Pamuk Prenses'ten Nardaniye Hanım'a

Size Pamuk Prenses'in bizden biri olan Nardaniye Hanım'dan söz edeceğim. Hanım Masalı'nda çok güzel ve iyi niyetli bir kızla, kötü kalpli üvey annesinin kızdan kurtulmak için yaptıkları konu edilir. Gelin bunu birlikte takip edelim:

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde hali vakti yerinde olan bir adamın Nardaniye adlı  güzel ve temiz kalpli bir kızı varmış. Kızın annesi çok geçmeden vefat edince, babası 'ticaret için uzaklara giderken kızı yalnız kalmasın' diye evlenmeye karar vermiş.

Baba "Kiminle evleneyim, kim kızıma iyi bakar?" diye düşünür dururmuş.

Nardaniye'nin babasının evlenmek istediğini öğrenen kötü kalpli hocası: "Kızım ben babanla evlenmek isterim, evlenirsek ben sana şöyle, böyle bakarım…" diyerek kızı ikna etmiş.

Nardaniye eve gidince: "Baba, eğer evleneceksen benim hocamla evlen, başka birini istemem" demiş.

Babası, "Peki kızım sen onu istiyorsan onunla evlenirim" demiş.

Kısa bir süre sonra yapılan bir düğünle evlenmişler. Günler hızlıca geçip giderken üvey anne Nardaniye Hanım'ın kendisinden daha güzel olmasını kabullenemeyip ondan kurtulmak için planlar yapmaya başlar. Bir bayram sabahı tüm gençler gezmeye gidiyormuş. Bunu fırsat bilen kötü kalpli üvey anne kocasına:

"Kızımız tam bir genç kız olmuş, izin ver o da biraz gezsin eğlensin" demiş.

Baba kızının yalnız başına evden uzaklaşmasını istemese de eşinin ısrarı üzerine razı olmuş.

Bunun üzerine üvey anne: "Kızım, sen şimdi arkadaşlarınla git ve eğlen, ben de sana yiyecek bir şeyler hazırlar gelirim" demiş.

Kız arkadaşlarıyla kırlara gidip, hep beraber gülüp oynamışlar… Epey bir zaman sonra üvey anne elinde bir sepetle kızın yanına gelmiş.

Meğer, evde çok tuzlu bir poğaça yapmış. Bir testi de su doldurarak içerisine ilaç koymuş…

Kız poğaçayı yedikten sonra susamaya başlayınca, hemen testideki buz gibi sudan susuzluğunu giderene kadar içmiş.

Kızın o günden sonra şekli değişip, gün be gün karnı şişmeye başlamış. Kızın bu hali üzerine üvey anne, sahte bir ebe ayarlayarak kızı ona göstermiş.

Ardından da kocasına; "Ah, ah,  o bayram sabahı çok ısrar ettim, kızı kıra gezmeye gönderdim. Herhâlde kötü yola düştü…" demiş.

Baba kızının bu durumuna o kadar çok kızmış ki, geceleri uyku uyuyamaz olmuş. Üvey anne ise kocasına sürekli kızı kötülemiş. En son dayanamayan baba karısının kendisine teklif ettiği şeyi kabul etmiş.

Ertesi günün sabahında baba ve üvey anne, kıza: "Haydi, hazırlan seni güzel yerlere gezmeye götürelim" demişler.

Kızı çok uzaklardaki bir dağın tepesine çıkarmışlar. Orada bir ağacın altına biraz dinlenmek istediklerini söylemişler.

Baba "Kızım, sen çok yoruldun dizimin üzerine başını koy sana küçüklüğündeki gibi ninni söyleyeyim, biraz uyu" demiş.

Baba gözyaşları içinde ninniler söylemiş. Kız çok geçmeden uykuya dalmış. Babası sessizce kızın başını yumuşak bir yere koyup, sonra da bir kamışın içerisine bir bal arısı koyarak, ağacın dalına asarak sessizce oradan ayrılmışlar.

Uykusunu iyice alan Nardaniye, gözlerini açınca, etrafta babasını ve üvey annesini görememiş. Bakmış ki ağaç dalına asılmış bir kamışın içinde bir arı vızıldıyor. Hemen arıyı o kamıştan çıkartarak serbest bırakmış.

Epey bir bekledikten sonra anne ve babasının gelmediğini görünce kendisini orada terk ettiklerini ve üvey annesinin tuzağına düştüğünü anlamış.

İlacın etkisiyle karnı da iyice büyüyen kız ağlamaya başlamış. Nereye gideceğini bilmeyen kızcağız, dağ başında yapayalnız kalmış. Bir süre sonra kalkarak yürümeye başlamış.

Epey yürüdükten sonra bir dere kenarına varmış. Oradan elini yüzünü güzelce yıkayarak etrafına bakınmış.  Hava da kararmaya başlamış.

Geceyi güvenli geçirebileceği bir yer bakınırken az ilerde bir ışık gözüne ilişmiş: "Oraya gideyim, belki beni gece orada misafir ederler" diye düşünmüş.

O ışığın olduğu yere varınca kapıyı çalmış. Kapıyı açan eşkıya kılıklı adam onu içeri davet etmiş. Meğerse orası her tarafa korku sanan Kırk Haramilerin eviymiş.

Onu gören Haramilerin lideri şaşkınlıkla: "Güzel kız bu gece vakti senin burada ne işin var?" diye sormuş.

Kız ağlayarak başından geçenleri onlara anlatmış.  Kırk Haramilerin lideri durumuna üzülüp: "Kızım sen şurada otur, bizler bu konuyu bir düşünelim" demiş.

Kırkı da başka bir odaya girerek, durumu müzakere etmeye başlamış. Liderleri "Birimizi onunla evlendirmeye çalışsak, evlenecek kişiye karar veremeyiz. Eminim ki herkes bu dünyalar güzeli kızla evlenmek ister. Bize sığınmış çaresiz bir kız, en iyisi bu güzel kızı kırkımız kendimize kardeş edinelim" demiş.

Kırk Harami de bu teklifi kabul etmiş. Kızın yanına giderek hep bir ağızdan "Sen bizim dünya ahiret bacımızsın istediğin kadar burada kalabilirsin, bari ara sıra bize güzel yemekler yaparsın" demişler.

Kız bu teklife çok sevinmiş. Kırk Haramiler onu gerçek kız kardeşleri gibi koruyup kollamış ve onu el üstünde tutmuş, üstüne toz kondurmazlarmış. Bir süre sonra kızın iyi niyetinden etkilenen haramiler artık haydutluk yapmayı bırakarak çalışarak para kazanmaya başlamış. Bu arada, ay dolunay olunca üvey anne ayın karşısına çıkarak sihirli sözler söylemeye başlamış. "Gecenin bu vaktinde parlayan ay söyle bana sen mi güzelsin ben mi?"

Ay kadına demiş ki: "Ne sen güzelsin ne de ben varsa bir güzel o da Nardaniye Hanım…"

Herkes o kıza Nardaniye Hanım diye hitap edermiş… Bu sözleri işiten üvey anne.

"Eyvah, demek hâlâ hayatta, yaptıklarım anlaşılırsa hiç iyi olmaz?" deyip, hemen kocasının yanına giderek ona: "Aman kocacığım, yavrucağımız rüyama girdi… Şu an aç mıdır? Yoksa başı dertte midir? En iyisi gidip bir göreyim onu" diye uyarmış.

Adamcağız kızını bıraktığı günden beri iki gözü iki çeşme, kızının hasretinden eriyip bir deri bir kemik kalmış. Karısının bu düşüncesine çok sevinen adam karısına izin vermiş.

Üvey anne bir sepet kiraz alarak hepsini zehirler. Sonra da kızın yerini öğrenir. Yaşlı bir kadın kılığına girerek eve gelip kapıyı çalmış.. Kız kapıyı açınca kadın "Kiraz satıyorum, kiraz…" der

Kız da kirazları görünce kendisine yetecek kadarını satın alarak içeri geçer. Pencerenin önüne oturarak kirazları yiyecekken, evde büyük bir kafesin içinde bulunan kuşları,  kirazı görünce "Cik cik cik, cik cik cik, cik cik cik…" diye başlamışlar kiraz istemeye.

Gelin bundan sonrasını da bir sonraki yazımıza bırakalım.

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları