Keloğlan sendromu
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Develer tellal iken, pireler berber iken... Diye başlardı uzun kış gecelerini süsleyen masallar.
Malum artık ne o eski masallar, ne de o masalları anlatan babaanneler, dedeler ya da ailenin herhangi bir büyüğü kaldı.
Bir Keloğlan vardı, bir de dillerden düşmeyen;
Ben bir garip keloğlanım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı
Ben bir garip keloğlanım
Eşeğimin yok palanı
Varım yoğum doğruluktur
Hiç de sevmem ben yalanı
Bir kocakarı anam var
Birkaç tavuk bir de inek
Her gün konar kel kafama
Evsiz kalmış bir kaç sinek
Bir kocakarı anam var
Bir kaç tavuk bir de inek
Her gün konar kel kafama
Evsiz kalmış bir kaç sinek
Olmam kimseye kul köle
Halkın kulağı diliyim
Namertlere avuç açmam
Sivri akıllı biriyim
Olmam kimseye kul köle
Halkın kulağı diliyim
Namertlere avuç açmam
Sivri akıllı biriyim
Keloğlanım budur özüm
Haram malda yoktur gözüm
Garip hakkını yiyene
Elbet vardır bir çift sözüm
Keloğlanım budur özüm
Haram malda yoktur gözüm
Garip hakkını yiyene
Elbet vardır bir çift sözüm...
Türküsü...
Günümüzde her şey hızla değişti. Babaanneler, anneler, babalar ve doğal olarak çocuklar.
Toplumun temel taşı aile değişince, toplum da değişiverdi.
Keloğlan ara sıra Rüştü Asyalı rolü ile beyaz camdan konuğumuz oluyor o kadar.
Geçen gün Yeniçağ Gazetesi internet sayfasına bir haber düştü.
Aktif bir siyasetçinin diğer bir aktif siyasetçiye "artık halk, siyasetçiye güvenmiyor" manidar sözü.
Bu güven duygusunun ortadan kalkmasının elbette çok önemli sebepleri var.
Mesela, siyasetçilerin, özellikle halkın oyunu alıp, onun temsilcisi olma hakkını elde eden milletvekillerinin hatta emekli olmuşlarının bile halkın derdinden çok "nalıncı keseri" gibi sadece kendilerine çalışmaları gibi.
Ekonomik buhran ile geçinemeyecek durumda olan, temsilcisi oldukları halkın derdine çare bulmak yerine, tüm imkânlara ve yüklü maaşlarına rağmen geçinemiyoruz diye öne sürdükleri maaşlarına yüklüce zam almak gibi bir derdin peşindeler.
Peki, ya halk ne yapacak? Ne yapsın?
Bir torba (ki onu da markette para ile veriyorlar) ne kadara doluyor?
Halk o torbayı dolduramıyor, dolmuyor.
Halk markette sadece o torbaya girecek ürünlerin her gün artan fiyat etiketlerine sadece BAKIYORLAR.
İşçisi, emeklisi bir kara deliğin içinden çıkamamanın derin düşüncesinde.
İşin en kötü yanı ise ekranlarda elinde bir file ile "bu kaça doluyor?" diye soran siyasetçi de yok.
Zaten işin vahim noktası burası.
Filenin derdini bırakıp "cepteki telefon" sorgulamasındaki dedeler ise torunların kendilerine emanet verip başka mecralarda koşmasının ardından boş kalmış Facebook denilen sosyal medyada kendini tatmin etme derdinde.
Mevcut sıkıntıları dile getirme derdi ise Z kuşağına düşmüş durumda.
Onlar, anne ve babalarının çaresizliğini sokakta kendilerine uzatılan mikrofonlardan anlatıyorlar, anlatıyorlar...
Anlayacağınız Z KUŞAĞI günümüzün birer KELOĞLAN''ı.
Yaşasın yeni KELOĞLAN''lar. İyi ki varsınız, siz de olmasanız, cep telefonu derdindeki büyüklerle bu iş olmayacaktı.
"Bir garip Keloğlan" kıvamında dünden bu yana değişmeyen, sıkıntısı her gün büyüyen halk ise bakalım sonrası için ne yapacak?
Her şeyin hayırlısı inşallah.
Eğitimli, kültürlü bir millet olmak, olabilmek tek derdimiz.
Dilerim, bu dileğimiz gerçekleşir yoksa bir gün gelecek KELOĞLAN gerçekten bir masal olarak kalacak...