Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Türkçe sözlü hafif batı futbolu

Tarihin yaprakları 1963 yılını gösterdiğinde, Fecri Ebcioğlu ilk "arajmanımız" olarak müzik tarihine yazılacak, Bob Azzam'ın "C'est Ecrit, Dans Le Ciel" bestesinin üstüne Türkçe sözler yazarak "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş'u" ortaya çıkarıp, Türk Pop Müziğini başlatmış oldu.

Bu yolda sadece ilk olarak Fecri Ebcioğlu'nu yazmak müzik adına doğru olmaz. Ondan daha önce caz, kanto, tango gibi türler üzerinde çalışmalar yapılmıştı yani herkes bir şeyler yapabilme telaşında idi ve popülist kültür ucundan da olsa yakalanmıştı bir kere ve artık geriye dönüş yoktu. Katıldığı bir tv programında "Ben saksı değilim" çıkışı ile yeni neslinde dikkatini çekmiş olan Erol Büyükburç ise "Little Lucy" özgün şarkısıyla boy gösterip, dönemin tüm genç kızlarının kalbini yakacak ilk kıvılcımı çakıyordu.

Popülizm kanımıza girmiş bir kere, dönemin Klasik Türk Müziği'ne baktığımızda Münir Nurettin Selçuk tarafından bestelenmiş, sözleri Vecdi Bingöl'e ait "Otomobilim Uçar Gider" şarkısı kendi alanında karşımıza çıkıyor. Müziğin otomobili uçup gitti ve bugünkü anlamsız sözlerin bir araya gelip, bir anlam kazandıramadığı ama tekno altyapısı ile sanki "çok acayip" bi'şey dinliyormuşuz havasına kapıldığımız, 1960'lı yılların ortasında ortaya çıkan "Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziğinin" otomobilini rüzgarının tesiriyle bugünkü zamanlara geldik.

Bir şey dinliyoruz ama anlamıyoruz…

Tıpkı futbolumuz gibi. Seyrediyoruz, çılgınca destekliyoruz ama keyif almıyoruz, sahada ne oynandı tam olarak adını koyamıyoruz, her şey kısacası "sabun köpüğü" gibi o anki etkisini kaybene kadar eğlendirici ama dönüp baktığında hiçte eğlendirici değil.

Süper Lig'in 8. Hafta maçlarını geride bırakıp milli araya girdik. Bir yandan toparlanıp diğer yandan ise TFF'nin adeta fıkra haline getirdiği milli takım oluşumunun son halini seyredeceğiz.

Her şey fıkra gibi; "Bir Alman, bir Fransız, bir de Karadenizli bir araya gelmiş. Karadenizli alıp başını gitmiş, Fransız zaten bize Fransız, elde kalan Alman" ve bakalım fıkranın sonunda kim gülecek ve neresiyle gülecek.

Ligimize dönüp geride bıraktığımız haftaya baktığımızda, ortalık adeta "Çarşamba Pazarı" gibi. Tezgah üstünde başına iç çamaşırı, göğüslerine taktığı "ikizlere takke" ile pazarcı kıvamında herkesin orta yerde bağırıp durduğu, kaos oluşturup bu kaostan sabun gibi sıyrılıp kurtulduğunu, bu kaosculara tek kelime etmekten aciz anlı şanlı medya mensuplarının ekranlarda sus, pus olduğu tarafsız olarak konuşması gerekenlerin; "Buradan Berkan'a sesleniyorum. Burası Türkiye burası kaşarların top oynadığı bi'yer! Birisi seni çekiyorsa hemen kendini yere bırak!" diyerek oy verdiği başkan ve yönetimine hizmetini tamamlamış gazetecileri de gördük.

8 dakikalık uzatmanın, 12. Dakikasında gelen golle galibiyeti elde eden Galatasaray'ın son golünden önce toplamda arka arkaya yapılan üç faulüde "es" geçen Uilenberg çırağı Ali Palabıyık, gözünün önünde sarı kart verdiği Muslera'nın topa tepki vuruşunuda "es" geçmesi futbolun kurallarını sorgulattırdı bizlere. Beşiktaş, Sivasspor karşısında saha ihlâli yaparak kart cezası gören Sergen Yalçın, ekranlardan yansıyan sarf ettiği sözcüklerden dolayı hatırı sayılır bir ceza alacaktır, alması için birçok kesim şimdiden kendilerine verilen görevi yerine getirmek için harekete geçmiştir. Sergen Yalçın gördüğü kart cezasında haksızdır, ama ona kart gösteren maçın hakemi Yaşar Kemal Uğurlu'nun "yüz ifadesi", "vücut dili" ise ustası Uilenberg'i ve ustasının kulağına fısıldayanları ne kadar da çok dinlediğini açıkça ortaya koyuyor.

Bu kuralın değiştirilmesi taraftarıyım, saha içinde ve kenarda doksan dakika boyunca salgıladığı adrenalin sayesinde en ufak olaya tepki verecek halde olan futbolcu ve teknik adamlara bu tür durumlarda kart cezası uygulanmamalı, çünkü söz ettiğimiz şey "insan" denilen varlık.

Birde karşısındakine farklı muamele yapanlar var ki! Mesela Yaşar Kemal Uğurlu, hafızalarımıza yer etmiş, bir Galatasaray maçındaki çaldığı düdüğün izahını, uygun bir dille anlatırken de hakemdi, Sergen Yalçın'a kart gösterip diğer eliyle "hadi git!" derken de hakemdi.

Peki biz hangi hakeme "eyvallah" diyeceğiz ki! Bu hakemin Sivasspor'un kazandığı golde, kendi kalesine gol atmadan, gole tesir eden, Rıdvan'a yapılan faulü "es" geçmesini de bir kenara koyarsak.

Bu olayların dışında futbol adına utandığımız, sorguladığımız ve soru sorduğumuz diğer olay ise Fenerbahçe-Kasımpaşa maçının ardından Fenerbahçe başkanı sayın Ali Koç'un Beşiktaş - Sivasspor maçındaki Josef De Souza Dias olayını dile getirmesiydi. Kendi twitter hesabımdan sorduğum soruyu, bir kez daha buradan soruyorum; "Fenerbahçe forması giyen Serdar Aziz "Aziz'mi?". Sayın Ali Koç, her maç rakibini kasten adam öldürmek niyetiyle müdahale eden ve hakemler tarafından her maç en az on kere kırmızı kartla cezalandırılması gereken oyuncusuyla ilgili bu soruma açık yüreklilikle cevap verip, doğruyu söylerse her takımın saha içine ve hakemlerine karışma hakkı vardır, yoksa her daim "sana ne!" cevabını her yerden, her kesimden duyar.

Sayın Ali Koç'a bir soru daha; Avrupa Kupası'nda karşılaştığınız ve yenildiğiniz Yunanistan takımının başkanı, bu ülkeye bel altı vuruşla hakaret ederken neden bir cevap vermediniz? Kulübünüzün resmi internet sitesindeki önemli açıklamalarınızın içinde de göremedik tek bir kelime. Lütfen gerektiği yerde gerektiği gibi konuşun, kulübünüzün ve bu ülkenin hakkını savunun.

Hadi! Bir hatırlatma, lige merhaba demeden, dört büyük kulüp başkanı HaberTürk kanalında bir araya geldiklerinde ne demişlerdi? Hedefleri nelerdi? Hani herkes birbirine saygı duyacaktı ve birbirlerinin haklarını koruyacaklardı, peki şimdi ne yapıyorlar?

Yoksa bunlar kulüp başkanları değilde, bildiğimiz nalıncı keserlerimi? Hep kendilerine yonttuklarına göre…

Ligin daha sekizinci haftası geriye kaldı ve teknik direktör kıyımı soluksuz devam ediyor.

Son kurbanlarından birinin adı "Aykut Kocaman" yerine gelen isim "Emre Belözoğlu".

Her ikiside Fenerbahçe'de Sportif Direktör görevinde bulunmuş sonrasında bi'şekilde teknik direktörleri gidince, Fenerbahçe yedek kulübesinin amirali olmuşlar ve yaşanan ayrılık rüzgarına kapılmışlardı. Şimdi ise talihin kör parmağı birbirleri arasında görev devir-teslim törenini yaşattı.

Malatyaspor ise yola "Çağdaş Atan" ile devam etme kararı aldı. Antalyaspor'da yeni teknik direktör adı  olarak Nuri Şahin belirlendi.

Teknik adamlar işi bilmiyor, hakemler işi bilmiyor ama futbolu yönettiğini zannedenler sadece işi biliyor!...

Hayat böyle bir şey işte!...

Futbol üzerine haftanın sözü;

 

"Türk futbolu her şeyini kaybetmiştir. Namusunu, temizliğini, saflığını ve rengini. Marka diye bize sunulan aslında maskaralıktır."

Özkan Sümer

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları