Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

Acımız büyük

Bu yazı yazılırken büyük felaketin üzerinden tam 161 saat yani 7 güne yakın bir zaman geçmişti. Bu süre sonunda devletin açıkladığı resmî rakamlara göre 10 ilde aynı anda meydana gelen büyük felakette 29.605 vatandaşımız hayatını kaybetti, 80.278 vatandaşımız da yaralandı. On binlerce bina yıkıldı. Bunun da ötesinde 10 ilde daha enkazı kaldırılmamış on binlerce yıkılmış bina var. O binaların altından ne çıkacak bilmiyoruz. İnşallah dileriz kaybettiğimiz insanlarımız çıkmaz. Türkiye 1999''da 19 binden fazla insanımızı kaybettiğimiz Yalova- Gölcük korkunç depremini yaşamıştı. O deprem üzerinden tam 24 yıl geçti. Bu depremden ders almamız lazımdı. Demek ki gerekli ölçüde ders almamışız. Rahmetli Ahmet Mete Işıkara hocanın meşhur sözü vardı "Deprem öldürmez, bina öldürür." Bugün Japonya''da da depremler oluyor ama hiç bu kadar insan kaybedilmiyor. Çünkü kurallara, yasalara uygun hareket ediliyor. Tarihten bile ders almıyoruz. İlk çağlardan beri neden insanlar dağların tepelerine doğru yerleşim kurmuşlar da ovalara inmemişler? Bunun iki temel sebebi var; birincisi güvenlik, çünkü hâkim alan dediğimiz yüksek arazi kesimlerinde kendilerini daha iyi savunabilmişler, ikincisi de sert zemin yani kayalık zemin. Ovaları da tarım için kullanmışlar. Bütün deprem uzmanları söylüyor; zemin en önemli faktörlerden biridir. Çünkü çok sağlam bir bina bile yapsanız eğer zemin muhallebi gibi ise o çok sağlam binayı içine çekip yutar, insanlar çok sağlam bir tabut içinde toprağa gömülürler. O halde zemin sert kaya zemin olmalıdır. İkincisi de binanın sağlamlığıdır. Depremde bir fotoğraf gördük TMMOB''nin şube binasının fotoğrafıydı bu. Etrafındaki yeni birkaç yıllık binalar bile yerle bir olmuş ama kaç yıllık o bina dimdik ayakta duruyordu. Yine eğer haber doğru ise deprem bölgesinde bir ilçe belediyesinde yıkılan tek bir bina yok, tek bir can kaybı yok. 2,3,5 senelik binalar iskambil kağıdı gibi yerle bir oldular. Adam yeni lüks bina yapıyor bir de çok pahalı fiyatla satıyor, reklamını da depreme dayanıklı onayı almıştır diye veriyor, millet dünyanın parasını verip alıyor sonra depremde bina yerle bir. Bu nasıl iştir? Deprem ile uğraşan tüm bilim adamları sulak zemine bina yapmayın diye bas bas bağırıyor, sonra adam gidip oraya lüks binayı yapıyor, sağlam diyor, bir bakıyorsun depremde iskambil kâğıdı gibi yere yapışmış. Ekranda bir depremzede söyledi, apartmana ait yeşil alan belediyeye devredilince binaya ruhsat veriliyor. Yıkılan yapılara bakıyorsunuz beton denilen şey yerde kum olmuş. Kumdan bina. İlerleyen süreçte bu binaların yapı kontrol ve izin belgelerine mutlaka bakmak lazım.

Topluma sürekli şu işlendi; eski binalar kötüdür, inşaat tekniği eskidir, onlar yıkılmalı yerine yeni bina yapılmalıdır. Bu doğru mudur yoksa bir amaca yönelik algı operasyonu muydu şimdi şüphelerimiz var. Çünkü görüldü ki kurallara uygun ve malzemeden çalınmadan yapılan eski bina dimdik ayakta, yeni yapılmış ama kural dışı ve malzemeden çalınmış bina kumdan kale gibi yerle bir olmuş. Bu asla kabul edilemez. Hangi belediye ya da kimler bu tür bir yapıya izin vermişse, kimler bu yapıları yapmışlarsa yasalar önünde hesabını da vermelidirler. Öte yandan sormak lazım Paris''in göbeğinde ya da Roma''nın ortasında yüzlerce yıllık binalar var, neden hiçbirine bir şey olmuyor? Deprem bölgesinde de görüldü üç bina birbiri yanında, sağında ve solundaki iki bina yıkılıyor ortadaki bir bina dimdik ayakta duruyor. E, bunu en az akıllı kişi bile anlar; yıkılan binalar malzemeden çalınan binalardır. Yine ekranda gördüğümüze göre adam kolonun içine köpük malzeme bile tıkmış. Pes be birader! İki katlı bina yapan vatandaş temelini ona göre atıyor, sonra üstüne üç kat çıkıyor. E, binanın temeli de kolonları da iki kata göre yapılmış olduğundan bir depremde beş katı kaldıramıyor, bina yerde ve birçok can kaybı oluyor. Bu doğru bir durum değildir. Bu yapıların yapı denetim evrakları, yapı kullanma izin belgeleri vb. de çok iyi muhafaza edilmelidir. Çünkü yarın hukuki delil niteliğinde olabilir. Bölgede yeterli temizlik koşulları olmadığı ifade ediliyor. Bu doğru ise yarın orada sağlık sorunları, salgın hastalık yaşamak mümkündür. Bu duruma da acele tedbir almamız lazımdır. Seyyar banyoların, tuvaletlerin sayısını hızla arttırmalıyız. Enkaz altında bulunan vefat etmiş vatandaşlarımızın da hızla çıkarılması ve defnedilmesi gerekmektedir. Türkiye''deki bütün Büyükşehir Belediyelerinin de AFAD koordinesinde derhal bölgeye intikal etmesi ve temizlik işlerine başlaması, çöp kamyonlarının hızla çöpleri toplaması lazımdır. Öte yandan milletçe yaşadığımız böylesi büyük afetlerde sen ben kavgası olmamalıdır, çünkü gün dayanışma günüdür. Tüm milletçe birbirimize sarılmalı ve el birliği enkazları kaldırmalı, yaralılara yardım etmeli, depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılamalı, yaralarımızı birlikte sarmalıyız. Her türlü mesele sokakta kalmış vatandaşlarımızın acılarını bir nebze de olsa hafiflettikten sonra açık açık görüşülmelidir. Bu deprem can kayıplarımızın yanı sıra ülkemiz ekonomisine en az 100 milyar dolarlık bir büyük yük de getirecektir. Bu durumu tolere etmek için hangi tedbirler uygulanacaktır bilemiyoruz. Ancak ne olursa olsun el birliği ile milletimizin yaralarını sarmak hepimizin birinci görevi olmalıdır.

Burada belirtmemiz gereken çok önemli bir husus da şudur; Allah göstermesin bu büyüklükteki bir deprem İstanbul merkezli olarak Marmara Bölgesinde olsa idi ne olurdu; açık ve net söyleyelim ülke olarak mahvolurduk ve Türk Milletinin bekası görülmemiş ölçüde tehlike altına girmiş olurdu. En başta on binlerce insanımızı kaybetmenin yanında tüm sanayi tesislerimiz ortadan kalkardı. Yani bir savaşa girmiş olsak düşman kuvvetin yapacağını deprem yapmış olurdu. Allah korusun ülkemizin işgali bile söz konusu olabilirdi. Böyle bir işgal olmasa bile en az yüz yıl belimizi doğrultamayacak bir ekonomik ve sosyal çöküş yaşardık. Çıkabilecek salgın hastalıklar milletimizi kırar geçirirdi. Tüm bunlar ilk aklımıza gelenler. Öyleyse böyle bir durumla karşılaşmamak için şehircilik ve mühendislik alanında tüm tedbirleri bugünden itibaren almanın yanı sıra sanayi tesislerimizden taşınabilecek olanları İç Anadolu Bölgesi''ne yani her türlü tehdidin daha az olabileceği "yurt içi bölgelere" taşımamız gerekir. Öte yandan her türlü yasal yapı ve teşvikleri ile yeni kurulacak sanayi tesislerimizi de İç Anadolu Bölgesi''nde deprem riski olmayan alanlarda kurulmasını sağlamalıyız. Yani ülkemizin kalbini Marmara Bölgesi''nden çıkartıp İç Anadolu Bölgesi''ne yerleştirmeyiz. Bu çalışma ile hem İç Anadolu''nun kalkınmasını sağlayabiliriz hem de Marmara Bölgesi''nin başta İstanbul olmak üzere diğer şehirlerine göçleri ve nüfus artışını önlemiş oluruz. Böylece ülkemizin millî güvenlik sorunu olabilecek bir durumu da çözmüş oluruz. Son olarak şunu da söylemeliyiz; insanoğlu doğa ile asla savaşmamalıdır, çünkü insanoğlu doğayı asla yenemez her zaman doğaya yenilir. Doğadan daha büyük bir güç olamaz. Bu nedenle doğa ile savaşarak değil de aklı ve bilimi kullanarak doğa ile uyum içinde yaşamayı bilmek zorundayız. Doğanın yapma dediğini yaparsak doğanın cevabı çok sert ve acı oluyor. Deprem bölgesinde canını dişine takarak hayat kurtarmaya çalışan herkese de minnet duygularımızı ve teşekkürlerimizi gönderiyoruz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları