Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

BAE ziyareti Ortadoğu politikasını ve ekonomiyi nasıl etkiler?

Türkiye, Ortadoğu'da ciddi sorunlarla uğraşmaktadır. En birincil sorun Suriye'deki durumdur. Suriye'deki durumun stratejik sonuçlarına baktığımızda ise örneğin Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın batısında ABD'nin kurma aşamasına adım adım yaklaştığı bir "Garnizon Kürt Devleti" oluşumu var ve bu oluşumun silahlı gücü PYD/PKK terör örgütünden oluşmakta. E, 911 km.lik sınırından ötürü bir terör örgütü ile komşu olmayı dünyada hangi devlet ister ki? İkinci nokta dünyada hiçbir ülke bu denli yoğun göç alıp bu kadar göçmeni barındırmak istemez. Zira hiçbir ülkenin yapısı bu kadar yüksek sayıda göçmeni kaldırmaz. Üçüncü nokta da yine hiç kimse küçük Afganistan gibi bir İdlib ile komşu olmak istemez zira Afganistan'daki tüm terör örgütleri İdlib'de de mevcuttur. Suriye meselesinin temel stratejik sonuçlarıdır bunlar.

*

ABD Suriye'ye bir proje ile girdi. Türkiye'nin yeterince hazırlığı olmamasından ötürü sözkonusu ABD harekâtını önlemesi imkân dâhilinde değildi. Ancak ABD ile birlikte Rusya da Suriye sahasına çıktı. Unutmamak lazım ki; ABD ile Rusya tarihte hiç savaşmamışlardır ama hep paylaşmışlardır. Türkiye, Suriye'de "Adana Mutabakatını" devam ettirebilseydi belki de Şam rejimi Rusya ile birlikte Türkiye'yi de davet edebilirdi. Burada Atatürk'ün dış politika ile ilgili şu ilkelerini hatırlayalım; Emperyal devletlerin peşine takılmamak, Arap dünyasının içine pek girmemek, komşu olduğumuzdan ötürü Rusya ile çatışmaktan olabildiğince kaçınmak. ABD ve AB ülkeleri demokrasiyi kendi ülkeleri için isterler ama Ortadoğu ülkeleri için katiyen istemezler ve çeşitli enstrümanlarla sabote ederler. Çünkü demokrasinin varlığı halinde Arap halklarının ABD ve İsrail'in çıkarları aleyhine kararlar vermeleri çok yüksek olasılıktır. Hâlbuki bu gün baştaki emiri, kralı kontrol altında tutmakla onlara istediklerini yaptırabiliyorlar. Trump Suudi Kralına "Biz olmasak 15 gün o tahtta oturamazsın." demedi mi? Görünen o ki Suriye ve Mısır'da da rejimlerin uzunca bir süre değişmesine izin vermeyecekler. Türkiye de bunu gördüğü için doğru bir hareket tarzı ile şimdi ilişkileri normalleştirmeye çalışıyor. Çünkü devletlerin sürekli dostluğu da sürekli düşmanlığı da olmaz, sürekli çıkarları olur. ABD ve AB, Ortadoğu'da zaman zaman İran'ın ve Müslüman Kardeşlerin rejimlere olan tehditlerinin arttığını gördüğünde bu ülkelere istediklerini yaptırdılar. Bu durumun Körfez ülkelerine bir maliyeti olduğu da kuşkusuz. Mesela Yemen'deki çatışmalarda ABD, devreden çıktı ve Yemen ile Suudileri ve BAE'ni baş başa bıraktı. Maliyet onlara yüklendi. Ortadoğu'da ilişkiler zemini her zaman kaygan olmuştur ama bu gün daha da kaygan. Örneğin ABD'nin dünyada asla vazgeçemediği 1'nci müttefiki olan İsrail bile Hayfa limanını Çinlilere kiralamaya vermek durumunda ve ABD adeta yerinden zıplıyor. Türkiye'nin de bölgede çok ciddi sorunları mevcuttur. Libya'da da sorunlar büyük. ABD Libya'yı Fransa'nın kontrolüne bırakmak istiyor.

Libya, Mavi Vatan nedeniyle Türkiye için yaşamsal önemdedir. Türkiye, Mısır gerginliğinden Yunanistan yararlanmıştı. Bunu dikkate aldığımızda Türkiye'nin önünde çok dikenli bir yol olduğunu görebiliriz. O sebeple Türkiye'nin bölgede her ülke ile görüşmesi ve ilişkilerini biran önce normale döndürmesi kaçınılmazdır. Türkiye'de darbeyi destekleyen BAE ile el sıkışılabiliyorsa Mısır'da Sisi ile de el sıkışılabilmelidir. Taliban, BM kayıtlarına terör örgütü olarak geçmiş ve tüm dünya ülkelerince terör örgütü kabul edilen bir yapıdır. Afganistan'daki seçilmiş hükümeti silah kullanarak devirmiş yani darbeci bir yapıdır. Bu yapıyla dahi görüşen Türkiye, Mısır ve Suriye devletleri ile de hemen barışmalı ve ilişkileri rayına koymalıdır. Bu barışmayı hiç istemeyecek ülke ise Yunanistan olacaktır kuşkusuz.

*

Türkiye'nin barışçıl yaklaşımı sonucu ilerleyen süreçte Libya ve Mavi Vatan politikalarının devamlılığı da daha kolay işlevsellik kazanır. Diğer bir önemli nokta da Körfez ülkelerinin Suriye'yi Arap birliğine alma gayretleridir. Bu durumda ABD'nin talepleri kolayca yerine gelir. Çünkü ABD izin vermeden Körfez ülkeleri yöneticileri bir odadan bir odaya bile gidemez. BAE'nin Türkiye ziyaretini ekonomik bağlamda değerlendirdiğimizde ise açıklanan 10 milyar $lık yatırımın miktar olarak Türkiye için büyük bir destek sağlamayacağı bellidir. Türkiye ekonomik durumu için isabetli yapısal kararlarını bir an önce hayata geçirmek zorundadır. Faiz, aile kurumundan tutun ülkelere kadar her toplumsal yapı için büyük zararlar veren bir ekonomik olgudur. Faiz baronları olduğu gibi dünyada dolar baronları da vardır. Ancak faiz tüm dünyada reel ekonominin en etkin enstrümanlarından biridir. Yani tüm dünyada günümüz ekonomisinde bir faiz gerçeği vardır. Bu gerçeği ortadan kaldırmak bu günkü koşullarda da imkânsızdır.

Merkez Bankası faizi indirdiğinde döviz kuru yukarı fırlıyor ve bu da günlük yaşamda elektrikten doğal gaza, peynirden zeytine, kâğıttan kaleme, ayakkabıdan cekete, ekmekten simide, benzinden mazota, undan süte aklınıza gelen her emtiaya zam olarak yansıyor. Yani halkın satın alma gücü sürekli aşağı doğru iniyor. Şimdi uygulanan bir "rekabetçi kur" modeli var. Kurun ucuzlaması aynı zamanda işçilik ücretlerinin yani üretimin dört temel faktöründen biri olan emeğin de ucuzlamasını aynı anda getiriyor. Emek ucuzlayınca halkın satın alma gücü de aynı paralellikte düşüş gösterir. Bu durumda ihracat artar, döviz girdisi de artar ama bu defa da iç piyasa çökmeye başlar. Çünkü Türkiye'nin iç tüketimi üretim hacminin %70'ine tekabül etmektedir. Üretim de büyük düşüş gösterir, çünkü satamayan müteşebbis üretmez de. İç tüketim %70 büyüklükte olmadığında da büyüme modelini tutturamayız. Yine bir başka sorun Merkez Bankasının içeriye borç verme faizini 4 puan düşürürken, Hazinenin dışarıya borçlanma faizinin 5 puan artmış olmasıdır. Bu durum ise dış borcun sürekli armasına sebep teşkil eder. Bu sarmaldan kurtulmak gerektiği açıktır ve o nedenle gerekli manivelalarla döviz kurunun artışını önleyip üretim artışını hızla yukarı çekmek gerekir. Sürekli oynak zeminde seyreden bir döviz kuru üretimi arttırmanın önünde de bir engel teşkil etmektedir. Tabii bir de işin sosyolojik boyutu var. Rekabetçi kurdan doğan ucuz işgücü nedeniyle halkın alım gücü düşecektir. Ancak Türk halkı KBMG de 12.500 $ı görmüş olmasından dolayı 8.000 $ lardaki bir KBMG ile nasıl tatmin olacaktır? Bu da ayrı bir soru. Türkiye'de ekonomik dengeler sanayi ve tarım sektöründen büyük bir ağırlıkla hizmetler sektörüne, bu dalda da özellikle "inşaat" sektörüne kayınca üretim çok büyük ölçüde geriledi. Zira büyük karlar nedeniyle sanayiciler, çiftçiler "inşaatçı" oldular ve sermayeyi buraya kaydırdılar. Dövizle borçlanıp döviz üretmeyen bir inşaat sektörü de ekonominin bu günkü duruma gelmesinin en büyük sebeplerinden biri oldu. Ekonomik yapımızın yeniden ayağa kalkması için dış kaynak tabii ki çok önemlidir ama dış kaynaktan evvel ne yapıp edip tarım ve sanayi sektörlerindeki üretim yapımızı güçlendirerek tarım ve sanayi üretimimizi arttırmaktan başka çıkış yolu yoktur bizce. Türkiye bunu yapabilecek kaynak ve kabiliyete sahip büyük bir ülkedir.  

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları