Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüsameddin Acar

Hüsameddin Acar

Yazar

Mehmet Akif ve Çanakkale Ruhu

seyit.jpg

 

İÇİNDE bulunduğumuz Mart ayında çok önemli iki etkinlik düzenleniyor. İlki 12 Mart… İstiklal Marşı'nın kabulünün 101. Yıl dönümü… Diğeri ise 18 Mart… Çanakkale Deniz Zaferi'nin 107. Yıl dönümü…

İkisi de birbirinden anlamlı ve kutlamaya değerdir.

Esasen Çanakkale Ruhu'nu Mehmet Akif'te bulabilirsiniz.

Çünkü Akif, Cumhuriyetimizin kuruluşu öncesinde meydan meydan dolaşmış, can çekişen bir millete kurtuluşun reçetesini aşılamıştır:

"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

 Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez…"

 

Evet… Böyle diyordu Mehmet Akif ve ayakta kalabilmek için bir ışık, bir önder bekleyen milleti birlik olmaya davet ediyordu.

Aslında Mehmet Akif'in de sancılı ve sıkıntılı bir hayatı olmuştur. Ömrü boyunca hiçbir zaman iki yakası bir araya gelmemiş, bu aziz milletin çocuklarına istiklal ruhunu aşılarken kendi öz çocuklarına rahat bir gelecek bırakamamıştır.

Söylemesi zor amma, Akif'in 1936'daki vefatından sonra büyük sıkıntı yaşayan oğlu Mehmet Emin Ersoy, bir çöp bidonunun yanında ölü bulunmuştur.

Ne yazık ki, bir Devlet, milli şairi Mehmet Akif'in cenazesine yeteri önemi göstermediği gibi, çocuklarına da sahip çıkamamıştır.

Mehmet Akif gani gönüllüdür;

O gün evinde bir toplantı vardır. Ve soğuk salonun soğuk zemininde yalnızca ince bir kilim sırtında da bir palto vardır Akif'in… Onları da kapısını çalan bir dilenciye verir Akif, çalışmayı çıplak döşemeli salonda yaparlar.

İstiklal Marşı, 12 Mart 1921'de alkışlar arasında ve oy birliği ile kabul edildi. O gönlü bol Mehmet Akif, büyük sıkıntılar çekmesine rağmen ortaya konan servet değerindeki ödülü kabul etmedi.

Daha sonra ise o İstiklal Marşı'nı, "Benden çıkmıştır. O artık milletimin malı olmuştur" diyerek Safahat adlı eserinden çıkarma cömertliğini göstermiştir Akif. İstiklal Marşı'mız, milli şairin vefatından sonra ait olduğu yer olan Safahat'a tekrar konmuştur.

 

İŞTE BU RUHLA KAZANDIK ÇANAKKALE'Yİ

 

1914'te bölüne bölüne 12.5 milyon nüfusa düşen Osmanlı İmparatorluğu 1 milyon civarında askerle 10'un üzerinde cephede var olma savaşı veriyordu.  Çoğu cephelerden kötü haberler geliyordu lakin Çanakkale çok önemliydi.

Üstelik İngilizi, Yunanı, İtalyanı, Fransızı, An-Zakı hep bir olmuş, ufacık bir karaya saldırıyordu.

Türk askeri tam anlamıyla bir destan yazmaya başladı. Tarihler 18 Mart 1915'i gösterdiğinde artık İngilizler ve diğer ülkeler bütün güçleriyle Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçmişti. Nusret adlı mayın gemimiz ise elde kalan son 26 mayını bir gece öncesinden döşemişti sahillere... Bu mayınlara çarpan dev İngiliz zırhlıları denizi boylamaya başlamıştı bir bir.

Fakat hızları kesilmiyordu. Queen Elizabeth devasa cüssesi ile ileriye atıldı. Onu durduracak kalibrede toplarımız yoktu. Denizde karşı koyacak savaş gücümüz ise kıyaslanamayacak derecede idi.

İşte, o gün; yani 18 Mart 1915'te bu defa Seyyit Onbaşı girdi devreye. Elde kalan 246 kiloluk mermiyi tek başına yükledi mekanizmaya ve nişan aldı demir dağını andıran Queen Elizabeth'e… Ve isabet aldı İngilizlerin en büyük gemisi… Bir anda savaş dışı kaldı… İşte bu durum da diğerlerinin cesaretini kırınca hep birlikte geriye döndüler…

Çanakkale, "Komutanım benim silahımın tetiği bozulmuş, ateş almıyor!" diyen askere, komutanının "Evladım senin silahının tetiği sağlam, parmağın kopmuş" dediği yerdir…

Ağır yaralı öz oğluna bakan doktorun, müdahale etmeyip, "Bunu şu ilerideki ağacın gölgesine götürün" dediği, evladına yalnızca bir ağacın gölgesi kadar bir torpil yapabildiği bir yerdir Çanakkale…

Metrekareye 4 bin merminin düştüğü, mermilerin havada çarpıştığı yerdir Çanakkale…

Gurur abidesi (!) İngiliz Winston Churchill, "Biz Çanakkale'den geçmek için her türlü gücümüzü fazlasıyla oraya gönderdik. Lakin Mustafa Kemal'i hesap edemedik" dediği yerdir Çanakkale

Allah, bu ülke için canını, malını veren şehitlerimizin, gazilerimizin durağını Cennet eylesin… Onlara ne kadar teşekkür etsek az gelir…

Sözü yine Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale için yazdığı o müthiş şiirden alıntı ile bitirelim:

"Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i;

Bedr'in Arslanları ancak bu kadar şanlı idi."

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.

Herc-ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap:

Seni ancak ebediyetler eder istiap…

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber;

Sana âgûşunu açmış bekliyor Peygamber…" 

 

Not: Aguş: Kucak

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları