Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

ABD-Türkiye görüşmesinin analizi ve muhtemel yansımalar

Geçtiğimiz hafta sonu İtalya'nın başkenti Roma'da yapılan G-20 zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden karşılıklı bir görüşme yaptılar. Görüşmenin şekilsel olarak öncekilerden en belirgin farkı toplantıda her iki ülkenin Dışişleri Bakanları Çavuşoğlu ile Blinken'in de hazır bulunması idi. Toplantıda MİT Başkanı Hakan Fidan da bulunmuş. Suriye krizi de masaya koyulduğundan dolayı toplantının planlanan 20 dakika yerine 70 dakika sürmesi de bu durumda doğaldır. Bunun bize anlattığı şu; ABD Başkanı Biden geçmişte olduğu gibi tek başına görüşmek yerine bir delegasyon ile görüşmeyi yani ilişkilerin kurumsal olarak yürümesini tercih ediyor.

Beyaz Saray'ın ve Routers'in açıklamalarına göre, büyükelçiler krizi bitmemiş ama soğumaya alınmış gibi görünüyor. Tekrar ısınır mı bilinmez. ABD ile Türkiye arasındaki önemli sorunlardan biri de S-400'lere bağlı olarak gelişen F-35 krizi. ABD vahşi batıdan kalma alışkanlığı ile ödediğimiz 1,5 milyar $'ın üzerine çöktü. Ne paramızı veriyor ne de vermeyi taahhüt ettiği uçaklarımızı. Uçaklar bizim için çok önemli. Çünkü hasmane tutum sergileyen Yunanistan'a verilen askeri destek ve verilen uçaklar ile yarın hava üstünlüğünün Yunanistan'a geçmesi ihtimal dâhilindedir. Türkiye F-35lerin yerine F-16 almakta bile olumlu düşünüyor. Yapılan açıklamalarda "yeni mekanizmalar kurulması" tabiri kullanıldı. Bu terim diplomasi dilinde meseleyi zamana yaymayı ifade eder. Öte yandan ABD sürece Türkiye'den daha farklı bir pencereden bakıyor. Bu da Türkiye'nin Suriye'deki tehdit algılamasını ABD'nin anlamadığını ya da anlamazdan geldiğini ifade ediyor. Bir önemli nokta da ABD Türkiye için eskisi gibi düşünmüyor. Bunu Türkiye'yi "stratejik müttefiklikten (strategic ally) savunma işbirliğine (defence cooperation) indirgenmiş" olduğu ifadesi ile vurguluyor. Yani Türkiye'ye bakış zayıflamış durumda. Görünen o ki ABD bölgede yeni stratejik müttefik olarak Yunanistan'ı tercih etmiş ve Avrupa ile Balkanlar için Rusya'yı durdurma işinin liderliğini Yunanistan'a vermiş. Görüşme sonrası yapılan açıklamalarda çok görüş ayrılıkları ve uyarılar sözkonusu ve ABD bunları komisyona havale ediyor, bu da iş uzayacak demektir. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, "ABD'nin PYD'yi desteklemesinden üzüntü duyuyoruz ama süreç böyle devam etmeyecektir." dedi.

 

Orada Ordu Kuruluyor

Yıllardır yazıp söylüyoruz, Türkiye bu kaygısında çok çok haklıdır. Çünkü güney sınırımızda kurulacak bir "Garnizon Kürt devleti" Türkiye'nin toprak bütünlüğü için en büyük tehdittir. O nedenle Türkiye toprak bütünlüğünü korumak zorundadır ABD, PKK/YPG'ye verdiği silah, malzeme ve eğitim desteği ile "askeri taarruz yeteneği" kazandırmaktadır. Orada resmen "konvansiyonel bir ordu" kuruluyor. Eski eli Keleşliler değil Topçusu, Tankçısı, Havancısı, Hava gücü ile tam bir ordu kuruyorlar. Türkiye buna asla izin veremez. Lakin ani ve fevri de hareket edemez. Zira savaş her şeyden önce ekonomik durumla da ilgilidir. Türkiye, eskilerin tabiri ile önce "usuletle ve suhuletle" zekâsını kullanarak hareket etmek yani yumuşak gücünü yani diplomasisini kullanarak meseleye girmelidir. Bu alanda yapılacak en etkin çözüm diplomasi yoluyla Şam rejimi ile görüşmek, Şam rejiminin de kendi ülkelerinin toprak bütünlüğünü isteyeceklerinden hareketle hem PKK/PYD'yi hem de İdlib'deki terör unsurlarını Suriye Ordusunun bertaraf etmesine destek olmaktır. Kendi ülkeleri olması nedeniyle meşru durumda olacaklarından dünyanın ses çıkarması da sözkonusu olmaz. Suriye'de iki alan mevcuttur, bunlar Fırat'ın Batısı ve Fırat'ın Doğusudur. Her iki alanda da durum karmaşıktır. Fırat'ın doğusunda PKK/PYD unsurları ABD askerleri ile birliktedir. Buraya yapılacak bir askeri harekât Türkiye ile ABD'nin karşı karşıya gelmesine sebep olabilir. Fırat'ın batısında ise Rusya duruma hâkim. Türkiye'nin Tel-Rıfat bölgesine bir askeri müdahalede bulunması durumunda ilk muhatabı Rusya olacaktır. Rusya ile bu konuda bir mutabakat şart görünüyor. Zira Rusya, dört SU-35i Tel-Rıfat'a göndermiş bulunuyor. Rusya böylece hava sahasını tuttu ve hava sahası kapalı durumda. Türkiye, Barış Pınarı bölgesini genişletmek maksadı ile bir harekât düzenlemeyi düşünebilirse de kara harekâtını yapabilmek için önce hava hâkimiyetini sağlamak ve karadaki dost unsurlara hava desteği vermek zaruridir. Hal böyle olunca Moskova'nın oluru olmadan harekât yapabilmemiz kabul ihtimal derecesi çok yüksek olan riskler taşır. Bununla birlikte Rusya'nın zaten Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine harekât gerçekleştirmesine de sıcak bakmadığı biliniyor. Velev ki Rusya'ya rağmen operasyon yaparsak geçen 2020 Şubat'ındaki gibi çok ağır bedel ödememiz de büyük olasılıktır. Rusya aslında PKK'yı taktik düzeyde de kullanmaktadır. ABD ise zaten stratejik düzeyde kullanıyor ve İsrail'in güvenliği için bir garnizon devleti kurma peşinde. Rusya'nın bizim operasyon yapmamızı istememesinin bir nedeninin de Ukrayna'ya sattığımız SİHA'lar olduğu diplomasi çevrelerince vurgulanıyor. Aslında Fırat'ın batısı ve İdlib'de Türkiye için en az Fırat'ın doğusu kadar kritik hatta belki de bir öncelikli. Çünkü İdlib'in doğusunda PKK/PYD var, ikincisi İdlib'de terör unsurları var, üçüncüsü de Türkiye için büyük bir göç tehdidi var. O nedenle silah satmak sadece para işi yani ticari bir iş değil, dengeleri çok ciddi biçimde düşünmeyi gerektiren bir iş. Öte yandan yine Roma görüşmesinden anlaşılan ABD, Türkiye'nin güneyden ve Kafkaslardan Rusya'yı sıkıştırmasını, Rusya'yı Karadeniz'de tutmasını hatta Çin'in de Hazar'a inmesine mani olmasını istiyor. Güneyimizdeki PKK/PYD tehdidini görmezden gelip onların kendi kara gücü olduğunu söyleyerek buranın bir enerji koridoru olduğunu değerlendirip Basra'daki enerjiyi bu koridordan geçirip Avrupa'ya ulaştırmak istiyor. Bu yolla Rusya'nın Avrupa üzerindeki enerji baskısını da kıracağını düşünüyor. Tabii aynı ABD Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de de sus pus olup hiçbir şeye karışmamasını da istiyor. Bütün bunları yaparsan ben saha uçak, silah veririm diyor. Türkiye olarak bunlar bizim kabul edebileceğimiz talepler değil. Çünkü en azından Rusya'dan doğalgaz almamız, Rusya ile nükleer santral kurmamız gibi ilişkilerimiz de ABD'nin bu tür taleplerini karşılamamızı mümkün kılmıyor. Zaten Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizden vaz geçmemiz, Garnizon Devlet'e eyvallah dememiz akla bile getirilemez. Bu durumda Türkiye olarak oturup akılcı yeni bir strateji üretmemiz şarttır. Roma görüşmelerinden anlaşılan Türkiye, ABD tarafından bir dönüm noktasına zorlanıyor. Güvenlik stratejimiz bizim açımızdan çok farklı boyutlara geldi. Kılı kırk yararak hesap yapmaktan, kırk defa düşündükten sonra bir adım atmaktan başka çare yok.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları