Nardaniye Hanım'ın başına gelenler

Nardaniye Hanımı üvey annenin zehirli kirazlarla nasıl zehirlemeye çalıştığını anlatmıştık. Kız bir ona bir buna derken aldığı kirazların hepsi bitmiş. Kızın yiyeceği bir tane kiraz bile kalmamış. Bir süre sonra kuşların hepsi yere düşerek hareketsiz kalınca kuşlarını çok seven kız ağlamaya başlamış. Akşamleyin kardeşleri gelince: "Ne oldu? Niye ağlıyorsun kardeş" diye sormuşlar.

"Bu sabah yaşlı bir kadın kapıyı çaldı. Kiraz satıyordu ben de biraz kiraz aldım. Kirazları yıkadım, tam yiyecekken kuşlar durmadan kiraz istercesine ötmeye başladı. Ben de kirazları onlara verdim. Hepsi bir süre sonra yere düştü."

Kırk Haramiler "Sana bir şey olmamış ya, biz sana daha güzel kuşlar getiririz, ama artık dışarıdan bir şey sakın alma" demişler.

Bir sonraki gün kırk tane birbirinden güzel kuş getirerek kafese koymuşlar. Aradan bir süre geçtikten sonra üvey anne yine ayın karşısına geçmiş.

"Gecenin bu vaktinde parlayan ay söyle bana sen mi güzelsin ben mi?" sorunca ay kadına demiş ki:  "Ne sen güzelsin, ne de ben varsa güzel o da Nardaniye Hanım…"

"Ah, ah demek bu sefer de kurtuldu" diyerek yeni bir çıkış yolu aramış. Kocasının evde olmadığı bir gün erkenden birkaç sakız alarak sakızlara zehir sürmüş. Sonra da kılık değiştirerek hemen haramilerin evinin önüne gitmiş. "Güzel sakızlarım var, sakızlarım var…" diye bağırmaya başlamış.

Kız kendi kendine: "Aslında bu yenecek bir şey değil… Alabilirim…" demiş. Ardından da hemen kapıyı açarak birkaç sakız alarak içeriye girmiş. Kuşlar gene durmadan ötmeye başlamış: "Cik, cik, cik, cik…" diye.

Kız da;  "Biraz durun, ben çiğneyeyim de öyle size vereyim." diyerek sakızı çiğnemeye başlamış. Birkaç dakika sonra olduğu yere yığılmış.

Akşam haramiler eve dönünce kardeşlerinin yerde yattığını görmüşler. Rengi solmuş kızı uyandırmak için her ne yapsalar da bir türlü uyandırmayı başaramamışlar. Yanına çöküp çaresizce ağlamaya başlamışlar.

Yaptırdıkları büyük bir cam içine kızı yatırarak, her nereye giderlerse, onu da kendileriyle götürürlermiş.

Bir gün bir şehzade onlarla karşılaşmış, Şehzade: "Merak ettim kaç defadır sizi görüyorum hep bu camekanla dolaşıyorsunuz onun içinde ne var?" diye sormuş. Ah çeken haramiler başlamışlar anlatmaya: "Bizler kırk tane kardeşiz, sadece tek bir dünyalar güzeli bacımız vardı. O da zehirlendi. Ona derman aradık aman bulamadık, böylece yanımıza taşıyoruz."

Bunun üzerine kıza bakan Şehzade, güzelliği karşısında etkilenince onlara demiş ki: "Bu güzel kızı ne olur bana verin. Bakarsınız onun dermanına derman bulabilirim."

Haramiler kızı Şehzadeye vermeye karar verirler. Şehzade, ona iyi bakacağına dair söz vererek kızı saraya götürüp odasında onun için özel hazırlattığı yatağın üzerine yatırmış.

O günden sonra, kimse içeri girmesin diye de kapıyı kilitlemiş. Odasına gülerek gider ağlayarak çıkarmış.

Lalası, Şehzadenin günden güne yemeyip içmeyip sarardığını görünce, odasını çilingirle açtırarak içeri girmiş. Bakmış ki rengi sararmış güzeller güzeli bir kız, hareketsizce yatıyor. Tecrübeli lala kızın başına gelenleri öğrenmek için kızın önce eline sonra da ağzına bakmış.

Ağzında renk değiştirmiş sakızı görünce hemen ağzından çıkartmış. Bu esnada öksürerek uyanan kız, karşısındaki yabancı adama bakarak şaşkın şaşkın sormuş: "Efendim, burası neresi? Abilerim, kuşlarım nerede?" diye başlamış ağlamaya…

Lala "Sakin ol kızım, sana yardım etmek için buradayım" diyerek şehzadenin yanına koşarak ona: "Müjde, müjde, şehzadem hastanız uyandı" demiş.

Şehzade koşarak odaya girip bakmış ki, kız kendine gelmiş ağlıyor… Sevinçten ne yapacağını bilmeyen şehzade hemen Kırk Haramilere haber göndermiş.

Haramiler duyar duymaz saraya gelerek kızı ziyaret etmişler. Onları gören kız ağlamayı bırakarak hepsiyle hasret gidermiş.

Şehzade, Nardaniye Hanım'ın başından geçenleri dinler dinlemez muhafızlara emir vererek kızın babasını saraya getirtmiş. Adamcağız, kızının hasretinden bir deri bir kemik kalmış… Şehzade sormuş: "Bir derdin mi var, niye bu hale düştün."

Bir ah çeken Adam "Derdimi sana nasıl anlatayım ki, benimki çaresiz bir dert" diyerek yine de başlamış anlatmaya.

En sonunda kızını bir dağın başında yalnız bıraktığını anlatmış.

Şehzade kızı çağırmış. Baba kızını görünce ağlayarak ona sarılmış… Kız başından geçenleri olduğu gibi ona da anlatmış. Şehzadenin emriyle üvey anne saraya getirtilerek yargılanmış.

Kurulan mahkeme kadına kırk katır cezası vererek kırk katırın kuyruğuna bağlamışlar, kırk katıra da kamçı vurulup cezasını kesmişler.

Üvey anne yaptıklarının cezasını ağır bir şekilde ödemiş, Şehzade ile Nardaniye Hanım ise kırk gün süren bir düğünle evlenir.

Onlar ermiş muradına, biz de çıkalım kerevetine…

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları