Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mehlika Figen Yazar

Mehlika Figen Yazar

Sonsuz Bilinç

Ol'mak mı? sahip olmak mı?

İnsanoğlu tarih boyunca her zaman sahip olmadığını düşündüğü şeylere sahip olmaya çalışmıştır. Aslında biraz boyutsal olarak baktığımızda bu sahip olma isteğinin insanın yokluk hissinden kaynaklandığını da görebiliriz. Bu konular üzerine binlerce yazılar yazılıp ya da fikirler paylaşılmıştır. Ancak her defasında neden böyle düşündüğümüzü ya da bu şekilde isteklerimiz olduğunu anlamaya çalışmış olsak da bazen işin içinden çıkamamışızdır. Hırs ve sahip olma isteği tarih boyunca savaşları, entrikaları ve üstünlük çabalarını da beraberinde getirmiştir. 

Her zaman, hayatımız boyunca kendimizi bulunduğumuz durumdan daha farklı durumlara getirmeye çalışmışızdır. Hep ulaşmaya çalıştığımız hedefler olmuştu. Elde ettiğimizde de bir sonraki, sonra bir sonraki... Tüm bu süreçte anı kaçırarak sanki gelecekte mutluluğu yakalayabileceğimiz yanılgısına düşmüşüzdür. Aslında bu isteklerin nedeninin zihnimizin EGO'sal oyunlarından biri olduğunu anlamamız bizde oldukça fazla bir farkındalığı da beraberinde getirebilir. 

Çünkü egosal oyunun içinde; zihnimiz sanki sahip değilmişiz gibi düşünerek o anda sahiplenme isteğini oluşturmaya başlar ve onaylanmaya, kabul görülmeye, iyi olmaya, doğru davranmaya, enerjimizi yükseltmeye, kaliteli olmaya, durmadan bir şeyler olmaya çalışır ve çabalarız. Aslında tüm bunların zihnin fiziksel alemdeki realitesini yaşayabilmesi için oynadığı bir oyun olduğunu fark etmek, uzun süredir uyuduğumuz bir uykudan uyanmanın bir tetikleyicisi de olmaya başlar. 

HİSSETMEK

Esasında bunun tek sebebi her ne istiyorsak olmadığımızı hissettiğimiz içindir. Hâlbuki zaten var OL'anın içinde tüm mükemmelliğiyle her şeyle bir OL'duğumuzu fark edebilirsek, yoksunluk hissiyle gereksinim duyduğumuz şeylere de sahip OL'ma çabasından da vazgeçmeye başlarız.

Lineer zaman içinde VAR OL'manın ötesinde sahip olmayı, üstün olmayı, iyi ya da kötü olmayı kendi zihin ürünümüz olsun ya da olmasın ahlâkî değerlere sıkı sıkı tutunmayı ve zaman kavramının içinde kurban rolünü oynamanın da bir aldatmaca olduğunu da görebiliriz.

Unutmanın ve zihnin koşullanmasında oynadığımız oyunun bir parçası da kazanma çabasıdır maalesef. "Neyi? Nasıl? Ne şekilde?" yaptığımız gibi. Bu tatmin duygusu o an için egonun da içinde olduğu geçici bir mutluluk verir bizlere. Hâlbuki zaten yoksunluk duygusundan özgürleştiğimizde böyle bir çabamız da olmayacaktır doğal olarak.

Bir de arzu ettiğimiz bir şeyin gelmesini istiyoruz mesela,"mutluluk" ya da bolluk gelsin bizi bulsun diyoruz. Ya da sağlık istiyoruz. İşte burada niyet ettiğimiz bu durumları da sanki bunlar bizim dışımızda varmışlar gibi bir algı yaratır ki; O zaman çok güçlü olan ilkel benliğimiz bilinçaltımız tarafından doğru ile yanlışı ayırt etmediği için niyetlerimizi, düşünce kalıplarımızı, duygularımızı olduğu gibi kabul edip bizim gerçekliğimizi de oluşturmaya başlar hemen. Böyle bir yanılgıya düştüğümüz anda, ne olduğumuzu düşünürsek hemen o bakış açısındaki gerçekliği de yaratmaya başlarız. Her şeyin kaynağı bizsek istediğimiz her ne ise O'nun da içimizde olduğunu idrak edip, istediğimiz şeyin oluşmasına izin vermek, kendimizle ilgili dönüşümü de başlatmayı tetikler. Bu şekilde zaten OL'madığımızı düşündüğümüz şeyin aslında bizim içimizde VAR OL'duğunu da görebilmemize vesile olur. 

Tabii bu hislerimizin her zaman "kader" adı altında ruhsal boyutta yine bizim yaptığımızı ve amacımızın, yaptığımız seçimleri fark ederek, yine bu durumu kendimizin yarattığını ve bunun sadece bir oyundan ibaret olduğunu hatırlayabilmek.

Aslında karmaşık gibi gelse de çok basit bir gerçeklik bu anlattıklarım. Her şeyle ve bütünle var olduğumuzu idrak edebilmek. Kabulleniş, biliş, idrak, farkındalık, uyanış, OL'mak... Tüm bu değişimin nedeninin kaynağımızın yine bizden bize yansıdığını görebilmek...

Her şeyle ve HİÇ'likle VAR OL'duğumuzu idrak edebilmek...

Bunun sonucunda iyi OL'maya, güzel OL'maya, dürüst OL'maya çalışmak için artık çabalamayız. Çünkü zaten bütünün içindeysek bütünün içinde bu kavramların zaten bizde VAR OL'duğu görebiliriz. 

Artık zihnin bir oyunu olarak hissettiğimiz ve yoksunluk duyduğumuz bu değerleri de elde etmek için uğraşmayız. Böylelikle iyi olmadığımızı düşünmediğimiz için de iyi OL'maya çalışmayız ya da fakir olduğumuzu düşünmediğimiz için zengin OL'maya çalışmayız.  Böylelikle neysek O OL'duğumuzu kabul ederek sahip olmak yerine OL'mayı deneyimleriz. İşte o anda bir sihir yaratmaya başlarız. OL'manın tüm hücrelerimizde yarattığımız titreşimsel frekansımızla kendimize neyi OL'mayı istediysek onu hayatımızda tezahür ederiz. Örneğin Para OL'ma frekansını hücresel hafızamızda oluşturmaya başlarsak eğer, o anda paranın moleküllerini de çekmeye  başlarız. Ya da uyumlu bir ilişki, sağlık, huzur... Her neyin hayatımızda aktif olmasını istersek önce o kavramların OL'mak frekansını yaratarak kendimizde bu alanların aktivasyonlarını oluşturmaya başlarız. Tabii bu süreçler bizim bahsedilen frekanslara ne kadar hazır olduğumuzla alakalıdır. Eğer EGO, hırs ya da aşırı direnç gösteren bir alanda işlevsel olursak o zaman olmasını istediğimiz her ne ise bizlerden daha da uzaklaşmaya başlar. Kuantum çekim yasası "benzer benzeri çeker, bizler neysek onu kendimize çekeriz" der. O nedenle bundan sonra hayatınızda herşey OL'manın tezahür etmesi dileğiyle... Sevgiler...

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları