Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Zemberek ve boşalma hali

Zamanın, zamana yenildiği ve insanı görünmez duvarları içinde hapsettiği vakitlerde, her şeyin adeta ışık hızıyla değiştiğini, bu değişime modernizm dediğimiz ki! Aslında teknolojiğe modernizm demek doğruluğunu araştırmak ve konuşmak lazım, konuşalım ki! İçindeki yalnızlığımızın sebebinin, gerçekten medeniyetten uzak yaşamakta olduğumuzun farkına vararak anlamış oluruz. Teknolojinin hızı medeniyeti bir yana bırakın, hizmet etsin diye insanlık adına yola çıkmasından bu yana sadece hizmet edeceği insanı kendisine köle etmiştir.

İstanbul'un İstanbul olduğu zamanlarda, beyefendilerin ve hanımefendilerin arz-ı endam ettiği Beyoğlu'nda vakit geçirenlerin eski zamanlarda kalan resimlerinde baktığımızda bi'şıklı ve asalet görürüz. Hanımefendiler dönemin gerektirdiği tüm asaleti tepeden tırnağa adeta bir elbise gibi üstlerine giyerken, beyefendilerde onlardan geri kalmazmış. Yelekli takım elbiseler, kolalı gömlekler, mutlak kıravat ve aksesuar olarak bir zincirin ucunda ya yeleğin cebinde taşınan "cep saati" ya da kolda kurmalı "HISLON" marka saatler. Hatta sabahları uynamak üzere geceden kurduğumuz, alarmını ayarladığımız "Zemberekli" (Farsca "Zenbürek" "Küçük Top" kelimesinden gelen; kurulduktan sonra kendi kendine hareket eden, çevirmeye veya sıkıştırmaya yarayan demir yahut çelikten esnek yay) saatler…

Şimdilerde ise saatlerin anlamı, görüntüsü ve özellikleri teknolojiye uygun gelişme ile değişti. Saatler bize zamanı göstermenin dışında aynı zamanda telefon, aynı zamanda nabız ölçümüzü bildiren doktorumuz, Pek bi'akıllı cep telefonumuzla senkronları uyan bize sosyal medya hesabımızdan gelen mesajları bile bildiren mini bilgisayar edasındalar.

Tüm bu gelişmelerin tabiki birde maddi tarafı VAR. Bir yanda insanı "VAR"lığı ile mutlu eden, etrafındakilere karşı "VAR"lık hesabında üst sıraya taşıyan, ama diğer yanda ise tüm bunlara sahip olabilmek adına yoksulluk sınırına iten maddi gerçeklik.

İnsanları mutsuzluğun koynunda uyutan teknoloji, verdiği huzursuzluğu hayatın her alanında olduğu gibi, milyonların ortak sevdası futbolda da "VAR" (Video Asistant Referee), (Video Hakem Uygulaması) olarak girizgâh yaptığından bu yana ne huzur kaldı, ne mutluluk.

Tüm futbolseverler olarak Ferdi Tayfur'un "Huzurum Kalmadı" şarkısının her harfini ezberledik, renklerimiz ne kadar farklı olsada aynı şarkıyı "Gerçek Adalet" hasleti içinde söyler olduk.

Ustamız Eduardo Galeano "Gölgede ve Güneşte Futbol" kitabının "Hakem" bölümünde; "Hakem, yaptığı işin tanımı itibariyle keyfidir. Hiçbir muhalefete imkân vermeden dikta rejimini sürdüren aşağılık bir tirandır o. Bir aktörün hareketlerini andıran hareketlerle tartışmasız otoritesini konuşturan koskocaman bir cellattır aynı zamanda. Ağzında düdüğüyle kader rüzgârları üfleyerek, golleri kabul ya da iptal eder. Elindeki kartlarla mahkûm eder istediğini: Sarı, günahkârı cezalandırır ve pişman eder, kırmızı ise sürgün emridir.

Yardım eden ama karar vermeyen yan hakemler oyuna dışarıdan bakarlar. Oyun alanına yalnızca orta hakem girer. Sahaya girerken, yani kükreyen topluluğun arasına daldığı anda da haklı olarak salavat getirir. İşi, kendinden nefret ettirmektir. Futboldaki tek ortak nokta, herkesin ondan nefret etmesidir. Onu hiçbir zaman alkışlamazlar, o hep ıslıklanır.

Sahada en çok koşan odur. Tüm oyun boyunca koşmak zorundadır. Maç boyunca, yirmi iki oyuncunun arasında dörtnala giden bir at gibi koşuşturur. Bu denli büyük bir özverinin karşılığında gördüğü ödül ise, seyircilerin uluyarak kellesini istemesidir. Kan ter içinde kalan hakem her maçın başından sonuna dek, başkalarının ayakları arasında gelip giden beyaz topu izlemek zorundadır. Onun da zaman zaman bu topla oynamak isteyebileceği açıktır; ama bu fırsat asla verilmemiştir hakemlere. Top kazara bedenine çarptığında öbür seyirciler, annesini hatırlarlar. Yine de orada, o yeşil kutsal alanda olmak uğruna, tüm hakaretlere, yuhalamalara, atılan taşlara ve okunan belalara göğüs germeyi bilir. Bazen, çok ender de olsa, hakemin kararlarının taraftarlarınkiyle aynı doğrultuda olduğu görülür, ama bu bile onun masum olduğunu kanıtlamaya yetmez. Yenilenler onun yüzünden yenilirler, yenenler ise ona karşın yenmişlerdir. Tüm yanlışların bahanesi, tüm felaketlerin nedeni odur. O olmasaydı taraftarlar onu icat etmek zorunda kalırlardı. Ondan ne kadar nefret ederlerse etsinler bir o kadar da ihtiyaç duyarlar ona. Yüzyılı aşkın bir zaman, hakemler karalara büründüler. Tuttukları hiç kuşkusuz kendi yaslarıydı. Şimdilerde ise renkli giysilerin arkasına saklanıyorlar." Kelimeleriyle anlatır adalet dağıtmasını beklediğimiz hakemleri.

Futbolumuzun yazarlık apoletlerini "Balzac" lakabıyla taşımış ve bir daha üzerine bu topraklarda böyle bir yazar daha gelmeyecek isim diğer ustamız İslam Çupi, 29 Aralık 1998 tarihindeki Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinde "Hakem Hataları" başlıklı yazısında; "LİGİN birinci devresi boyunca sıralanan hakem hataları, her takımın canını azar azar yaktı. Ama bu "ufff" deyişte, puan sıralaması baz alındı. İlk dört Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor, futbolun "imtiyazlı karesi" olarak muamele görürken, öbür takımlara vur hakem satırını…

Gözden ırak olanlar, gönülden medyanın yazılı ve görüntülü olanından da ıraktır. Spor sayfası yapan günlük gazeteler ile yine münderacatı sırf spor olan günlük cerideler, muhabir ve yazar ağlarını dört büyüklerin üstüne örerler. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor hem haber ve röportaj olarak sayfada büyüktür, bu takımların oynadığı maçlar ise o cerideler tarafından bir yazar ve kritikçi ordusu ile takip edilir.

Ligin diğer 14 takımı ise -hele bunlar biribirleriyle oynadıkları oyunlarda- hakemlerin mutlak denetimi altındadır.

14 takımın biribirleriyle oynadıkları maçlarda seyirci ve yazılı görüntülü medya baskısından kurtulan hakemler, alabildiğine serbest ve rahat bir doksan dakika ile ya son derece başarılı bir yönetim gösterirler, ya da maçın içine ederler. Her iki halde de hakemler, seyirci ve her türlü medyanın atış menzilinin uzağında olduklarından burunları kanamaz, ceza almaz ve yollarına başarıyla devam ederler." Satırlarıyla girizgâh yapar yazısına.

Bugün sahada anlık kararlarına destek olsun, göremediği gerçeği görebilsin adına yola çıkılan VAR sisteminin özellikle ülkemizdeki "yol kazasının" öyküsünü irdelemek gerekiyor.

Ortaya çıkacak raporda hatanın kimden, kimlerden neden ve niçin kaynaklandığının bulunması gerekir. İhale kovalamaktan gerçek işi futbola hizmet etmek olan TFF, görev zafiyeti içinde kıvranırken, ona eşlik eden kurumların başında gelen MHK ise, futbolun her yerde aynı kurallarını bildiği halde uygulamayan, uygulamak istemeyen, belli ki birilerinin yol rehberliğinde yeşil sahalardan başka alemlere akan hakemlerimizin terbiyesi ve eğitimi için yine bir yabancı eğitmen ve açık net disiplinsizlik problemlerine yönelik asker kökenli sayın Ferhat Gündoğdu ve ekibi göreve getirildi. Bu tarih itibariyle lütfen not edin, Ferhat Gündoğdu ve ekibi kısa süreli, geçiş dönemi itibariyle göreve getirilmiş, TFF'nin vakit kazanma eylemidir.

Bu TFF ve saz heyeti görevde kaldığı müddetçe, bu ülke sınırları içinde futbolda kimin kimlerin hizmetinde belli olduğu sonuçlar itibariyle ortaya çıkacaktır.

Herkesin beklediği "Adalete" gelince, o başka bahara kalır gülüm çünkü zemberek boşalmış bi'kere…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları