa olsun bir sistem değişikliği yıllarca düşünülüp, taşınılıp öyle yapılmalıdır. Çünkü o ülkenin sosyolojik ve kültürel yapısı değiştirilmek istenilen süreçte o sisteme uygun olmayabilir. Hatta o sistem ülkelerin yerleşmiş gelenek- görenek-örf-adet gibi kültürel kodları nedeniyle bazen de hiçbir zaman uygun olmayabilir. O durumda da sistemle oynamamak lazımdır. Türkiye 24 Ocak 1980 kararları ile o dönemden başlayan ismi ile "serbest piyasa ekonomisi" denilen bir sisteme ilk adımı attı. Dönemin Başbakanı rahmetli Süleyman Demirel''in müsteşarı olan merhum Turgut Özal, ABD''den Türkiye''ye geldiğinde zaten yeni bir ekonomik modeli uygulamak için göreve gelmişti. Özal bu modeli "serbest piyasa ekonomisi" diye tanıttı. Aslında iktisat biliminde "serbest piyasa ekonomisi" diye bir tanım yoktur ve hiç olmamıştır, modelin bilimsel adı "piyasa ekonomisi"dir. Lakin 1983 seçimlerinden sonra Türkiye çok farklı bir ekonomik düzleme girdi. Türkiye''de uygulanmaya başlandığı iddia edilen ekonomik model "Liberalizm" veya "piyasa ekonomisi" değildi. Asla da hiç olmadı. Türkiye''de uygulanmaya koyulan ekonomik sistem, ABD''nin yıkmak istediği hedef ülkeler için bu ülkelerde yıllarca zemin hazırlanmasını sağlayacak olan "Neo-Liberalizm" yani "Vahşi Kapitalizm"in ta kendisi idi. Zira artık herkes biliyor ki ABD, BOP projesi ile Türkiye''nin de parçalanmasını ve kopartılan bir parçada da sözde "Kuzey Kürdistan" bulunmasını yıllarca hedeflemiştir. İşte bunun için önce toplumun değer yargılarının değiştirilmesi, toplum tarafından değer verilen kurumlarının bir şekilde yıpratılması ve toplum gözünde değersizleştirilmesi, toplumun bireylerinin örf-adet-gelenek-görenek gibi temel taşlarının yani toplumun kültürel kodlarının yani toplumun "hars"ının iyice aşındırılması gereklidir. Bir ülkede toplumun değer yargılarını çökertmenin en emin yolu o ülkede ekonominin kötü olması ve toplumun yoksullaştırılması, millî gelirin büyük kısmının çok dar bir çevrede bulunması gibi koşulları gerektirir. Bu koşulları yaratan sistemin bir kısım medya, bazı kanaat önderleri, bazı yazar-çizerler, bazı akademisyenler, bazı STÖ''ler vb. kişi ve kuruluşlar tarafından halka olumlanarak anlatılması gerekir. İşte ''Vahşi Kapitalizm7 Türkiye''ye 40 yıl evvel böyle bir süreç içinde geldi. Bazı yerlerden fonlanan özel televizyonlar kuruldu. Bu televizyonlar ile bazı yazar-çizerler, kanaat önderleri, siyasetçiler, akademisyenler bugün yaşanan "Vahşi Kapitalizm"i "Dünyaya açılma, Türkiye''nin dünyaya entegre olması, küreselleşme" diyerek halkı bir anlamda kandırdı. Tabii bunları da "tamamen duygusal" nedenlerle yaptılar. Hâlbuki "Neo Liberalizm"in uygulanması ABD''nin yeni dış politikasını uygulayabilmek, dünyayı tek kutuplu ve tamamen ABD hegemonyası altında bir alan yapmak için Zbigniew Brzezinski ile Francis Fukuyama''nın planlarından başka bir şey değildi. 1983 seçimleri ile başlayan ve giderek yerleşen "Neo Liberalizm=Vahşi Kapitalizm" her türlü etik dışı anlayışın da temelini oluşturdu. Örneğin 80li yılların ikinci yarısında "vergi iadesi" diye çıkan bir kavramdan istifade ile yurt dışına "gömlek" ithal ediyorum diye "kıtık" gönderip orada çöpe döktüren "serbest piyasa ekonomisinin" bazı anlı-şanlı iş adamları gönderdiklerinin onlarca, belki de yüzlerce katını devletin hazinesinden "vergi iadesi" diye aldılar. Sonradan toplum bu işe "hayali ihracat" ismini taktı. Hakikaten de hayali ihracattı ve birçok kişi bu yol ile muazzam servetler edindi. Merhum Özal, "Ben zenginleri severim", "Benim memurum işini bilir" gibi argümanlar ile bu tür faaliyetleri adeta görmezden geliyordu.

Geçen uzun yıllar içinde merhum Özal''ın tabiri ile "serbest piyasa ekonomisi" her türlü hile hurdanın yapılabildiği, vatandaşı aldatmanın mubah olduğu, her türlü yolsuzluğun, usulsüzlüğün görüldüğü ucube bir ekonomik sisteme dönüştü. Maalesef hala bu sistemi olumlayanları da görüyoruz. Merhum Özal''a ekonomi dâhisi diyenler, telefonu bilgisayarı ülkemize getirdi diyenler dünya ekonomisini hiç anlamamış ya da bilerek Türkiye''nin kötü koşullara gitmesini istemiş olanlardır. Yahu çünkü sen 80 milyonluk bir pazarsın, birinin getirmesine gerek yok ki sen istesen de istemesen de adam ürettiği telefonu, bilgisayarı zaten sana satacak. Ama "tamamen duygusal" nedenlerle bunlar sürekli toplumun kulağına üflendi yıllarca. Öte yandan "özelleştirme" kavramı altında Cumhuriyetin tüm varlıkları satılmaya başlandı. Hâlbuki bu gün bile anlıyoruz ki "iyi yönetilen KİT''ler" toplumların "ekonomik sigortaları"dır. Ama zaten esas amaç "sigortayı attırmak"tı. Hâlbuki bugün artan fiyat pahalılığı karşısında Sayın Cumhurbaşkanımız da "Tarım Kredi Kooperatifleri''ne ucuz gıda satmaları için gerekli mağazaları açmak" talimatını vermedi mi? Demek ki iyi yönetilen KİT''lere toplumun her zaman ihtiyacı varmış. Dedik ya sistemler toplumların sosyolojik ve sosyo-kültürel yapıları dikkate alınarak çok uzun yıllarda değiştirilir. Aniden "Vahşi Kapitalizme" geçen ülkemizde genel bir değerler çöküntüsü yaşandı. İnsanlara nasıl kazanırsanız kazanın her yol mubah duygusu işlendi. Ne yazık ki birden zengin olma duygusu bireyde aşırı gelişti. Hatta emeksiz zengin olmanın yolları "işbilirlik!" gibi kavramlarla olumlulaştırıldı, takdir gördü. Sonuç bugün gelinen ekonomik sıkıntılar ve artan fiyat pahalılıkları gibi olumsuz koşullardır. Evet, bazı sektörlerde maliyet sorunları yaşanmaktadır. Ama birçok sektörde de hayat bilerek pahalandırılmaktadır. Uzun yıllar reklamlarla vb. araçlarla iyi bir yerde pahalı bir yemek yemenin, marka bir ayakkabı veya elbise giymenin ya da pahalı bir eşya almanın kişiyi statü sahibi yaptığı düşüncesi enjekte edildi. Hâlbuki kişiyi statü sahibi, saygın yapan o kişinin özgül ağırlığıdır. Özgül ağırlık da kişinin kendisinde bulunan nitelikleri ile doğru orantılıdır. Yani lüks bir yerde yemek yemiş olmakla, ya da marka bir ayakkabı giymekle statü sahibi saygın kişi olunmaz. Adam gidiyor bugün bir yerde bir kahve içiyor 60 TL, bir çay 30 TL. Nedir bu kardeşim, bir bardak kuru çay, maliyeti hadi olsun 2 lira 3 lira. Olmaz ya neyse. Bu parayı veren ya çok kolay yoldan kazanıyordur ya yüksek bir gelir düzeyi vardır ya da bir şeylerinden kısarak bir defalığına verebilir. Neo-Liberalizm de ancak bu metotla toplumların değer yargılarını değiştirebilmiştir. Batı ülkeleri o nedenle artık Neo Liberalizm''den vazgeçmeye başladılar. Türkiye eğer her alanda düze çıkmak istiyorsa "Vahşi Kapitalizm"den en kısa sürede kurtulmalı ve Atatürk''ün koyduğu "Karma Ekonomik Sisteme" ve "Planlı kalkınmaya" hızla dönmelidir. Büyük Atatürk, Liberalizm''i bilmiyor muydu? Cumhuriyetin ilk yıllarında "Piyasa ekonomisi" uygulandı. Ama Atatürk gördü ki bu sistem kesinlikle Türkiye Cumhuriyetine ve Türk halkına uygun bir sistem değil. O nedenle "Karma Ekonomik Sistem"i uygulamaya koydu. Nitekim bugün birçok gelişmiş Batı ülkesi "Karma Ekonomik Sisteme ve Planlı kalkınmaya" dönüyor. Çünkü toplumları iyi eğitilmiş ülkelerde bile bireyler egolarına yenik düşebiliyor ve toplumun menfaatlerine ters olan ekonomik davranışlarda bulunabiliyorlar. E siz bir de eğitim düzeyi yetersiz olan toplumları düşünün artık... Dedik ya eğer gelecekte her yönü ile sağlam bir Türkiye istiyorsak "Karma Ekonomik Sistem" şarttır. Bu sistemde kontrol mekanizması da vardır. Çocukluğumuzda tatillerde babamın manav dükkânında çalışırdım. Her malın üzerinde iki bölümlü etiketler vardı, maliyet fiyatı ve satış fiyatı diye. Belediye memurları gelir faturaları kontrol ederlerdi. Alış ve maliyet fiyatı yanlış ise büyük ceza yazılırdı. Maliyet fiyatı üzerine makul bir kâr konur mal satılırdı. 20 liraya mal edilen ürün asla 100 liraya satılmazdı, 25-30 liraya satılırdı. Evet, birden zengin olunmazdı ama herkes bir şeyler alabilirdi ve toplum daha mutluydu o zamanlar. Bugün bakın mağazalara, dükkânlara, hiçbir malın üzerinde alış ya da maliyet fiyatı yoktur. Sadece satış fiyatı görürsünüz. Bazılarında o bile yok. Sözün özeti; ekonomi bir ülkenin geleceğinin en önemli yapı malzemesidir. Eğitim (öğrenim değil) düzeyi yeterince yüksek olmayan toplumlarda ise fukaralığın eğitimsiz bireylere yanlış işler yaptırma ihtimali her zaman yüksektir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları