Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Batı Türkiye ile bağlarını mı kopartıyor?

Başlığı okuyunca genel geçer düşünce olarak "hadi canım Batı asla Türkiye'den vazgeçemez" dediğinizi duyar gibiyiz. Bu konudaki analizimizden önce dış politikadaki altın kuralı bir daha yazalım ve yazıyı o kural temelinde değerlendirelim; "Devletlerin dostluğu ya da düşmanlığı yoktur sadece çıkarları vardır." Devletler içinde bulunulan konjonktürde çıkarları neyi gerektiriyorsa o cihette hareket ederler. Çıkarlarını sağlayan tutum o sürede dostluk ise dost olurlar, düşmanlık ise düşman olurlar. Yani devlet yöneten iradelerin devletin çıkarları için "pragmatik" olmaları şarttır. Devlet yönetmenin temel kurallarından biri; her durum ve koşulda taktik ve stratejik alanda çok alternatifli hamleleri düşünebilmek ve bunu gecikmeksizin uygulamaya koyabilecek koşulları yaratmaktır. Türkiye; ulusal çıkarları gereği Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta Suriye'de, Libya'da, Azerbaycan'da bulunmaktadır ve bulunmalıdır da. Azerbaycan, Kıbrıs ve Libya'da meşru hükümetlerin izin, onay ve talebi ile Doğu Akdeniz ve Suriye'de de meşru çıkarlarını korumak amacı ile kendi askerî gücüyle yani "hard power-sert güç" ile bulunmaktadır. Bu durum söz konusu alanlarda bulunan ABD, AB, Fransa gibi Batılı emperyal yapıların çıkarları ile çatışmaktadır. Hal böyle olunca da Türkiye'yi etkisizleştirerek oyun dışı bırakma çabaları içinde olmaktadırlar. Türkiye'nin de burada "pragmatik" düşünmesi ve hamlelerini o andaki ulusal çıkarlar yönünde gerçekleştirmesi şarttır.

Şöyle ki; Türk Milletinin Doğu Akdeniz'deki çıkarları için siyasi iradenin fikirsel ve duygusal bazda değil de tamamen matematiksel düşünerek hareket etmesi gerekmektedir. Örneğin Sisi'ye kişisel olarak kızgın da olsak Türk Milletinin çıkarları için Mısır Devleti ile Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasını ivedi imzalamalıyız. Dikkat edilirse Sisi'nin şahsı ile değil Mısır Devleti ile anlaşma imzalamalıyız dedik. Çünkü Sisi bugün var yarın yok. Ama Mısır Devleti normal koşullarda hep var. Yani kişiler gelip geçici devletler-milletler bakidir. Aynı durum İsrail için de söz konusu.

ABD'yi ARKALAMAK

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Milletinin Doğu Akdeniz'deki çok yüksek hak ve menfaatleri için İsrail ile de ivedi olarak MEB anlaşmasını imzalamalı, bunun koşullarını hazırlamalıdır. Böylesi bir durumda hem GKRY'nin hem de Yunanistan'ın bütün planları çökmüş olacaktır. Onların planları çökünce AB'de iddia edecekleri Türkiye karşıtlığı argümanlar da ortadan kalkacaktır. Bu tür anlaşmaları yapmış olsaydık hem GKRY hem de Yunanistan AB'ye "Türkiye bize ait sularda sismik araştırma yapıyor" diye şikâyet edemeyecekti. Ayrıca İsrail ile anlaşma imzalamanın bir avantajı da ABD'yi arkalamak olacaktır. Avrupa Birliği ta başından beri Türkiye'yi "tam üye" yapmayı düşünmedi. Zira bu durum "teknik, felsefi ve sosyolojik olarak" mümkün değildi. AB uzun vadeli amaçları için tıpkı ABD'nin yaptığı gibi Türkiye'ye havuç gösterdi, medyadaki görevlileri vasıtası ile algı yönetimi uyguladı, arada da sopa gösterdi. Tam üye olmadan Gümrük Birliği'ne üye olan tek devletin Türkiye olmasını sağladılar. Tam üye olmadan gümrük birliğine üye olmak demek "Ben ekonomik olarak ne alır satarsam ne üretirsem sen onay vermeden hiçbir şey yapmayacağımı taahhüt ediyorum" demekti. Ne yazık ki 90'lı yıllarda bu çok büyük başarı imiş gibi millete yutturuldu. Çünkü AB, Avrupa Demir Çelik Birliği kurulurken şu aşamalar üzerine inşa edildi. 1) Tam üyelik 2) Gümrük Birliği 3) Ekonomik birlik (ortak para Euro-ortak Pazar) 4) Siyasi Birlik-tek devlet, tek bayrak, tek ordu 5) Kültürel Birlik. Türkiye 4 basamağı geçse bile 5'nci basamağı geçmesi teknik ve sosyolojik olarak mümkün değildi. (Tek kutuplu dünya sürecinde AB'nin bir kutup olması ABD'nin asla işine gelmediğinden 4'üncü basamağın gerçekleşmesine ben izin vermiyorum dedi çıktı. AB orada donduruldu.) Zira en azından din farkı vardı. AB bunu baştan beri görmüştü. Zaten o yüzden yok imtiyazlı ortaklık, yok aday adaylığı, yok adaylık süreci, yok fasıllar açıyoruz filan diye on yıllarca oyaladılar. Bu süreçler on yıllarca hem AB'nin hem de Türkiye'de siyasal iktidarların işine geldiği için hep birlikte yuvarlanıp gidildi. 70'li yıllarda Sosyal Demokrat Alman Şansölyesi Helmut Schmidt bile Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıklamıştı.

YATIRIMLARDA DÜŞÜŞ

Bugün geldiğimiz noktada AB, Devlet ve Hükümet Başkanları toplantısında Yunanistan ve GKRY ısrarla talep ettiği biçimde bir yaptırımın çıkmadığını memnuniyetle görüyoruz. Çıkacak olan yaptırımlarda 3 ay sonraya ötelenmiş laf ola beri gele yaptırımlar olacaktır. Merkel, Türkiye ile stratejik ortaklık sürecini sürdürmek istiyor. Hâlbuki 15 yıl evvel geldiğinde Türkiye'ye tamamen karşı idi. Şimdi meseleye stratejik bakıyor. Çıkarı var mı yok mu? Şu andaki konu adaylık süreci değil, ilişkiler kopsun mu kopmasın mı konusudur. Ancak son zamanlarda Türkiye'ye karşı Alman yatırımlarında önemli bir düşüş olduğu da görülüyor. Asıl mesele ABD'nin CAATSA yaptırımlarındadır. Zira CAATSA yaptırımları AB'nin yaptırımları gibi bir uygulama değil. ABD Senatosu CAATSA yaptırımlarının önünü açan Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nı (NDAA) kabul etti. Trump da giderayak yaptırım tedbirlerini içeren paketi imzaladı. Bu konuyu daha sonraki yazımızda irdeleyeceğiz. Lakin sonuçta AB yaptırımları konusunda AB'den bir karar çıkmadı ve karar Mart 2021'deki zirveye ertelendi. AB'nin Türkiye ile diyaloga fırsat tanımak istediğini belirtmesi Türkiye'den kopmak istememesindendir.

Dış politikada elinizdeki kartı oynamadığınız sürece o kart değerlidir. Kartı oynarsanız değeri biter. AB, Türkiye'yi üyeliğe almıyor, serbest dolaşım hakkı vermiyor bir de son kartı olan yaptırım kartını oynarsa geriye dönemeyeceği bir yola gireceğinin farkında olduğu için Türkiye'yi tamamen kendisinden kopartmak istemiyor. Türkiye'de akılcı dış politik hamlelerle millî çıkarlarını maksimize ederken Batı'dan da kopmamalıdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları