Türkiye’yi kıskaç altına alan AB/D, Türkiye’nin demografik yapısını bozmak, kültürel yozlaşmayı hızlandırmak ve asimile edilmiş bir Türk milleti yaratmak için yıllardır sinsi mücadelesini sürdürürken 2011 yılında Suriye’den gelen ilk kafile ile fiili olarak büyük bir adımı atmış oldu.

İlk kafileden sonra ardı arkası kesilmeyen bir göç akınına maruz kalan Türkiye, Avrupa için tampon bölge haline geldi.

Suriyelilerin, Ukraynalıların, Rusların, Afganların, Pakilerin, Afrikalıların ve dünyanın dört bir yanından gelmiş diğer yabancı uyrukluların ilk tercih ettiği yerlerin başında gelmeye başladı.

Sınır politikaları, denetimsizlik ve kayıtsızlık neticesinde şu anda ülkede kaç milyon yabancı yaşadığı bile bilinmiyor.

Mevcut kayıtsız olma durumundan yararlanan yabancılar da T.C. vatandaşı olmanın en kolay yolu olan evliliği tercih ediyorlar.

Böylelikle yabancılar, Türklerle yaptıkları sahte evliliklerle kolayca T.C. vatandaşı oluyor.

Bu durum yabancılar arasında o kadar yaygın bir hale geldi ki artık sahte evlilikleri organize eden çeteler ve türlü acenteler bulunuyor.

Örneğin; Demirören Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, 28 Kasım’da aralarında nikah memurlarının da olduğu sahte bir evlilik çetesi yakalandı.

Yabancıların sahte evlilikleri üzerinden kazanç sağlayanlar ise bu ülkeye ne kadar zarar verdiklerinin farkında bile değil.

Zaten böyle bir farkındalığa erişebilecek milli bilinçleri de yok.

Ülkenin içindeki düşmanları bir kenara koyalım…

Türk milletinin dışarıdaki ‘gizli’ düşmanı olan yabancı STK’ların yabancı evlilikleri normalleştirme mücadelesini de göz ardı edemeyiz.

Bu ‘sevimli düğünler’, yabancı devletler tarafından fonlanan medya ve STK’lar aracılığıyla gözümüze sokuluyor.

Söz konusu evliliklerin gerçek bir evlilik olduğu konusunda ise şüphelenmemek ise işten bile değil.

Hem fiziksel hem de zihinsel olarak işgal ediliyoruz.