Türklerdeki 'kötü ruh' kavramı ve 'albasması'

Sizlere "Lohusa Humması'nın tehlikeli sonuçları"nı aktarmış, bunun halkımız arasında "albastı" diye adlandırıldığını aktarmıştım. Bugün de "albastı"yı biraz daha açacağım.

Yeni doğum yapmış ya da düşük yapmış annelerde görülen albastı, dikkat edilmediği zamanlarda daha tehlikeli sonuçlara sebebiyet veren ateşli bir iltihabi hastalık olduğunu uzun uzun anlatmıştım.

Lohusa hummasına karşı öncelikle kadının hamilelik döneminde bilinçlendirilmesi ve kendi çapında önlemini almaya çalışması gerekir. Biz bunları bir kenara bırakarak Türk kültüründe yaygın olarak bilinen 'albastı' inanışının altında ilginç detaylarına bakalım.

Binlerce yıldır halk arasında kötü ruhlardan korunmak için yapılan ritüellerin sebebi, "Erlik Han'ın albızları"na dayanıyor. Peki nedir bu albızlar? Geçmişten bu yana kırmızı renkler kullanarak bebeklerimizi, genç kızlarımızı koruduğumuz "albız" günümüz dünyasında nasıl algılanıyor,  dersiniz. Türk kültüründe var olan "kötü ruh" kavramı "albasması" olarak adlandırılıyor. Bu kötü ruhlardan korunmak için kullanılan yöntemlerden biri de al yani kırmızı renk. Lohusaların ve yeni doğan bebeklerin yastıklarına, üzerine al renkte kurdele bağlamak, anneyi ve bebeği görmeye gelenlere al renkte lohusa şerbeti ikram etmek gibi davranışlar da "albastı" ile ilgili.

Adnan Menderes Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Başak Burcu Eke albızları, kötücülleri ve onlarla mücadele etmek için hangi ritüellerin kullanıldığını dile getirdi. Eke, "Türk kültüründe üst, orta ve alt şeklinde üç dünya vardır. Üst dünya, kutlu olan ve yaratıcının katı gökyüzüdür. Orta dünya, insanlar ve diğer canlıların yaşam alanıdır. Alt dünyada yani yer altında ise baş kötü Erlik Han yaşamaktadır" diyor.

Doç. Dr. Eke, Türk kültüründe kötü ile kötücülün farklı olduğunu vurguluyor. Kötücülüğün içinde iyiye dair zerre duygu ya da düşünce taşımadığını ve kötücül ile uzlaşmanın mümkün olmadığını söyleyen  Eke, Erlik Han'ın kötücüllerin idaresinden sorumlu olduğunu ve Türk mitolojisinde üç dünyanın birbirinden kesin sınırlarla ayrılmadığını, hatta sarmal ağ şeklinde birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor.

Tarih boyunca, yer altındaki kötücüller, kendi dünyalarıyla sınırlı bir yaşam alanına sahip değildiler. Sık sık yer yüzüne çıkarak orta dünyada yaşayanlara kötülük yaptıkları, dolayısıyla "kötücüllerin" yeryüzünde belli başlı hastalıklara ve sıkıntılara sebep oldukları düşünüldü. Hatta geçirdiğimiz pandemi kısıtlamalarını bile buna yoran var.

Tarihte kötücüllere karşı neden Türklerin çekimser kaldığı sorusuna Doç. Dr. Başak Burcu Eke şöyle yanıt veriyor: "Türklerin korkusunu kontrol edebilme gücünün en aza indiği an yer altından gelen kötücüller ile karşı karşıya kaldığı andır. Öte dünya ile irtibat eğer kutsal olan gök ile ilgili ise bu korkulan bir durum değildir. O yüzden atalar diyarına göçen vefat etmiş birini rüyanızda görmek Batı kültüründeki gibi hortlak görmek şeklinde değil, kutsanmışlık yani bir tür ayrıcalık gibi algılanmıştır. Ancak öte dünya olarak yerin altından gelen bir kötücüle denk gelindiyse o bir ayrıcalık değil, fenalık olarak kabul edilmiştir."

Evet, Erlik Han ve albızları hakkında yeterli bilgiyi verdik sanırım. Erlik Han'ın Albızları'nın hamile ve lohusalara niye musallat olduğuna gelince, onu da isterseniz bir başka yazımızda bırakalım.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları