Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehmet Eyüp Yardımcı

Mehmet Eyüp Yardımcı

Yazar

Sülün Osman'dan Tosun'a…

Söze Hz. Pir Mevlâna Muhammed Celâleddîn-i Rûmî (k.s.) bir sözüyle başlayalım;

"Kötü huy, âdet edinildiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir"

 

Şüphesiz, her devir kendi gayri ahlâki serüvenlerini ortaya çıkarmaktadır. Bu olayları incelediğimiz, okuduğumuz, araştırdığımızda ise o dönemin kendine has ahlâki anlayışını yönetiminden, sokakta yaşamına kadar görebiliyoruz.

Geçmişten bugüne gayri ahlâki bu işlenmiş tüm suçların ve onlara verilen cezalardaki değişikliklerin sebebini Hz Pir'in sözünden yola çıkarak bulabiliriz. Kötü huy toplum üzerinden yok edilmek üzere ülkemizde belli bir dönemden itibaren hiçbir zaman kanuni uygulamaya gitmemiş, hatta tam aksine bu suçların işlenmesi hafifletilen kanunlarla âdeta teşvik ediliş, bu huya sahip olarak suç işleyenler "kahramanlaştırılmış" içine düşülen maddi ve manevi sıkıntıların kurtuluşunda "tek adres" olarak gösterilmiştir.

Duygu Güles K.'nın "Beşiktaş'ın Gizli Tarihi", "Bu Ne Sevgi Ah Bu Ne Izdırap" adlı kitabında bir bölümde;

Duygu: Çocukluğundaki bu "ya herro ya merro" yaşayış biçimi, sert ve travmatik bir toplumsal duruma işaret ediyor. Bu yaşayış biçimini biraz açarmısınız?

Fuat: Anlattığım zamanlarda, mahalle ve semt kültürü gereği olarak bir yerin delikanlısı, bitirimi, kabadayısı tanınır, bilinir; bilhassa eski semtlere dışarının iti kopuğu, "tekinsiz yabancılar" fazla dadanamazlardı. Münferit olaylar çabuk duyulur, günlerce konuşulur, psikopatlar, katiller, adi suçlular parmakla gösterilir, içtimai hayattan derhal dışlanırlardı. Tecavüz, cinayet gibi büyük suçların cezası idamdı. İdamlar, meydanlarda, bilhassa Sultanahmet Meydanı, Eminönü ve Beyazıt Meydanı ile Dolmabahçe'de infaz olunurdu.

Ünlü "Salacak Canavarı" Kandemir Sipahipala ile "Sarıyer Canavarı" Hayri Uyumaz, biri kapalı diğeriyse umuma açık olarak Sultanahmet'te asılmışlardı. İki "canavar"ın ve kurbanlarının trajik hikâyesi senelerce konuşulmuş, yaramaz çocuklar bu korkunç canavarların efsaneleriyle korkutulmuştu.   Halkın merakını çok celbeden bu tip kriminal vakalar, aynı vakitlerde yaşanan çoğu siyasi ve toplumsal sorunun üstünü örtmek için de kullanılmıştı. Beşiktaş'ta da böyle bir "canavar" yaşamıştı. Börekçi Ali namıyla bildiğimiz bir kişioğlu, şimdiki Hakan Pastanesi'nin yerinde, Hünkâr Köşkü ile Suat Park Bahçe'nin girişinin hemen yanında ekmek ve simit fırını çalıştırıyordu. İki Acem simitçiyi gasbedip ikisini de hunharca öldürmüş ve öldürdükten sonra fırında yakmıştı. Çevrede oturanlar, bacadan çıkan galiz kokulardan işkillenip polise haber vermişlerdi. Börekçi Ali, yanmayan ceset parçalarını çuvallara koymuş, tam Hayrettin İskelesi'nden denize atacakken cürmümeşhut enselenmişti. Böylece mahkemede Börekçi Ali'nin suçlu olduğu kanıtlanmış ve davaya bakan hâkim kalemini kırmıştı. Börekçi Ali'nin idamı Dolmabahçe'de infaz edildi. İdamlardan önce halk arasında büyük yaygara olurdu. İdam, seher vakti sabah ezanı okunduğunda gerçekleştirilirdi. Halk, daha akşamından "idam şenliği" hangi meydanda düzenlenecekse oraya akın eder, sabaha kadar makara kukara zaman geçirirdi. Seyyar esnafa gün doğar, sucular, çaycılar, limonatacılar, pilavcılar, macuncular, karamela satan çocuklar fırsattan istifade ekmek parası kazanmaya bakarlardı. Bu panayırın ön sıralarına muhakkak üflentiler, katiller, bitirimler, kabadayılar, sulucular, üçkağıtçılar, madrabazlar, at cambazları dizilirdi. Onların arkasında ibretle hadiseyi izleyen aileler ve en arkada da vali, savcı gibi devlet erkânı yer alırdı.

Dönemin idamlarının infaz görevi, ekseri meşhur cellat Hacıhüsrevli çingene Kara Ali'ye verilirdi.

İçtimai suçlar ve cezalardan maada, semtlerin hususi yaşamına, ortak hafızasına kazınmış kimi ilginç kimi gülünç kimi korkunç hadiseler tabiatıyla sürüsüne bereketti. Beşiktaş özelinde bu hadiselerden en akılda kalanı, Ömer Lütfü Bonmarşesi soygunuydu. Yakalanamadıkları için kimlikleri meçhul kalan iki hırsızın marifeti olan bu soygun, günlerce dillerden düşmemişti. İki kurnaz hırsız, Ihlamur Kasrı'nın önünden kayığa binmişler, kürek çeke çeke derenin üzerinden tonozun içine girip gözden kaybolmuşlardı. Ortabahçe'nin üstü yol, altı denize kadar dereydi. Böylece uyanıklar Ortabahçe'nin altından kayıkla geçmişler, bonmarşenin hizasına geldiklerinde kanalizasyon künkünü kırmışlar, hela taşını kaldırıp doğruca dükkânın içine dalmışlardı. Bütün hasılatı cebe indiren hırsızlar, geldikleri yoldan gerisin geriye kaçmışlardı.

Organize soygunlar, devasa vurgunlar henüz yoktu. Devir ancak Arsen  Lüpen stili naif hırsızlık devriydi. Memleketin bu tarz en meşhur gangsterleri Necdet Elmas ve Sülün Osman'dı. Necdet Elmas ara sıra Beşiktaş'a takılırdı. Raki lakabıyla maruf Güney Zobu, bayrağı bu abilerinden devralmış, bilhassa dolandırıcıları dolandırmayı âdet edinmişti. Bilahare banker furyası patladığında, Banker Kastelli namıyla bilinen Cevher Özden ve "Papatyalı"Banker Bako dolandırıcılıkta çığır açmışlardı. Faizciliği resmen kurumsallaştıran Cevher Özden, Türkiye'de Turgut Özal'dan evvel liberalizmin öncü neferi olarak gayriresmi tarihe geçmiş; fakat su testisi su yolunda kırılmış, tersoya düşen Kastelli yaşamını kendi silahıyla noktalamıştı." Cümleleriyle geçmişin Beşiktaş'ın yola çıkarak işlenen suçları, onlara biçilen kanuni cezaları anlatır.

O günlerden bugünlere doğru hızlıca baktığımızda ise ülke siyasi yönetimlerinin, siyasete ve oy aldıkları halkı yönetme zihniyetine baktığımızdaki hızlı ve akıllara durgunluk veren dolandırıcılık suçlarının gelişimine "kötü huyun âdet edinilmesinden" geçtiğini görürüz.

Her dönemde bu dolandırıcıların, kullandıkları en iyi yöntemlerden biriside "reklam" ve bu reklamlarda oynayan ünlülerdir. Mesela Cevher Özden'in reklamlarında boy gösteren dönemin ünlüleri; Selma Güneri, İzzet Günay, Cüneyt Arkın, Ekrem Bora, Fikret Hakan, Eşref Kolçak gibi…

Cevher abisinin yolundan devam eden Jet Fadıl lakaplı Fadıl Akgündüz'de İslami Titan oluşumuyla 650 milyon mark dolandırmıştır.

Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve başbakanı olan ki (bugünlerde tekrar siyasi hayata dahil olmak, milletine hizmet vermek istediğini belirten) Tansu Çiller'i dolandıran Selçuk Parsadan (1995'te Orgeneral Necdet Öztorun'un sesini taklit ederek başbakandan 5 buçuk milyar para istemiş ve ertesi gün örtülü ödenekten para hesabına yatırılmıştır.)

Bugüne geldiğimizde ise Parsadan'ı rahmetle anar hâle geldiğimizi göreceğiz. Telefonla insanları terör örgüt bahanesiyle dolandırmak bile eskidi dönem artık 511 milyon lira milleti "Çiftlik Bank" adı altında dolandıran "Tosuncuk" Mehmet Aydın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine en büyük dolandırıcı olarak adını yazdıran Faruk Fatih Özer (2017'de Thodex adlı şirketi kurup, 2 milyar dolar ile yurt dışına çıkmış daha sonralarda bu paranın 150 milyar dolar olduğu söylenmiştir.)

Her dönemin siyasi yönetimleri, isimleri ve zihniyetleri değişiyor. Bu değişim toplumun ahlâki çöküşünün sebeblerine çare bulmak yerine çöküşün mimarları ile kol kola gezmeyi tercih etmeye devam ettikçe "kötü huy âdet edinilmeye ve yerini sağlamlaştırmaya" başlıyor.

Yaşadığımız sürecin gayri kahramanları ise sadece isim değiştiriyor hemde yanında götürdüğü, her devirde katlanarak büyüyen paralarla.

Eğitimsiz, kültürsüz bir toplum ve bu toplumun elle tutulur yanı kalmamış çekirdek yapısı olan ailelerden oluşan bu ülkede, bu gidişatla sadece isimlerin ve çarpılan paraların miktarları değişen hikâyeler dinlemeye devam ederiz çünkü bu hikâyenin sahtekâr kahramanlarına verilecek güçlü bir ceza ve güçlü bir adalet sistemi yok.

Bu güçsüz adalet sistemi, eğitimsiz toplumdan beslenerek canavarlaşmaya devam edecektir.

Ne zaman kurtuluruz? Gerçekten halkını, ülkesini, dinini ve bayrağını seven bir vatan evladı görevi devralana kadar. O ne zaman? İşte tünelin ucunda ışığı göremeyince maalesef bu soruya da net cevap veremiyorsunuz.

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları