Almanya-ABD güvenlik ortaklığı çatırdıyor mu?

Almanya-ABD güvenlik ortaklığı çatırdıyor mu?
Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasının ardından ABD’nin ciddi sorunlar yaşadığı müttefiklerden biri de gerek Avrupa Birliği’nin gerekse NATO’nun önemli üyeleri arasında yer alan Almanya.

Donald Trump’ın Washington’da başkanlık koltuğuna oturmasının ardından ABD’nin birçok müttefikiyle ciddi sorunlar yaşadığı görülüyor. Bunlardan birisi de gerek Avrupa Birliği’nin (AB) gerekse NATO’nun önemli üyeleri arasında yer alan Almanya. Obama döneminde ABD ile oldukça yakın ilişkilere sahip olan ve Atlantik’in öte yakasındaki müttefikini güvenlik ve siyaset alanlarında lider kabul eden Almanya, yeni ABD başkanıyla ciddi sorunlar yaşamaya başladı. Gerek Trump ve yardımcısı Mike Pence’in gerekse Berlin’deki Büyükelçisi Richard Grenell’in Almanya’yı hedef alan eleştiri ve tehditleri Almanya’daki birçok politikacının huzurunu kaçırmış durumda. Hatta bu huzursuzluk, ABD ile ilişkilere her zaman en fazla önem veren ve iş çevrelerinin partisi olarak bilinen Hür Demokrat Parti (Freie Demokratische Partei [FDP]) Başkan Yardımcısı Wolfgang Kubicki’nin hükümetten ABD Büyükelçisi Grenell’in istenmeyen kişi (persona non grata) ilan edilmesini talep etmesine kadar vardı.

Kubicki’nin bu talebinin arkasındaki temel neden, Amerikan Büyükelçisinin diplomatik geleneklere aykırı olarak, elçi olarak bulunduğu Almanya’nın içişlerine müdahale anlamına gelecek açıklamalar ve eylemlerde bulunmasıydı. Grenell’in son skandalı, Maliye Bakanı Olaf Scholz tarafından açıklanan bütçe tasarısına yönelik eleştirileri oldu. Bu tasarıya göre Almanya’nın askeri harcaması, ABD’nin NATO üyeleri için talep ettiği gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 2’si sınırının altında kalıyordu. Almanya 2020 yılı için askeri harcamasını GSYH’nin yüzde 1,37’si oranına çıkarıyor, ancak sonraki yıllar için yeniden bir düşüş öngörüyordu. Bu planın açıklanması üzerine, Amerikan Büyükelçisi Grenell “Almanya’nın zaten kabul edilemez oranda düşük olan askeri harcamalarını daha da düşürmeyi planlaması diğer NATO üyeleri için rahatsız edici bir sinyal olacaktır” sözleriyle rahatsızlığını dile getirmişti. Daha önce de Almanya’yı ve Alman şirketlerini Kuzey Akım-2, İran yaptırımları ve Huawei şirketiyle iş yapma konularında uyaran Grenell’in bu ifadeleri, birçok Alman siyasetçi için bardağı taşıran son damla oldu ve Alman medyasında Amerikan Büyükelçisini eleştiren çok sayıda haber ve analiz yayımlandı.

Trump ve elçisinin Almanya’ya yönelik tavrını ülkelerinin egemenliğine saygısızlık olarak gören Alman siyasetçileri rahatsız eden diğer sorun alanlarına biraz daha yakından bakıldığında, bunların tamamının Almanya’nın ekonomik çıkarlarıyla yakından ilgili olduğu görülüyor. Avrupa’nın en büyük ekonomik gücü olan Almanya, bu gücünü devam ettirebilmek için özellikle ticaret devleti olmasının avantajını korumak istiyor. Bu çerçevede diğer bütün dünya ülkeleriyle olduğu gibi, ABD yaptırımlarının hedefi olan İran, Rusya ve Çin ile de ticaretini ve yatırım ilişkilerini sürdürmek istiyor. ABD ise kendi güvenlik tanımlamalarına göre, bu ülkeleri Batı’nın çıkarları için tehdit olarak görüyor ve müttefiklerinin de bu politikasına ayak uydurmalarını bekliyor. Kendisini NATO ittifakının doğal lideri olarak gördüğü için, müttefiklerine bu yönde baskı yapabileceğini düşünüyor.

İki ülke arasındaki bu meselelerde ABD yönetiminin takındığı dayatmacı tavrın Almanya’yı ABD ile var olan güvenlik ortaklığının geleceğine dair nasıl bir tutum izlemeye sevk edeceği sorulmaya değer bir sorudur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin Avrupa’da oynadığı rol çerçevesinde, bu ülkenin kanatları altında ekonomik gelişmesine odaklanan Almanya, bu sayede bir yandan dünyanın en büyük dördüncü ekonomik gücü olurken bir yandan da Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Doğu Almanya’yı ilhak ederek birliğini sağladı. İki Almanya’nın birleşmesinin ardından, Almanya’nın tekrar eski hegemonik politikalarına dönme riski, özellikle Avrupa’da hep tartışıldı. Ancak Hıristiyan Demokrat Başbakan Helmut Kohl zamanında Almanya, Batı dünyasında ABD’nin liderliğini sorgulayacak adımlar atmaktan kaçınmaya devam etti. Sosyal Demokrat Gerhard Schröder’in 1998-2005 arasındaki başbakanlığı döneminde Almanya’nın, 2003 Irak Savaşı sırasında olduğu gibi, Washington’dan ziyade Paris ve Moskova ile ortak hareket ettiği görüldü. Ancak Hıristiyan Demokrat Başbakan Angela Merkel ile birlikte Berlin-Washington-Paris ekseni yeniden inşa edildi.

Bush ve Obama dönemlerinde büyük ölçüde sorunsuz devam eden bu ittifak, Trump’ın ABD başkanı olmasıyla birlikte büyük meydan okumalarla karşı karşıya kaldı. Ülkesinin Almanya’ya sunduğu güvenlik şemsiyesi karşılığında Berlin’in agresif ticaret politikasının mağduru olduğunu düşünen Trump, bir yandan bu “haksızlığa” son vermeye çalışırken bir yandan da İran, Rusya ve Çin’den kaynaklandığını düşündüğü tehditlere karşı da Almanya’yı kendisiyle aynı “hizaya getirme” arzusunda. ABD-Almanya güvenlik ve ekonomik ortaklığının Trump’tan gelen bu baskılara dayanacak kadar esnek olup olmadığını ise zaman gösterecek. Eğer bu ortaklık yeterince esnek değilse ve kırılırsa, bunun bütün Avrupa ve dünya açısından ciddi sonuçları olacaktır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.