Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüdavendigâr Onur

Hüdavendigâr Onur

Yazar

'Türkçe çağların derinliğinden gelen zengin bir dil'

 


                         Hüdavendigâr Onur, Yusuf Gedikli, Boğaziçi Yayınevi sahibi Gazi Altun

 

 

* Eseri yeni bir metotla yazdım; şu ana kadar bilinemeyen, bulunamayan bir metotla yazdım. Bu metodun doğruluğu yakında anlaşılacaktır. Bu metot dil biliminde çığır açacaktır.

''Cumhuriyete, yurduma, vatanıma borcum var'' diyen Dil Bilimci Yusuf Gedikli Türkçenin köken bilimi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınmakta. Dil bilimci Yusuf Gedikli ile yeni çıkan kitabını soru cevap şeklinde konuştuk. Ortaya çıkan söyleşiyi de sizlerle paylaşmak istedim.

SORU: 2015 yılında yayımladığınız Dillerin Şifresi - Dillerin Kökeni ve Türeyişi adlı eserin devamı olan Dillerin Şifresi / Hint-Avrupa Dillerinin Köken Bilimine Giriş (II. cilt) adlı kitabınız 11 Kasım 2022''de çıktı. Serinin ikinci cildinin içeriğini anlatır mısınız?

İçeriği adından da belli olduğu gibi Hint-Avrupa dillerinin köken bilimiyle, yani etimolojisiyle ilgilidir. Amacım Hint-Avrupa dillerinin de Türkçe ve öbür dünya dilleri gibi ocak yasasına göre doğduğunu, türediğini kanıtlamaktır. Bu meyanda Hint-Avrupa dil ailesine mensup 53''ten çok yaşayan, 11 civarında ölü olmak üzere 64 Hint-Avrupa dilinden örnekler verdim. Birkaç örnek verdiğim öteki Hint-Avrupa dillerini bu sayıya dâhil etmiyorum. Bunları da katarsam toplam 106 Hint-Avrupa dil ve lehçesinden, 1080 ocak sergilemiş oluyorum.

Hint - Avrupa dillerinin yanı sıra şu 15 dil ailesine de deyim yerindeyse dokundum: Bask, Ural, Moğul, Mançu-Tunguz, Kore, Japon, Çin, Dravid, Kafkas, Sümer, Hami-Sami, Hoysan, Sudan-Gine, Aravak, Polinezya.

Bu dil ailelerinden örneklediğim ocak sayısı 160''tır. Bu rakamı Hint-Avrupa dillerine ait 1080 ocağa eklersem yekûn olarak 1240 ocaktan söz etmiş olduğum görülür. 1240 ocağın tezlerimi ispatlamak için yeterli olduğuna inanıyorum. Eserimin içeriğini kısaca böyle ifade etmek mümkündür.

SORU: Eserinizin neden önemli olduğunu söyler misiniz?

Eserim gerçekten önemlidir; birkaç yönden önemlidir: Birincisi eseri yeni bir metotla yazdım; şu ana kadar bilinemeyen, bulunamayan bir metotla yazdım. Bu metodun doğruluğu yakında anlaşılacaktır. Bu metot dil biliminde çığır açacaktır. Söz gelimi hangi dilin hangi dil ailesine ait olduğunun anahtarı bu metottadır (Bunu söylerken eserimin birinci cildini de göz önünde tutuyorum). Bu bakımdan eserim tüm zamanların en önemli kitaplarından biridir. Söylenmemiş sözleri barındırmaktadır.

Eserimin ikinci önemli yanı böyle bir kitabın bir Türk bilim insanı tarafından yazılmasıdır. Bugüne kadar hep Avrupalılar ve Amerikalılar bilimde önde gidiyordu. İlk defa bir Türk dil bilimcisi Hint-Avrupa dilleri hakkında böyle bir kitap yazarak onlardan önce davranmıştır. Yani kendilerinin dahi yazamadığı bir kitabı yazmıştır. Üstelik yeni bir yöntemle ve hacimli bir eser olarak.

SORU: Eseriniz neden hacimlidir? Daha az sayfalı olarak yazamaz mıydınız?

Eserim hacimlidir, oylumludur. Tabii ki daha az sayfalı olabilirdi. Fakat az örnek vermekle bilim insanlarını özellikle Batılı bilim insanlarını ikna edemezdim; kandıramazdım, inandıramazdım. Böyle yaparak "Raslantıdır, şu dilden geçmiştir, bu dilden alınmıştır" gibi eleştirilerin önüne geçmek istedim. Bu nedenden kitabım hacimli oldu. İkinci bir sebep şudur: Elimde hem yazılı hem de bilgi ağından (internet) elde ettiğim pek çok malzeme vardı. Onu da değerlendirmeyi arzuladım. Çünkü bir daha bu konuya dönmeyi düşünmüyorum. Mesaimi Türkçemizin uğruna harcamak istiyorum.

SORU: "Hint-Avrupa ve diğer dünya dillerinin ocak yasasına göre doğduğunu ispatladım" diyorsunuz. Batılı dil bilimcilerden bu konuda eserler yazan yok mudur? Varsa sizinle onların yapıtı arasındaki fark nedir?

Evet. İspatladım. Bütün dünya dillerinin ocak yasasına göre doğduğunu ispatladım. Sadece Batılı değil, bütün dünya uluslarından köken bilimi konusunda eser yazan pek çok bilim insanı vardır. Fakat benim yapıtım farklıdır. Çünkü hem yöntemim farklıdır, hem de vardığım sonuçlar doğrudur. Bugüne değin hiçbir bilim insanı böyle bir eser yazmamıştır, yazamamıştır. Bunu kesinlikle söylüyorum.

SORU: Batı dünyasındaki dil bilimcilerin dillerin kökenini çözemediklerini ifade ediyorsunuz. Bunu niçin gerçekleştiremediler?

Kesin bir şey söylemek zor. Sanırım dile fizik yasalarını uygulamak isteyişlerinden; belki de aşırı şüpheci oluşlarından. Ayrıca her şeyi bileceksin, her şeyi çözeceksin diye de bir şey yok.

SORU: Eseriniz yabancı dillerin kökeni hakkındadır. Ancak Türkçe kaleme aldınız. Buna bir ''tavır'' diyebilir miyiz?

Kimseye karşı bir tavrım yok. Fakat anadilim olan Türkçemi seviyorum. Sevmekle kalmıyorum. Sayıyorum, saygı duyuyorum. Türkçenin çağların derinliğinden gelen eski, yaygın, zengin, yetkin bir dil olduğunu biliyorum. Bu dille bütün bilim, kültür, sanat, meslek dallarında yazılamayacak hiçbir konu olmadığına inanıyorum.

Bunu kitabımın adında da görmek olanaklıdır. Adında etimoloji değil köken bilimi terimine yer verdim.

SORU: Dillerin Şifresi adını koyduğunuz serinin üçüncü ve sonraki ciltlerinin Türkçenin Köken Bilimi Sözlüğü olacağını belirtiyorsunuz. Bu çalışma şu an ne safhadadır?

Önce şunu belirteyim: Dil sonsuzdur. Hiçbir dili bütünüyle yazıp bitiremezsiniz. Tek bir kelimenin dahi anlamlarını toparlayamazsınız. Türkçe gibi büyük ve zengin bir dili hiç bitiremezsiniz. Böyle düşünmemize rağmen "Ne kadar yapabilirsek kârdır" diyerek bu güç, zor işe giriştim. Girişmesem "Bunu kim, ne zaman yapardı?" Bilinmez. Sözü uzatmadan sorunuzun cevabını vereyim: Türkçenin Köken Bilimi Sözlüğü şu anda 4 cilt hacmine erişmiş bulunuyor.

SORU: Sözlüğün birinci cildini Cumhuriyetin 100. yıl dönümünde bilim dünyasına sunmayı düşünüyorsunuz. Neden?

Eserimi Cumhuriyetimizin yaklaşan 100. yıl dönümüne armağan etmek istiyorum. Çünkü Cumhuriyet olmasaydı, muhtemelen bir bilim insanı olarak ben olmazdım. Yani fert olarak, birey olarak olurdum. Ama bir yazar, bir bilim insanı olarak olmazdım. Olsam da böyle olmazdım. Özetle Cumhuriyete, yurduma, vatanıma borcum var. Onu kuranlara ve geliştirenlere vefamı göstermek için ona küçük bir armağan sunmak istiyorum.

SORU: Türkçenin kısır bir dil olduğu, bilim çalışmaları yapılamayacağı bazı kesimler tarafından ileri sürülmektedir. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?

Bu soruya yukarıda yanıt verdiğimi sanıyorum. Bu bir ön yargıdır. Geri kalmışlıktan doğan bir ön yargıdır. Ülkeler geri kaldı mı maalesef aydınları da geri kalıyor. Bazıları bunu kasıtla da söylemiş olabilir. Bunların benim için hiçbir önemi, kıymet-i harbiyesi yoktur. Söz buraya gelmişken Dillerin Şifresi-Dillerin Doğuşu ve Türeyişi isimli yapıtımın birinci cildini, ortaya koyduğum dil kuramı, yani ocak yasası oluşturmaktadır. Burada onlarca yeni kavrama ihtiyaç duydum ve bunların hepsini güzel, zengin Türkçemizin kelimelerinden karşıladım. Bazen var olan kelimelere yeni bir anlam yükledim, bazen yeni bir kelime türettim. Dil böyle gelişir. "Dili halk yapar" demek kolaycılıktır, hazırcılıktır; dilimize de saygısızlıktır. 20. ve 21. yüzyıllarda hiçbir halk dil yapamaz. Çünkü dünya bugün iç içe geçmiş durumdadır. Eşyanın, kavramın kendisi gelmeden adı geliyor.

Türkçe her şeyi ifadeye muktedirdir, kadirdir. Şu ana değin hiçbir yazarın "Türkçe yetersizdir" diye yazı, kitap yazmaktan vazgeçtiğini sanmıyorum.

SORU: Türkçe ve Türkçenin köken bilimi üzerine bundan sonra neler yapılabilir? Bu konuda düşüncelerinizi açıklar mısınız?

Çok şeyler yapılabilir. Ne kadar çalışma yaparsak yapalım, yaptıklarımızı yeterli göremeyiz, görmemeliyiz. Her zaman geleceği düşünmeli, daha ileriye gitmeliyiz. Sadece dil biliminde değil. Diğer bilim, kültür, sanat, meslek dallarında da böyle düşünmeli ve böyle yapmalıyız.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları