Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Nevin Balta

Nevin Balta

SÖZÜN ÖZÜ

Geleceğin biyolojik savaşlarına hazır mıyız?

Salgın hastalıklarla mücadele Cumhuriyet'in çok daha öncesinde başladı. Osmanlı döneminde Edirneli kadınlar çiçek hastası çocuklardan döküntü alarak ceviz yapraklarına döküntü ve irinleri biriktiriyor, çocukların derilerinde çizik açarak yaranın içine irini koyuyor üzerini gül yapraklarıyla kapatıyorlardı. Bir hafta sonra ateşlenip hastalanan çocukların iyileştiği görüldü. Çiçek hastalığından ölümlerin yüzde 17 olduğunu o yıllarda Osmanlı'da ölüm oranları kadınların bu yöntemi ile aşılaması sonucu yüzde 1'e indiğini gören İngiltere Büyükelçisi'nin eşi Leyd Mary Montegü, oğlunu aşılatarak ülkesine bir mektup yazar. Böylece bu aşı çiçek hastalığından kırılan başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa'ya yayılır.

1800'lü yıllarda II. Abdülhamit mikrobiyolojinin geliştirilmemesi için önemli adımlar atmış, aşı çalışmaları yapan Pasteur'u İstanbul'a davet etmişti. Pasteur kabul etmeyince ona ret edemeyeceği bir teklifte bulunmuş, Mecidiye Nişanı ve İstanbul'da 200 ev alacak para vererek gönderdiği 3 kişiyi asistan olarak yetiştirmesini istemişti. İşte bu ekip sayesinde Osmanlı'da "Difteri Serumu" üretildi. 1887'de Osmanlı'nın ilk, dünyanın 3. kuduz tedavi merkezi İstanbul Kuduz Enstitüsü açıldı. 2 bin 521 kişinin tedavi gördüğü enstitüde sadece 13 ölüm vakası raporlandı.

1889 yılında Bağdat'ta patlak veren ve 1893 yılında İstanbul'a sıçrayan kolera salgını için 2. Abdülhamit Han Dr. Henry Chantemesse'yi ülkemize davet ederek salgını durdurdu ve onu altın madalya ile ödüllendirdi. O yıllarda dünyada "Çiçek Aşısı" için kanun çıkaran ilk devlet Osmanlı Devleti'dir. 1990'lara gelinceye kadar Osmanlı'da "Bakteriyolojihane" ve "Çiçek Aşısı Üretim Merkezi" kuruldu, sığır vebası ve kızıl serum çalışmalarıyla veterinerlik alanında da önemli adımlar atıldı. Bu adımlar Osmanlı topraklarındaki salgın hastalıkları engelleyemedi, araya giren savaşlarla birlikte hastalıklar çoğaldı.

Cumhuriyet kurulduğu dönem 27 Mayıs 1928'de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü adı verilen Türkiye'nin ilk "halk sağlığı laboratuvarı" hizmete girdi. Enstitü hızlı yayılan enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele etmeye başladı. 1931 yılında, ağız yoluyla uygulanan BCG Aşısı üretimine başlandı. 1932 yılında, serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu.

1933 yılında, Simple Metodu ile kuduz aşısı üretimi ele alındı. 1934 yılında, İstanbul Aşıhanesi, Enstitü bünyesine nakledildi ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye getirildi.

1935 yılında, Farmakoloji Şubesi kurularak yerli ve yabancı ilaçlar ile diğer hayati maddelerin kontrolüne geçildi. 1936 yılında, Hıfzıssıhha Okulu açıldı. 1937 yılında, kuduz serumu üretilmeye başlandı. Aynı zamanda Enstitü'nün İlaç Kontrol Şubesi devletin ilacını denetlerdi. Bu durum ilaç firmalarının korkulu rüyasıydı. Aşı ve Serum Şubesi Müdürlüğü,  difteri, boğmaca, tetanoz, grip, tifüs başta olmak üzere her türlü tedavi anti-serumunun üretildiği bölümdü. Enstitü öyle başarılı işler yaptı ki, 1940'lı yıllarda Türkiye, Ortadoğu ülkelerine tifüs aşısı satacak noktaya geldi. 1942 yılında, tifüs aşısı ve akrep serumu üretimine başlandı. 1947 yılında, Biyolojik Kontrol Laboratuvarı kuruldu. Enstitü bünyesinde aşı istasyonu açıldı. İntradermal ve BCG aşısı üretimine geçildi. 1948 yılında ülkemizde ilk defa boğmaca aşısı üretimi yapıldı. Kurum, 1940 ve 1942 yıllarında yurt dışına kolera ve tifüs aşıları satacak duruma geldi.

1950 yılında, İnfluenza Laboratuvarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza (Girip) Merkezi olarak tanındı ve İnfluenza aşısı üretimine başlandı. 1951 yılında, ilk kez antibiyotiklerin ve bazı vitaminlerin kalite kontrolüne başlandı.

1954 yılında, İlaç Kontrol Şubesi kuruldu. 1956 yılında, tetanos aşısı daha modern metotlarla üretilmeye başlandı. 1958 yılında, ilk kez frenginin modern yöntemlerle teşhisi ele alındı. 1966 yılında, Kolera Referans Laboratuvarı kuruldu.

1974 yılında, Mikoloji Laboratuvarı açıldı. 1976 yılında BCG aşısının deneysel üretimine başlandı. 1983 yılında, kuru BCG aşısı üretimine başlandı. 1984 yılında Zehir Danışma Merkezi ve 1987 yılında AIDS Araştırma merkezi açıldı. Hıfzıssıhha Enstitüsü, 1950'lerden sonra Türk halk sağlığının korunmasında laboratuvar hizmetlerinin Türkiye geneline yaygınlaştırılmasını başlattı. 16 ilde bölgesel düzeyde hizmet vermek amacıyla şubeler açıldı.

Atatürk'ün yokluk döneminde var ettiği Enstitü, 4 Ocak 1941 tarih ve 3959 sayılı yasayla kabuk değiştirdi ve bünyesine pek çok birim eklendi.

Peki, ne oldu? 100 yıla yakın bir süre aşı üretimi yapan Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün önce 1997'de aşı üretim tesislerinin faaliyetleri durduruldu. 1999'da aşı üretim tesisleri kapatıldı. 2004 yılında ise Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Enstitüsü, Bakanlar Kurulu Kararı ile kapatıldı.

Cumhuriyet'in büyük yokluklarla kurduğu ve harikalar yaratan Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı'nın 2 Kasım 2011 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan 663 sayılı kararname ile kapısına kilit vuruldu, tüm varlığı Halk Sağlığı Kurumu'na devredildi.

Geleceğin savaşları içinde en etkin olacak tekniklerden biri de Biyolojik Savaşlar. Bu tür savaş denemelerinin 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında Almanya, Japonya, ABD ve Rusya başta olmak üzere birçok ülke tarafından uygulandığı bilinmektedir. Bu teknik günümüzde bazen "tohumların genetiğinin değiştirilmesi" ve "hayvan yemlerinde GDO'lu ürünlerin kullanılması" olarak karşımıza çıkmaktadır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve devamında sürdürülen aşı politikası desteklenseydi ve Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmamış olsaydı "Covid 19" aşısını başka ülkelerden beklemeden yılların tecrübesiyle çoktan üretmiştik.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları