Bu gün sizlere kültürümüzde son derece önemli olan bir tat olan "sihirli meyve"den bahsedeceğim. Etiyopya'nın Kaffa bölgesi ormanlarında yetişen Arabika kahve ağaçlarındaki kahve çekirdekleri ilk işlenen kahve olarak bilinir. Kahve, ülkemize ilk kez Yemen bölgesiyle tanıştırılmıştır. Pek çok rivayet olsa da birilerinin bölgeye gitmesi ve ağacın meyvelerini çiğneyerek enerji aldıkları bir bitkiyken, tüccarların keşfiyle bir ürün olarak piyasadaki yeri aldı.

Kaffa bölgesi kahve sözcüğünün birçok dilde yayılmasına sebep olmuştur. Yemen Valisi döneminde İstanbul'a ulaşan kahve, Venedikli tüccarlara ve dolayısıyla Avrupa yolculuğuna başlar. Kahve uzun yıllar sokaklarda satılan bir ürün olarak devam etmiş ve ilk kahve satan mekan İtalya'da açılmıştı. İstanbul'da ise ilk kahvehane Tahtakale'de açılmıştır. Türkiye'de en eski kahveci 1871 yılında kurulan Kuru Kahveci Mehmed Efendi'dir.

Sarayda insanların çekindikleri için bilgi aktarma yolu olarak kullandığı kahve daha sonraları gençlerin, yazarların ve sanatçıların sık uğrak köşesi olmuştu. Dostoyevski, Chernyshevsky, Alexander Puşkin, Gertrude Stein, F. Scott Fitzgerald and T.S. Eliot ve Hemingway, Bob Dylan  gibi dönemin, toplumun aynası sanatçılar bazı eserlerini ve hayatlarının bir kısmını kahve ile kesiştirmişlerdi.

Sanatçıya, işçiye enerjiyi hemen veren kahve yaklaşık üç yıl sonra meyve vermeye başlar. Kahve ağacı bol yağışlı ve ılıman iklimlerde yetişmektedir. Çiçekli bir bitki olmasına karşın çiçekleri uzun süre kalmaz. Yetiştirildiği ortama göre tadı şekillenen kahve için pek çok farklı aroma bulmak şuan üçüncü nesil kahve dükkanlarının artmasıyla oldukça mümkün. Bunun en büyük sebebi kahve ticaretinin petrolden sonra ikinci büyük ticaret alanı oluşturmasıdır. Tüm dünyada telvesi filtrelenerek servis edilse de Türk kahvesi telve içerek servis edilir.