Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Harun A. Altuntaş

Harun A. Altuntaş

Yazar

Ömrünü kültüre adadı cebinden 5 kr. çıktı

Hemen hemen hepimiz dillerden düşmeyen:  "Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi" şarkısının sözlerini bilirsiniz.

Hani şu güftesi ve bestesi Osman Nihat Akın'a ait nihavent şarkının sözlerini gelin bir daha hatırlayalım:

Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi

Dilde yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi

Ben de şaştım nasıl oldu yüreğime inmedi

Bilme yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi

 

Mehmet Güntekin "İstanbul'un Yüz Şarkısı" adlı kitabında bu şarkı için şunları söylemiş: "Bu

şarkının nasıl ve kimin için yapıldığı hakkında, şimdiye kadar duyduğum rivayetlerle hikâyeleri

toplayıp br araya getirsem, ufak çapta bir tefrika yazmış kadar olurdum." Ardından da  sorar: "Acaba

akılsızlık mı ettim?"

Şarkı üzerinde yorum yapabilmek için şarkının hem güftesini yazan hem de bestekârı olan Osman Nhat

Akın'ı yakından tanımamız gerekir.

1905-24 Ekim 1959 tarihleri arasında yaşayan Osman Nihat Akın, Türk musikisi tarihinde geniş bir yer tutan bir bestecimizdir. Kültür ve sanat dünyamızın saygın ismi Ahmet Rasim'in kızının oğludur. 12 yaşından itibaren piyano dersleri alır. Dedesi Ahmet Rasim'in  meclislerinde Türk musikisi ile tanışır. Leon Hancıyan'dan aldığı derslerle musiki bilgisini geliştirir.

Yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde yapar. Daha sonra da Yüksek Denizcilik Okulu'nda iktisat ve işletme ekonomisi dersleri verir. Dergi ve gazetelerde spor yazarlığı yapar. Geniş kültürü ve güçlü kalemiyle hemen her konuda yazdıkları büyük ilgi görür.

Bu bestenin hikâyesinde bir başka dev ismin de payı büyüktür. O da Türk musikisine altmıştan fazla güfte veren, tarihçi ve şair Ahmet Refik Altınay'dır. 1881-10 Ekim 1937 yılları arasında yaşayan Altınay'ı da daha yakından tanımak için sözü; şarkının güfte yazarı ve bestekârı Osman Nhat Akın'a bırakalım:

"Bilmiyorum, içinizde onun sohbetlerine erişmiş kimseler var mı? (Uzun yıllar geçtiğine göre tabii ki yok) Fakat ben şahsen bu mazhariyete kavuşmuş bahtiyar insanlardan biriyim ve bununla ne kadar övünsem de yetinemem!

Rahmetli Ahmet Refik Beyi kitaplarından, tarih romanlarından, Darülfünun'daki hocalığından, gazete ve mecmualarda yazdığı yazılardan herkes tanır. Fakat onun bütün bu vasıflarından başka, bir de âşıklık hâli vardır ki, bunu ancak onunla arkadaşlık edenler bilir.

Ahmet Refik Bey, her şeyden evvel tabiata, tabiattan sonra da Adalar'a âşıktı. Yazdığı şiirlerde

hep bu dünya güzeli Prens Adaları'nı konuşmuş, onları ayrı ayrı dile getirmiştir.

Bahar mevsiminde, Ada'dan velev bir iş için dahi olsa, İstanbul'a inmeyi, âdeta bir işkence telâkki eder bıraksalar ikide bir de yaşla dolan gözlerini hiç kırpmadan gece gündüz Adalar'ı seyretmekle ömrünü tüketmeye razı olabilirdi. O derece platonik bir aşka sahipti rahmetli.

Akşamları onun dem çektiği masanın etrafında toplanır, o anlatır, biz yalnız dinlerdik. O kadar

çok bilir, o kadar güzel konuşurdu ki, o konuşurken lafa karışmak, küstahlığın dik âlâsı olurdu.

Evet, işte ben, böyle br insanla arkadaşlık etmiş, bu mazhariyete erişmiş bahtiyar insanlardan biriyim. Böyle bir saadet, böyle br sevgi ateşiyle birkaç günü, Büyükada'ya gidip onun elini öpmek, sofrasında oturup eski günleri yâd etmeye bir vesile bulmak ihtyacı içinde, kıvrana kıvrana, İstanbul'dan kalkıp Büyükada'ya gittim. Bütün gazinolarda dolaşarak onu aradım.

Adalar'daki Rumların hemen hepsi onu tanıyorlardı. Bir tanesi bana, "Şimdiye kadar sokağa çıkması, birimizden birinin dükkânında olması lâzım. Siz biraz oturun, evine bir adam gönderip soralım" dedi.

Dediğini yaptı. Gelen cevap şu. 'Biraz rahatsız. Fakat buna rağmen yazılarını yanına alıp İstanbul'a gitti. Yazılarını matbaaya verecek, sonra da doktora kendini muayene ettirip gelecek…'

Yazıları matbaaya verecek… Haydi, bu neyse… Fakat rahatsızlığı ne imiş acaba? İhtiyar

meyhaneci, tezgâhtan başını çıkararak, 'Refik Beyciğimizin hastalığı malum' diyerek eliyle çok

içtiğini işaret etti.

'Refik Bey, oldum olası çok içer'

Rum bana üzgün bir çehreyle 'İçer ama son zamanlarda biraz fazla kaçırıyor…'

Anlaşılan üstat işi yine âşıklığa vurmuştu. İyi. ama ben şimdi Ada'da yalnız ne yapabilirdim? O

saatlerde İstanbul'a dönmek için vapur da yoktu. Ada'nın Marmara tarafına bakan Dil İskelesi'ne kadar bir araba bulup uzandım. Mevsim kış olduğu için kimsecikler yoktu. Ahmet Refik Bey, zaman olur, aylarca İstanbul'a inmezdi. Bana gelince mi bu talihsizlk bir kere daha kendini göstermşiti. Üzüntüm gitgide beni bastırıyor içimde bir ses bana 'Yaz' diyordu. 'Çıkar kalemini, tabakanın arkasına, cebindeki not defterine, nüfus kâğıdına, bir tarafa yaz be kardeşim.'

Yazayım, fakat ne?

Beste mi? O kadar dolu imişim ki onun için biraz mırıldanmak kâfi geldi. Gerçi yaptığım beste, bana biraz yavan gelyordu. Fakat ne zararı var deyip, ertes günü ilk işim, gidip bu şarkıyı Kanuni Artaki'ye okumak oldu. Artaki, bunu dinledikten sonra, "Tamam" dedi, "Plağın br tarafı eksikti. Bunu dolduralım."

Hafta içinde Yeşilköy'deki plak fabrikasında yaptığımız birkaç provadan sonra bunu da tespite muvaffak olduk.

Kırk seneden fazla devam eden sürekli bir çalışma, göz nuru ve büyük emekler sarf ederek yazdığı kitaplar arkasından yorulan gözlerini hayata kapattığı zaman, gelmiş geçmiş birçok büyük adam gibi onun da cebinden beş kuruş çıktı. Gördüğü en büyük mükâfat, Haydarpaşa Numune Hastanesi'nden kaldırılıp, Büyükada Mezarlığı'na kadar belediyenin himmetiyle götürülmüş olmasından ibarettir. O da öldükten sonra…"

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları