Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
A.Öner PEHLİVANOĞLU

A.Öner PEHLİVANOĞLU

BAKIŞ

Özgürlük Yolunda

Değerli okuyucular,

Cumhuriyet'in kabul ve ilanının 98. yıldönümü nedeni ile bu gün sizlere  insanlığın özgürlük mücadelesinin önemli adımlarını özet olarak vermek istiyorum. Bana ayrılan bu köşenin darlığı nedeni ile konuyu iki bölüm halinde sunacağım.

İnsanlık tarihi ile başlayan insanın özgürlük mücadelesi felsefi olarak Antik Çağ'da, Sokrat, Platon ve Aristotales döneminde tartışılmaya başlanmıştır. Özgürlük fikrinin beşiği olduğu iddia edilen Atina'da, özgürlük tanımlanmış olmasına rağmen, uygulamada, özgür olduklarını iddia eden Atina'lılar, farklı düşünceye sahip olduğu için Sokrat'ı ölüme mahkum etmişlerdir.

 Konstantin, M.S. 324'te dünyanın en büyük imparatorluğunun  başkentini Roma'dan Karadeniz girişini kontrol eden Boğazda kurulu şehre taşıyarak Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesi ile başlayacak Kilise ile devlet arasındaki özgürlük mücadelesine zemin hazırladı.

Konstantin, kentin adını Konstantinopolis olarak değiştirdi. Konstantinopolis; Roma İmparatorluğunun düşmanı Pers ordularına karşı imparatorluğu savunmak için Roma'dan daha stratejik bir noktadaydı.

Konstantin, Roma'dan doğuya göçerken bir kurum ve bir kişi hariç, bütün devlet kurumlarını yanında taşıdı, Roma'da bıraktığı kurum kilise ve kişi Roma piskoposuydu. Böylece devlet ile kiliseyi birbirinden ayırdı. Devlet ile kilise arasındaki bu tarihi ayrılığın son derece önemli ve yararlı sonuçları olacaktı. Batıda, Roma kilisesi, sarayın otoritesinden ve entrikasından uzak, Kıta Avrupasında gelişme imkanı bulurken, Doğuda 4. Asırdan itibaren Doğu Roma egemenliğini kabul etmiş Doğu Piskoposluğu kuruldu. Doğu piskoposluğu, Antakya Kudüs ve İskenderiye'de bulunan rahipler ile birlikte devlet otoritesinin bir parçası olarak Doğu Roma imparatorluğu'nun gölgesinde yaşamaya başladı.

Konstantin'in M.S. 324'teki göçünden elli yıl sonra Batı'da kilise ile devlet, özgürlük ve egemenlik için kıyasıya rekabete girişti. Doğuda, Doğu Roma güçlenirken, Batı'da, kilise, kıt'a Avrupası'ndaki devletleri ile egemenlik mücadelesine girdi. Batıda, güçlenen kilise, devlet otoritesine karşı çıktı ve böylece Avrupa'daki kralın ve monarşinin gücüne sınır getirdi. Kilise, ibadet dili, ölüm, doğum, nikah gibi önemli sosyal kurumları denetimi altına aldı. Bu denetimi giderek kilise ile devletler arasında mücadeleye zemin hazırladı. Batıda yaşanan bu mücadele içinde, kilise, devlet gücünü ve erkini zorladı.

 Kilise ile Devlet arasındaki egemenlik mücadelesinin yaygınlaştığı ortamda, Doğu Roma İmparatoru, Jüstinyen'in VI. asırda Roma'nın kuruluşundan (M.Ö. 753) Kral jüstinyen'in ölümüne kadar (M.S. 565) Roma İmpataratorluğu'nda 13 asra yakın süre uygulanan hukuk kurallarını içeren Corpus Iuris Civilis adındaki derlediği hukuk külliyatı, bireyin hak ve özgürlüğünün tanımında önemli bir kaynak oluşturmuştur.

Modern hukukun kaynağı olan Roma Hukuku içinde, kişilerin maddi ve manevi varlıklarına karşı gerçekleştirilen tecavüzleri tanımlamış oldu. Roma Hukuku, zaman içerisinde kişinin vücut bütünlüğünün, namusunun, şerefinin, kişisel itibarının, ticari itibarının, kişisel özgürlüklerinin tümünü kapsayan ve çağdaş hukuk doktrininde "kişilik hakkı" olarak ifade edilen hakları ve bu hakların korunma yollarını kendisinde toplamış oldu. Bu özelliği itibariyle Roma Hukuku, kişisel özgürlüklerin tanımlanması ve çağdaş hukuk doktrini bakımından çok önemli bir belge oldu. Roma Hukuku, bugün özellikle kıta Avrupasında yürürlükte olan birçok özel hukuk sistemine ve bunların ana kurallarının büyük bir kısmına kaynak olmuştur. Günümüzde, hukuk öğreniminin temelini oluşturan Roma Hukuku, Almanya, Fransa, İtalya, İsviçre gibi ülkelerde yürürlükte olan özel hukuk kurallarının temelini oluşturmuştur.

Avrupa tarihinde, Konstantin'in göçünden sonraki 1500 yıl kilise ve devlet arasında mücadele dönemi olarak yaşandı. Bu dönemde, kilise ile devlet arasındaki mücadelenin kıvılcımlarından insan özgürlüğünün ilk ateşleri tutuştu.

Orta Çağ da, aristokrasinin (soylular) krallara karşı direnişi sonrasında, aristokrasi, kralların dahi değiştiremeyeceği haklara sahip oldu. Orta Çağ'da elde edilen bu gelişme sonrasında günümüzdeki hukukun üstünlüğü ilkesinin temeli oluşturuldu. Kilise ve devlet arasındaki çatışma gibi aristokrasi ve kral-monarşi arasındaki iktidar mücadelesi de özgürlüğün alt yapı taşlarını serdi.

İngiltere'de Kral John, Windsor Kalesi yakınlarında, 1215'te imzaladığı ateşkes Magna Carta feodal-toprak sahibi Lordlar'ın haklarını ve kralın yetkilerinin sınırlandırıldığı ilk belge olarak kabul edildi."İngiltere'de 1215'de kabul edilen, Magna Carta'nın benzeri, İngiltere'den 600 yıl sonra, 1808'de İslâm'ın katı kurallarının yaşandığı Osmanlı İmparatorluğu'nda kabul edildi. Devlet gücünü sınırlayan Sened-i ittifak (29 Eylül 1808)  anayasal ilkeler içeren bir antlaşma oldu. Türk tarihindeki  ilk anayasal belge olarak kabul ettikleri Sened-i İttifak'ı Türkiye'deki anayasacılık hareketlerinin başlangıcı olarak kabul ettiler.

İngiltere'de kralların yetkilerini kısıtlayan Magna Carta'nın imzalanmasından sonra, Avrupa'da, bireyin özgürlük kazanacağı  mücadeleyi, Almanya'da Wittenberg adlı küçük bir kasabada bir alman keşiş Martin Luther, 31 Ekim  1517 sabahı Castle Kilisesi'nin kapısına 95 maddelik bildirisini çakarak-asarak başlattı.

Martin Luther'in girişimi, Katolik kilisesi tarafından engellenmeye çalışıldıysa da matbaanın varlığı Martin Luther'in fikirlerinin yayılmasına mani olamadı. Böylece Avrupa'da reform yaratacak 150 yıl savaşları başladı, 150 yılın  sonrasında neredeyse Avrupa'nın yarısı katolik kilisesini red etmiş, Protestanlığı kabul etmiş oldu. Böylece Vatikan'ın 1963 yılında vereceği "her hıristiyan kendi dilinde ibadet edebilir" kararından  4 asır önce, protestanlar latince ibadet mecburiyetinden kurtulma imkanı bulmuşlardı. 

Protestanlığın yayılması, dinî metinler ve kutsal sözlerin bilimsel açıdan eleştirilmesi yolunu açarak bilimsel düşüncenin şekillenmesinde yardımcı oldu. Sonuçta, İslâm da dini ilkelerin tartışılmasının sapkınlık olarak yorumlandığı dönemde, Avrupa'da, bilim, sürekli olarak otoriteyi sorgulama ve özellikle dini dogmalara karşı çıkma sürecini başlattı.

Martin Luther'in başlattığı hareketle 150 yıl devam eden savaşlar sonunda, Avrupa ülkeleri, 1648'de Westfalya anlaşmasını imzaladı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları