Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Kemal Kamburoğlu

Kemal Kamburoğlu

HAYATIN NABZI

AB zirvesi üzerine düşünceler

AB Liderler zirvesi önümüzdeki hafta gerçekleşecek. Türkiye'de bu zirveden bir yaptırım çıkacakmış gibi bir hava var. Açıkçası biz öyle ciddi bir yaptırım çıkacağını beklemiyoruz. Neden mi? Anlatalım. Bu yaptırım meselesi ilk önce Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas'dan geldi. Maas AB'li mevkidaşları ile bir araya geleceği zirve öncesinde yaptığı açıklamada, Türkiye'yi uyararak, "Aralık'taki AB zirvesinde ne karar alınacağı Türkiye'ye bağlı" ifadelerini kullandı.  Açıklamasının devamında Maas, "Eğer Aralık'a kadar Türkiye'den herhangi bir olumlu sinyal geldiğini görmezsek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs'a ziyareti gibi yalnızca daha fazla provokasyon görürsek, o zaman zorlu bir tartışmaya doğru ilerliyor olabiliriz" dedi. Maas böyle bir durumda Türkiye'ye yaptırım kararı alma konusunun "kesinlikle tekrar gündeme gelebileceğini" belirtti. Aynı Maas yine geçen gün "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de provokasyonlara devam etmesi halinde" yaptırım konusunun Aralık ayındaki AB zirvesinde tekrar ele alınabileceğine işaret ederek "Aralık'taki AB zirvesinde ne karar alınacağı Türkiye'ye bağlı" uyarısında bulunmuştu. Ardından AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki söyleminin AB ile arasındaki ayrılığı derinleştirdiği uyarısı yaptı. Borrell, AB dışişleri bakanları toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada, "Türkiye'nin Kıbrıs konusunda son dönemdeki eylem ve açıklamalarının BM kararlarıyla bağdaşmadığı ve gerilimi daha da tetiklediği görüşündeyiz" dedi. "Türkiye'nin bu tavrının AB ile arasındaki ayrılığı daha da derinleştirdiğini anlaması gerektiği"ni söyleyen Borrell, "Arzu ettiğimiz üzere pozitif bir gündeme geri dönebilmek için Türk tarafının tavrında köklü bir değişiklik gerekmektedir" diye konuştu.

DÜĞÜMÜ KİM ATIYOR...

Açıklamalar bunlar. Burada köklü değişiklik nedir? Yani her dediklerine evet demek mi? Ekim ayı başındaki AB liderler zirvesinde Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs'ın Türkiye'ye karşı yaptırım uygulanması talepleri, başını Almanya'nın çektiği ülkeler tarafından beklemeye alınmış, ancak zirve sonuç bildirisinde Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğal gaz arama ve sondaj faaliyetlerini sürdürmesi durumunda Aralık ayındaki zirvede yaptırımlar konusunun gündeme alınacağı tehdidinde bulunulmuştu. Bütün bu açıklamaların gösterdiği can alıcı nokta şudur; Kıbrıs ve Doğu Akdeniz. AB için mesele bu iki noktada düğümleniyor. Düğümü atmaya çalışanlar kim? En başta Yunanistan ve ardında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY). Destekçileri kim? En başta Macron yani Fransa. Peki, ne istiyor bu Yunanistan ve GKRY. Cevap basit; Yunanistan ahlaksız bir biçimde hiçbir hakkı olmaksızın Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin tapulu arazisinin üstüne çökmek ve bütün kaynaklardan kendisinin faydalanacağı bir  "de-facto" durum yaratmak istiyor. GKRY ise Türk nüfusu adada eritmek ve on yıllardır hayali olan ENOSİS'i gerçekleştirerek Yunanistan'a bağlanma peşindedir. Yani yarın KKTC, Kıbrıs'ta iki toplumlu bir devleti kabul etse bir süre sonra öyle veya böyle Türk nüfusu yok edilir ve ada Yunanistan toprağı olur. Bu durum Türkiye için asla düşünülmesi bile mümkün olmayan akıllara zarar bir durumdur. Zaten geçmişteki Annan Planının nihai hedefi de bu idi. Türkiye ne Doğu Akdeniz'deki yani Mavi Vatan'daki haklarından ne de Kıbrıs Türkünün varlığından vazgeçer. Bu asla ve kata bırakın konuşulmasını düşünülemez bile.

HAYATİ ALANLAR

Yine Yunanistan AB'nin desteğini arkasına alarak Ege'de karasularını 12 mile çıkartma sevdasından hiç vazgeçmemiştir. Bu konu da bırakın konuşmayı yine düşünülemez dahi. Söz konusu alanlar Türkiye'nin hayati alanlarıdır. Ancak AB'de en etkin güç Almanya'dır. AB'nin ekonomik lokomotifi olan Almanya "parayı veren düdüğü çalar" konumundadır. Almanya'nın bu patronajı Fransa'yı ciddi biçimde rahatsız etmektedir. Fransa yukarıda bahsedilen konularda Türkiye düşmanlığına lokomotif olarak kendini hâlâ başat devlet göstermek peşindedir. Çünkü artık Fransa'nın ciddi bir gücü kalmamıştır. İşsizlik yüksek boyutlarda, tarım ülkesi olmasına rağmen tarımı düşünülen düzeyde değildir. Tabii sanayileşmiş bir ülke olarak yine etkindir ama bir ABD, bir Çin, bir Japonya ya da bir İngiltere gibi değildir. 30 bin aktif askeri gücünü 10'ar bin kişilik kuvvetlere ayırmış biçimde Afrika'da, Orta Doğu'da kullanmaktadır. Zaten silahlı kuvvetlerinin geri kalanı savunma güçleri kapsamındadır. Macron iç kamuoyunda özellikle Ermeni diasporasından destek bulabilmek için Türkiye düşmanlığını sürdürmektedir. Ancak unutulan bazı noktalar var. Öncelikle hem Fransa hem de Almanya Türkiye'nin başat güç olduğu NATO'nun üyesidirler. Savunmaları açısından Türkiye vazgeçilmez unsurdur. Öte yandan Avrupa'da 6,5 milyon Türk vatandaşı yaşamakta olup bunun 4,5 milyonu Almanya'dadır. Bu vatandaşların içinde sermaye sahibi olanlar, iş gücüne önemli katkıları olanlar göz ardı edilemez.

DENİZ HAYDUTLARI

Bütün bunlara ilaveten Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasında özellikle de Almanya arasında çok büyük bir ticaret hacmi ve Türkiye'de yatırımları mevcuttur. Orta Doğu'nun istikrarı açısından da Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konumu ve gücü görmezden gelinecek gibi değildir. AB'nin bütün bunları yabana atması ve Türkiye'yi yeniden tehdit değerlendirmesi yapmaya zorlaması çok da akla yatkın değildir. Özellikle Yunanistan, AB'den Türkiye'ye yaptırım çıkması için her türlü ahlaksızlığı yapmaktan çekinmemektedir. NATO üyesi Yunanistan'ın gayreti ile Türk yük gemisi Rosalina A'ya yine NATO üyesi olan Almanya'nın Hamburg Fırkateyni tarafından İrini operasyonu kapsamında yapılan "deniz haydutluğunun" amacı da AB toplantısı öncesi Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak amaçlı idi. Ama avuçlarını yaladılar. Tüm bunların ışığında baktığımızda AB toplantısından öyle ciddi bir yaptırım çıkmaz. Buna karşın Türkiye'nin kendi vatandaşlarımız için özellikle hukuk alanında beklenen reformları, ekonomik alanda da şeffaflığı ilke yapması AB'nin utandırılmasına yetecektir.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları