Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Asıl sorun sistemde

Türkiye''de bir haftadır yer yerinden oynuyor. Bir genç kadın çocuk yaşta kendisine yapılanları delilleri ile yargının önüne döktü ve ''Pandora''nın Kutusu'' açıldı. 6 yaşında "evlendirilen" H.K.G, 29 yaşındaki bir adam tarafından yıllarca nasıl nitelikli cinsel tacize (tecavüze) uğradığını açıklayınca tüm memleket çok haklı ve büyük bir öfke ile ayağa kalktı. Evet, böyle bir rezillik olamazdı. Bu rezilliğe ve bu rezilliği gerçekleştiren kişilere lanet olsun. İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı kurucusu baba Yusuf Ziya Gümüşel ile anne Fatma Gümüşel kızları H.K.G''yi daha 6 yaşında bir sübyanken 29 yaşındaki Kadir İstekli ile evlendirmişler. Bunlar nasıl bir ana baba anlamak imkânsız. Küçük kız yıllar sonra hamile olduğu düşünülerek 14 yaşında iken annesi ile hastaneye gittiğinde doktorun H.K.G''nin cinsel tacize (tecavüze) uğradığını teşhis etmesi sonucu durum adli makamlara yansımış. Sonrasında mağdure 17 Ağustos 2012''de Sancaktepe İlçe Emniyet Müdürlüğü Çocuk Büro''da ifade vermiş asıl yaşının 17 olduğunu söyleyip kendi isteği ile Kadir İstekli ile cinsel ilişki yaşadığını söylemiş. Kemik testine gönderilmiş ancak yerine 21 yaşında başka bir kadın test vermiş. Bunların sonucunda da Savcılık soruşturmaya yer olmadığı kararı vererek dosyayı kapatmış. Geçen zaman içinde Kadir İstekli ile yaptığı konuşmalarda her şeyi Kadir İstekli''ye gizlice itiraf ettirmiş ve konuşmaları kayda almış. Verdiği ifadenin de ailesince yazılıp kendisine zora imzalatıldığını belirtmiş. 2020''de H.K.G''nin şikâyetçi olması ile tecavüz olayı tekrar yargıya intikal etmiş. İşin özeti bu. Bu olayın neresinden tutsanız elinizde kalır. 14 yaşında hastaneye geldiğinde hekimin konuyu adli makamlara suç duyurusunda bulunduğunda neden kimsenin aklına nüfus kaydına bakmak gelmemiş? Neden doğum raporu aranmamış? Kemik yaşı testi için teste girecek kişinin koluna testi isteyen makamın mührü vurulur. Bu mühür nasıl 21 yaşındaki bir kadına vurulmuş? Bu mührü kim vurmuş? Hastanede test numunesini alanlar neden bu mührü aramamışlar? Savcı bu durumda 18.01.2013''de nasıl soruşturmaya gerek olmadığı kararını vermiş? H.K.G. 2020''de şikâyetçi olduğu ve Aile - Sosyal Hizmetler Bakanlığı''nca korumaya alındığı halde bugüne kadar neden Savcılık soruşturması iddianameye dönüşüp yargılama talebinde bulunulmamış? İmam nikâhını kıyan imam resmî nikâhı olmayan bir çocuğun dini nikâhını nasıl kıymış? H.K.G''ye karşı tecavüzün yanısıra alıkoyma suçu, eğitim hakkından yoksun bırakma suçu işlenmiş. Yani sor sorabildiğin kadar, say sayabildiğin kadar.

Gazeteci Timur Soykan savcılık iddianamesine ulaşıp bu olayı ortaya çıkarmasa Türkiye''nin haberi olmayacaktı. Cemaat ve tarikat yapıları içinde ve bunlara bağlı yurt, kurs gibi yerlerde zaman zaman çocukların cinsel istismara maruz kaldığı haberleri basında çıkıyor. Ancak ortaya çıktığında buna karşı duran temiz yürekli insanlara hemen "din düşmanı" yaftası yapıştırılıyor. Hemen hepsi "din" kavramının arkasına saklanıyor. Böyle bir durumu kimse İslam''la savunamaz. Bunu İslam''la savunan öncelikle kâfirdir, münafıktır. Yüce dinimiz İslam''ı kirletiyordur. Burada Hiranur Vakfı çatısı altında tarikat maskesinin arkasına saklanarak küçük bir sübyana yapılan organize nitelikli tecavüz var. Aslında bu tür hadiseler en başta yüce dinimiz İslam''a zarar veriyor. Tarikatlar Türk kültür yapısında önemli yeri olan "Tasavvuf anlayışının" kurumlarıdır. Lakin bugün tarikatların tasavvuf kültüründen uzaklaştığı ve büyük ölçüde siyaset-ticaret alanının içine girdikleri görülüyor. Örneğin Millî Eğitim Bakanlığı''nda çok etkin oldukları ve Bakanlığın bu tarikatların dernekleri ile anlaşmalar imzaladıkları filan ifade ediliyor. Tarikatların ve cemaatlerin holdingleri var. Liderleri süper lüks villalarda oturuyor, Apple telefonlar kullanıyor, milyon dolarlık araçlara biniyorlar. E, hani tarikat denilen yapı tasavvufun işlevsel bir organı idi. Tasavvufta bütün gayret Allah''a tertemiz bir kul olarak ulaşmak için değil midir? Tasavvufun temel doktrini "bir lokma bir hırka" değil midir? Bugün ne yazık ki Tarikat ve Cemaatlerin kurduğu "vakıflara ait" tüm ticari kurumlar 2003''te çıkarılan bir yasa ile Sayıştay denetimi dışında bırakıldı ve paranın tüm kontrolü Tarikat veya Cemaat liderinin eline geçti. Hepimiz yaşadık gördük; Gülen cemaatinin okulları, hastaneleri, dershaneleri, şirketleri, gazeteleri, televizyonları, yatırımları vb. yok muydu? Hepsi vardı. 17/25 Aralık''a kadar da faaliyetlerini sürdürdüler. Sonrasında görüldü ki bu cemaat aslında devleti ele geçirmek ve Anayasal düzeni yıkmak için kurulmuş "irticai" bir terör örgütü imiş. Nitekim kazandıkları paraları da Türkiye Cumhuriyetini yıkmak amaçlı kullandıklarını gösterdiler. Acı sonuç; "15 Temmuz darbe girişimi ve 251 masum vatandaş şehit!" Tabii burada Türkiye''nin tehdit algısının değişmesi sonucu "irtica"nın 2004 yılında Millî Güvenlik Belgesinde tehdit olmaktan çıkarılması"nın da etkisi olduğu düşünülebilir.

Tarikatların ve cemaatlerin ticari işleri konusunda İlahiyat Hocası Prof. Dr. Mustafa Öztürk şöyle diyor; "Tarikat ve cemaatlerin holdingleşmesine devlet asla izin vermemelidir. Çünkü o zaman burası bir çekim merkezi oluyor. Taşradan gelenler burada bir çevre ediniyor, çocuklarına burs, yurt vs. veriliyor. Ülke ekonomisi iyi durumda değilken bile bu yapılar zenginleşebiliyorlar. Ekonomik güçleri arttıkça siyasete sirayet edip kolonileşiyorlar. Bu yapıların büyük kısmının din hizmeti ile ilgileri yok. O en son gelen işleri. Amaçları ekonomik ve siyasi güç sahibi olmaktır. Ekonomik ilişkileri yasaklanırsa her şey çözülür. Bunlar ekonomik çıkarları için dini referans alıyorlar." Yine İlahiyat Hocası rahmetli Prof. Dr. Erol Güngör şöyle demiş "Camide Allah ile ticarethanede şeytan ile bir arada olan kimsenin imanından hiç kimse emin olamaz."

Biz çocukluğumuzdan hatırlarız ailemizden, çevremizden hacca giden büyüklerimiz hacdan döndüklerinde terazi ya da metre kullanılarak yapılan ticari işleri asla yapmazlardı, yapıyorlarsa da hacdan dönüşte mutlaka bırakır başka iş yaparlardı, yanlışlıkla da olsa hak geçebilir diye. Nereden nereye geldik. Bir önemli nokta da bazı İlahiyat hocaları tarafından "2013 yılında YÖK''ün İlahiyat Fakülteleri müfredatından Felsefe Grubu dersleri ve İslam Tarihi derslerini kaldırmış olmasının" ciddi bir yanlış olduğunun vurgulanmasıdır. Bu durumda Selefi bir eğitime yönlendirildiği ve Taliban türü bir din eğitimine kayıldığı iddiaları da yine bazı İlahiyat bilim insanlarınca söyleniyor. İslam''ın temel hedefi iyi insan oluşturmaktır. İyi insan olunmadan gerçek bir Müslüman, gerçek bir mümin olunmaz. Türk kültür yapısındaki Tasavvufun tarikatlarında da amaç iyi insan yetiştirmek değil miydi? E, sadece para ve siyasi güç peşinde olanlar, post''a veliaht bırakmak için 6 yaşındaki kız bebeyi 29 yaşındaki bir tecavüzcünün koynuna sokanlar iyi insan, iyi Müslüman, iyi mümin yetiştirebilir mi sizce? Tabii ki hayır. Ha tüm tarikat ve cemaatler böyle midir? Elbette hayır, hepsi böyledir denilemez tabii. Ama ciddi bir kısmının böyle olduğu artık herkesçe biliniyor. Çünkü bunlar açık değiller, şeffaf değiller, denetlenebilir değiller. Biz şunu biliriz; devletin yasalarının denetiminde olmayan her toplu yapı yanlışların odak noktası olabilir. Bu tespitimize örnek olarak da Fetö terör örgütü çıkıyor ortaya. Yani sonuç olarak daha birçok şey yazılabilir ama en önemlisi bu konuda devletin çok ciddi düzenlemeler yapması şarttır. Aksi halde Türkiye daha böyle pek çok infial yaratacak ahlaksızlıkları görür.

                                       

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları