Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Bir krizin anatomisi

Diplomasi çok hassas bir alandır. Devletler arasındaki ilişkilerde barışçıl tek yol ve yöntem de diplomasidir. Diplomaside sembollerin, tutum ve davranışların, jest ve mimiklerin dahi büyük anlamları vardır. Diplomasi, devletlerin diplomatik misyonlarınca yürütülen bir faaliyettir. Daimi diplomatik misyonların en üst konumunda da o ülke büyükelçileri bulunur. Örneğin bir ülkede Türkiye'nin en üst düzey daimi temsilcisi Türkiye Büyükelçisidir. O nedenle Büyükelçilere "Ekselansları" diye hitap edilir. Öte yandan diplomasi gerçek manada ülkeler arasındaki görüşmelerde bir ülkenin elindeki kozları karşısındaki ülkenin önüne koyarak istediklerini yaptırmaya zorlamasıdır. Bir tür "soft power" dediğimiz yumuşak gücün baskı yapmasıdır. Lakin şu bir gerçektir ki, diplomasi zor zanaattır. Çok ince ve kıvrak bir zekâ, yüksek yoğunlukta bir bilgi birikimi, çok hızlı ve doğru düşünebilme kabiliyeti, yüksek hazırcevaplık hatta bazen de nüktedanlık ister. Tabii en önemlisi de yüksek vatan sevgisi ister. Bütün Dışişleri Bakanlığı yapanlar bu niteliklere sahip miydi bunu bilemeyiz tabii! Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil, Turan Güneş, Fatin Rüştü Zorlu gibi isimler bu tanıma en güzel örneklerdir diyebiliriz. Örneğin anlatırlar; İhsan Sabri Çağlayangil bir ülke ile bir sorunu çözmek için o ülkenin büyükelçisi ile hep bir sabah kahvaltılarında görüşürmüş. Özellikle büyükelçiyi doyasıya yedirirmiş. Lakin kendisi daha önceden kahvaltı yapar, karşılıklı otururken de kahvaltı ediyormuş gibi yaparmış. Ancak hemen her görüşmesinde de karşısındaki büyükelçinin uyku mahmurluğunu atamamış ve aç olmasından dolayı çok yemesinin verdiği ağırlıktan istifade ile istediği neticeye ulaşırmış. Tanıyanlardan dinlemiştik bunları. Türkiye bu hafta içinde çok ciddi bir diplomatik kriz yaşadı. AİHM Türkiye'de Kavala davası olarak bilinen davada tutuklu Kavala'nın serbest bırakılması yönünde bir karar vermişti. Türk yargısı ise Kavala'nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Biz dosyayı görmediğimizden ötürü davanın içeriğine vakıf olmadığımız için bu konuda bir görüş belirtmemiz sözkonusu değildir. Türkiye, AİHM'in bu kararına direnince başta ABD olmak üzere on ülkenin Büyükelçileri, Türkiye'nin AİHM kararına uyması gerektiği yönünde görüş açıkladılar. Bu durum açıkça Türkiye'nin içişlerine karışmak olarak değerlendirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sözkonusu on ülkenin Büyükelçilerinin "Persona non Grata" yani istenmeyen kişi olarak ilan edilmesi ve sınır dışı edilmesi talimatı verildiği yine Sayın Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklandı. Şunu da belirtelim; diplomaside bir ülkenin bir yabancı ülke büyükelçisini istenmeyen kişi olarak ilan etmesi o ülkeye "savaş ilanından" bir önceki adımdır. Bu on ülkenin ABD, Almanya, Fransa, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda olması da apayrı bir durum içeriyor. Şöyle ki; Türkiye bu on ülkeden yedisi ile (ABD, Kanada Fransa, Almanya, Hollanda, Norveç ve Danimarka ) NATO da ortak üye konumunda. Bu ülkelerin Büyükelçilerini sınırdışı edince ortaya bir NATO krizi çıkmaz mı? Yine içlerinden altısı AB üyesi, AB ile ilişkilerimizi mi keseceğiz? ABD ve Fransa BM de Güvenlik Konseyi üyesidirler. BM'den mi çıkacağız? Türkiye'nin toplam ihracatının dörtte biri Almanya, ABD, Fransa ve Hollanda'ya yapılıyor. Bu ihracattan vaz mı geçecektik? Üstelik ihracatımızın yarısını da AB ülkelerine yapıyoruz. Neyse ki bu diplomatik kriz ABD'nin "ABD, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesine riayet etmeyi teyit eder." açıklaması ile yumuşadı ve şimdilik buzdolabına kaldırıldı. Diğer dokuz ülke de bunu kabullenmiş bir tavır sergilediler. Sayın Cumhurbaşkanı bu krize ABD'nin öncülük ettiğini düşündüğünden başta ABD Büyükelçisi olmak üzere hepsini "densiz" olarak niteledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ifade ile oluşan tepkisi son derece haklıdır. Kesinlikle bu elçilerin yaptıkları densizliktir.

*

Türkiye bir çadır devleti değildir. Türkiye'ye zorla bir şey dikte ettirmek kimsenin haddi de değildir. Daha nazik bir üslup ile meseleleri görüşebilirlerdi. Yaptıkları en azından "kaba" bir tutumdu, gereksizdi, ciddi bir hata idi. Yalnız Büyükelçilerin bu davranışları konusunda talimatı başkentlerinden aldıkları da bilinen bir gerçektir. Neyse. Ancak burada dikkatimizi çeken nokta Sayın Cumhurbaşkanı ABD Büyükelçisini bir anlamda "kovarken" aynı zaman diliminde MSB Akar'ın "Stratejik müttefikimiz ve dostumuz ABD ile F-16 tedariki ve modernizasyonu konusunda teknik çalışmalar başladı." beyanatı bu olayda iyi polis kötü polis diplomasisi mi var diye düşünmemize yol açtı.

*

Batı ülkelerinde Türkiye konusunda bir "öngörülmezlik" olduğu Batı medyasında sıkça yer alıyor. Bu öngörülmezlik yabancı sermayenin Türkiye'ye yatırım yapmasına da engel oluyor. Zira sermayenin özellikle de yabancı sermayenin "sütliman" iklimler istediği herkesçe bilinir. Türkiye'deki siyasi çalkantılar nedeniyle Manisa'daki Opel, Kocaeli'ndeki Honda kapatıp gittiler. Volkswagen Türkiye'ye çok istekli idi ama son anda vazgeçip Slovakya'ya yatırım yaptı. Krizler öncelikle ülke ekonomilerini vurur, yatırımları engeller. Kriz sırasında $ bir anda hızla 9.87 TL.yi gördü. Kriz soğumaya bırakılınca bu yazı yazılırken $ 9.54 e düşmüştü. Bu tür büyük krizlerin uluslararası, ekonomik, siyasi, askeri etkileri olduğu gibi uluslararası kuruluşlarda da ciddi yansımaları olur ve taleplerimizin yerine getirilmesinde engel yaratır. Konunun uzmanlarına göre, AİHM kararının uygulanmaması durumunda Türkiye'nin üyelik süreci askıya alınabilir, AB Konseyi böyle bir kararı alabilir deniliyor. Öte yandan yine AB hukuku uzmanlarına göre "AB Konseyi Türk Yargısı böyle bir karar versin demiyor, AİHM'nin aldığı kararı uygulayın diyor." AİHM Eski Yargıcı Rıza Türmen ise "AİHM kararı uygulanmaz ise AB Konseyinden Türkiye'ye ihraç kararı çıkar." diyor. Dedik ya biz AB hukuku uzmanı değiliz. Uzmanların söyledikleri ise bunlar. Bütün meselelerin temelinde kırılgan olan ekonomimiz yatıyor. Yumuşak karnımız burası. Onlar da bunu biliyorlar. ABD Başkanı Trump "Rahip Brunson'u hemen bırakın, yoksa ekonominizi mahvederim." dememiş miydi? Brunson'u bıraktığımız halde ekonomimiz doların aşırı yükselmesi ile ciddi bir darbe yemişti. Bir de bırakmamış olsaydık ekonomi ne olurdu düşünmek bile istemeyiz. Hele şimdi bir de ekonomimiz "gri listeye" alınmışken. Neyse ki şimdilik sular durulmuş, mesele tatlıya bağlanmış görünüyor. Dış politik hamlelerde kırk defa düşünüp bir defa icra etmek lazımdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları