Türk Kahvesi ve fincanının özelliği

Türkiye'de yetişmemesine rağmen dünyaya "Türk kahvesi" adıyla ün salan içecek, bilindiği gibi fincanda içilir. Hoş son zamanlarda karton bardakta içildiği oluyor, ama "Türk kahvesi"nin tadı fincanda çıkar.

Tarihimiz boyunca kullandığımız fincanların şekli ve renklerinin ayrı ayrı anlamları olduğunu biliyor muydunuz? Gelin şimdi sizlerle bugün fincanların anlamlarına bir göz atalım:.

Önce kahve fincanlarının ağzı dar iken alt kısmının neden basık olduğu özelliğine bir bakalım: Ağzı dar altı geniş fincanlar ilk kez Osmanlı sarayında kullanılmıştır. 1876 yılında Sultan 2. Abdülhamit tahta geçtikten sonra fincanların altı dar üstü geniş haline geldi. Renkleri ise turkuaz, pembe, mercan kırmızısı, lacivert, yeşil ve sarı olarak sıralanır. Cumhuriyet döneminde değişime uğrayan fincanlarda renkler kaybolur. Böylece silindirik formla birlikte altın dore işlemeler yer alır.

Aslına bakılırsa kahve fincanlarının en güzel özelliği, altının geniş üstünün dar olmasıdır. Son yudumu içene kadar köpüğü dağıtmaz Ayrıca incelik ve form kahveyi kolay kolay soğutmaz. Biraz eskilere doğru bir göz atacak olursak, fincanların ağzı hep dar olduğunu görürüz. O zamanlar düşünülmüş; alt geniş olduğu için telve orada kalmakta ve birikmekte. Aynı zamanda köpük üstte kalıp bu form kahveyi kesinlikle soğutmamaktadır. Çünkü kahve bir sohbetin bahanesidir. Yani sohbet edebilmek için bir bahanedir kahve.

Bir de Osmanlı döneminde fincanlarda kullanılan her renk bir dönemi temsil ediyormuş. 16. yüzyılda Osmanlı'nın doğuşu olarak nitelendirdiğimiz dönemde pembe ve turkuaz fincanlar kullanılıyor. 17. yüzyılda mercan kırmızısı damgasını vuruyor. Kanuni Sultan döneminde lacivert fincanlar, Osmanlı İmparatorluğunun zirvede olduğu dönemde ise yeşil renk ağır basıyor. Diğer taraftan hepimizin ayrılıkla özdeşleşen sarı rengi; Osmanlı İmparatorluğu'nun veda döneminde fincanlarda kullanılan renk olmuş. Bu konudaki araştırmalar gösteriyor ki, Kanuni döneminde fincanlarda lacivert rengin baskın olduğudur. Dikkat edilirse onun türbesinde de baskın renk laciverttir. Dolayısıyla onun döneminin fincanları da lacivert. Osmanlı'nın yükseliş dönemi ise yeşil olmuş. O dönemde gücün, hilafetin makamı Osmanlı'nın sancağı bile yeşil renktir. Sarı ise Osmanlı'nın son dönemini ifade ediyor. Nitekim hastalığın da, ayrılığın da rengidir sarı… En sonunda 1876'da 2. Abdulhamit tahta geçince Fabrika-yı Hümayun'u kuruyor ve Fransız ustalar boy göstermeye başlıyor. Böylece ağız kısmı geniş, altı dar fincanlar yapılarak bu formda kullanılıyor.

Bir de tahta çıkma ihtimali olan şehzadeler, ayaklı fincanları, tahta çıkma ihtimali kalmayanlar ise kulplu fincanları kullanırlarmış. Ayrıca kahve falının ortaya çıkışı ile ilgili bilgiler de var. Önce Osmanlı dönemindeki kahve sunulma adabından söz etmek gerekir. Kahvecibaşı nezaretinde üç cariye kahveleri sunar. Bu üç kahveci cariyeden her birinin omuzlarından göğüslerine çaprazlama atılmış sırma işlemeli kadife veya atlas kahve örtüleri bulunur. O sırada kahve eğilerek ve sunulurken karşıdakinin gözlerine asla bakılmaz.

Fala gelince. Sarayda cariyelerin birbirlerine söyleyemeyecekleri şeyleri söylemek maksadıyla ortaya çıkardıkları dedikodunun adı olarak yorumlanmaktadır.

Gerek fincanın şekli, gerek fincanın rengi ne olursa olsun, kahve bir dostluğun, bir sohbetin ve de geleneklerimizde hayırlı bir işin sonlandırılması için en güzel bir içecektir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları